Bursa Arena E'Gazete
2023-08-12 00:05:44

İnsanlar Ve Kokular..

AYTAÇ YILDIZ BOZKURT

12 Ağustos 2023, 00:05

 İnsanlar ve kokular arasında bir benzerlik olduğu düşüncesi doğru bence. İyi insan kötü insan, iyi koku kötü koku gibi. Güzelim çiçeklerin görüntüleri ve yaydıkları koku çürüdüklerinde ne kadar rahatsız edici. İnsanlar da öyle. Dış görünüşü sizi cezbeden insanın içinin ne denli kokuşmuş olduğunu gördüğünüzdeki his aynı. İşin manevi boyutu bu.

Bugün metroda tanık olduğum bir olay bana bunları düşündürdü. Oldukça hoş özenli giyinmiş bir genç hanım. Telefonda konuşuyor, ağzında sakız. Olabilir, görüntü ne kadar itici ise de onun zevki tercihi bize ne! Ancak etrafa yayılan parfüme bulanmış soğan kokusu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Sosyal yaşantı içinde olan insanlar beden temizliğine özen göstermeli. Çünkü tıpkı bir çöp varili gibi dolaşarak kimseyi rahatsız etme hakkımız yok. Güzelliğini örten hatta nefret uyandıran kokusu ile o hanım bence evinde olmalı. Eğer bir işçi, bir beden işçisi olsaydı saygı gösterir tahammül ederdim. Sonuç da nerede yıkansın, paklansın. Adam işten dönüyor.

Hepimizin çok şükür su problemi yok. Sabun en ucuz temizlik malzemesi. Kolonya pandemi ile birlikte raflardan inip günlük hayatımızın başköşesine oturdu. Temiz olmak artık zor değil.

Benzinliklerde bile sıcak su akıyor. Acil işi olduğu için saçını yıkayamamış bir hanımın orada saçını yıkayıp el kurutma fanında saçını kuruttuğuna şahit olmuştum. İnsan isterse her şartı değerlendirebiliyor demek ki.

Kokular ve insanlar arasındaki benzerlikleri çoğaltmak mümkün. Her güzel çiçeğin kokusu hoş olmayabiliyor. Bir bakıyorsunuz dikenli bir çiçeğin yaydığı koku sizi güzellere doğru yöneltirken kokunun ondan geldiğini görünce hayrete düşüyorsunuz. “Görüntünün aldatıcı olduğunu” bir kez daha hatırlatıyor. Karpuzun görüntüsü ve içiyle olan tezatı gibi. Dışı kabuk içi lezzet.

Bir sabah evimin yakınındaki parkta biraz dinlenmek istedim. Bankların hepsi doluydu. Bir çocuk yer verdi, yaşlı bir hanımın yanına oturdum. Elinde zikirmatik, kaydıraktan kayan çocuğa bakıyor sürekli, torunu belli ki. Selamlaştık. Havadan dem vurarak söze girdi, ben öyle herkesle konuşmaya çok istekli değilimdir, zira hemen dertlerini anlatmaya sizi darlamaya çalışırlar. Elindeki aleti gösterip;

-Büyük torunum sınava girecek, dedi

-Çalışmadan oluyor mu?

-Onun için değil kendim için çekiyorum. Allah içime ferahlık versin diye. Çok heyecanlıyım, Çocuğu da heyecanlandırıyorum düşer bayılır, fenalaşırsam sınavı kötü geçer. Çok çalıştı yavrum çok, dedi.

Görüntü bir kez daha beni aldatmış ters köşe olmuştum. O tatlı bir ses tonu muhteşem Türkçesi ile anlatmaya devam etti. Vaktinde kendisi de girmiş sınava ama başörtüsü meselesinden okuyamamış. Açsaydınız keşke demek üzereydim ki o “Açsaydınız diye düşünebilirsiniz ama bu bu zulme boyun eğmek olurdu. Hoş o serbestliği getirenler de bugün yasaklayanlardan farksız, zulüm farklı boyutlarda devam ediyor” dedi. Hırs yapmış üç dil öğrenmiş. Bildiğini ispat etmek ister gibi her dilden aynı şeyleri tekrarladı. Yüzümdeki inanmamışlık ifadesi olmalı onu bu tavra zorlayan. Çok okuduğunu söyledi. Emekli edebiyat öğretmeni olduğumu öğrenince en sevdiğim yazarı sordu. Şolohov’u sevdiğimi söylediğimde mutlu oldu. O da çok seviyormuş ve birkaç kez okumuş ”Ve Durgun Akardı Don’u... Karpuzu ilk kez görenin şaşkınlığında döndüm eve, bir hayli sarsılmış ve kendimden utanmış olarak. Ön yargılı olmadığımı zanneden benim kibrime çok güzel bir tokattı.

Bazı çiçekler gizler kendisini. Hiç ummadığınız bir anda kokularıyla sizi şaşırtıp varlıklarını gösteririler.

En arkada oturan sürekli başı sırada sessiz Ali Murat’ın beni şaşırtan ilk yazılısı gibi. Cevap anahtarımı çalmış zannettim, o denli başarılıydı. Hani gün boyu boynu bükük durup gece kokusuyla sizi esir alan meftun eden Melisa gibi.

Güllerin ve bülbülün hikâyesini hepimiz biliriz. Bülbül güle âşıktır. Öter de öter, aşkını anlatır. Ama gül hiç oralı olmaz. Nihayet kendini göstermek için dalına konar ve batan dikeniyle yok olur, küle döner. Onun için bülbüllerin kül rengi olduğu anlatılır efsanelerde. Bizi cezbeden, tutsak eden gül görünümlü varlıkların, vicdansızlığını görüp küle dönmemek gerek.

Ancak yaşamadan hiçbirimiz de bu tecrübelere kulak asmayız. Oysaki Tanrı’nın düzeninde her şey bir diğerinin aynası gibi. Görebilirsek. Güçlü, güçsüzü ezer, yok eder. Örümceğin evi rüzgârda uçar ama o ağ aynı zamanda arının mezarı olur. Görüntü yanıltıcıdır çoğu kez… Hepimiz güzele, görkeme meyilliyiz. Asıl aramamız gereken zahir olmamalıyken “görmeyi bakmaya tercih eder” ve her defasında yanılgının acısını yaşarız.

Güzel ama kötü kokulu genç kadının metro yolculuğu boyunca bana düşündürdüklerini paylaşmak istedim sizlerle.

Evimin girişinde yediverenler açmış. Birkaç dal koparmak istedim. Dikenler ellerimi kanatırken bir kez daha “Gülü seven dikenine katlanır” sözü geldi aklıma ardından da “makasla kesseydim diken batar mıydı?” diye düşündüm elbette. Hani derler ya “maşa varken niye elini yaktın” diye.

Göbeğindeki bir keseden dişiyi elde etmek için yaydığı misk kokusu yüzünden canından olan erkek ceylanı ve kozmetik uğruna katledilen bir yığın hayvanı da unutmamalıyım. Oysaki bugün kimyasal ürünlere karşı çıkanlar, suya atacağımız kurumuş güzel kokulu bitkilerin günlerce mis gibi kokmamız için yeterli olduğunu söylüyorlar.

İnsanoğlunun doğanın her zerresini sömürmek, semirmek ve yok etmek için iştahını anlamak mümkün değil. Bir gün değil parfüm sürmek, yıkanmak ve en temel ihtiyacımız olan suyun zerresini bulamayacağımızı düşünmek ürkütücü; Dünya nasıl kokardı kim bilir?

Güzel kokulu çam ağaçlarının ve ormanın doğaya getirisini göz ardı ederek toprağına göz dikip, sanayi uğruna katleden canavarlar gündemimizde. Her dileğin zararsız çözülmesi mümkünken maşayı kenara koyup, elini yakmaya ne çok meraklı insanoğlu. Daha daha daha iştahı dünyanın küle, çöplüğe dönmesine kadar sürecek galiba. Bu arada tüm bu endişeler için günlerdir tepki koyan AKBELEN’İN YÜREKLİ HALKINA SELAM OLSUN!..

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.