Akıl bizi terk edeli epey oldu. Oysa en önemli değerimiz akla öyle ihtiyacımız var ki…
Yaptıklarımızı aklımıza hiç danışmadan, duygularımıza kulak vererek yapıyoruz. Öyle olunca, başımız beladan kurtulmuyor. Akıl yaşamda, siyasette, iş hayatında, projelerde, bilimde, sanatta, sporda aklınıza ne gelirse her yerde lazım. Diyalogsuz bir ortam, hele diyalogsuz bir siyaset, diyalogsuz bir devlet yönetimi düşünülemez bile. Ama biz düşünülemeyenleri gerçekleştirmekte şampiyon bir milletiz.
Kötülüklerden, karanlıklardan, krizlerden, belalardan diyalogsuz çıkılamaz. Kavga, savaş, silah, bomba herşeyi halletseydi eğer, dünyada savaşsız gün geçmezdi. Oysa savaş, topraklarımıza yapılacak bir saldırıda, düşmanlıkta akla gelebilecek ve devreye sokulacak son çaredir. Biz Türkler, Ata’mızın emrettiği gibi "yurtta sulh cihanda sulh" politikasını dikkatle uygulayabilseydik eğer, bugün huzur ve güven içinde hayatımızı sürdürürdük.
Dikkat edin, hep diyalogsuz ve yanlış politikalar bizi açmazlara düşürdü, bugünlere getirdi. Akılsız ve diyalogsuz siyasetin Türkiye’ye fayda getirmediğini, hep zararına çalıştığını milletçe görüyoruz. Oysa siyasetin sağlıklı bir uzlaşma ortamına ve çıkarsız bir diyaloga öylesine ihtiyacı var ki..
Vatanımız tehlike ve tehdit altında. Böyle durumlarda milletçe birbirimize sarılmamız, kenetlenmemiz ve Türkiye’ye yönelen tehdit ve tehlikelere karşı hep birlikte göğüs germemiz gerekmez mi? Gerekir ama öyle olmuyor işte. Siyasi hesaplar milli çıkarların üstüne çıktı mı, karpuz gibi ikiye bölünüyor milletimiz. Şöyle sağduyu sahibi, milleti derleyip toparlayacak, yarınımızdan ürkenleri sevgiyle kucaklayacak birine, hatta birilerine öyle ihtiyacımız var ki..
Bize kavgayı meslek haline getirmeyecek, ağzından çıkanı kulağı duyabilecek, dilini ve üslubunu saygın bir çizgide kullanacak, ortak akla değer verecek, demokrasiyi ve Anayasa’mızı iyi anlayacak, devlet imkanlarını kendi siyasi çıkarları için kullanmayacak idareciler lazım. Milleti ayrıştırmayacak, diline ve nefsine hakim olacak, hazinenin her kuruşunun üstüne titreyecek ve ülkemiz için alınacak tarihi karar ve değişiklikleri aklına estiği gibi değil, kuralına uygun ve diyaloga açık bir şekilde yapacak idarecileri özledik. Hasretiz böylelerine..
Boş zamanlarımda siyasi partilerin seçim beyannamelerini okuyorum. Öyle güzel şeyler vaat etmişler, öyle güzel hedefler göstermişler ki, bunların onda birini uygulasalar, uçururlardı Türkiye’yi. İktidarın seçim beyannamesi ise daha da çarpıcı. Bu beyanname sadakatle uygulansaydı eğer, ne ekonomik krizi yaşardık, ne iç ve dış politikada tanık olduğumuz büyük hataları yapardık ne de Cumhuriyetin kurumlarına zarar verirdik. İmkan bulanlar lütfen AKP’nin seçim beyannamesini okusunlar. Burada yazanların değil, yazılmayanların uygulandığını görürler. Ne anayasa değişikliği, ne Başkanlık sistemi, ne devletin denetimsiz yönetileceği, ne Parlamento’nun işlevinin budanacağı ne de basın özgürlüğünün kısıtlanacağı filan, tek bir satır bile bahsedilmiyor bunlardan.
Bambaşka, hergün torba yasalarla değişen bir yönetim modeli çıktı karşımıza. Anayasaya sadakat yeminimiz filan da değerini kaybetti. Çok farklı bir yönetimle, tartışma ve eleştiri kabul etmeyen bir anlayışla tanıştık.. Gerisini anlatmaya gerek yok. Hepimiz görüyor ve yaşıyoruz olanları. Aslında bundan sonra ne yapacağımızı ve ne yapmamız gerektiğini konuşmalıyız.
Akıl derlenip toparlanmamızı, bir araya gelerek konuşmamızı, fikirlere saygılı bir şekilde yaklaşmamızı her şeyden önce, siyasi kavgaları durdurmamızı emrediyor. Geriye değil, ileriye bakmamız şart. Zararın neresinden dönsek kar. Bir siyasi ateşkese ihtiyacımız var. Liderlerin geçmişle hesaplaşmak yerine geleceğin üzerinde kavgasız konuşup, çözüm önerileri üzerinde duracakları bir toplantı yapmaları gerekiyor. İktidar güç gösterisini bir yana bırakıp, muhalefetten destek ve yardım istemelidir. Elele, gönül gönüle çıkmalılar zor günlerden, Türkiye’yi birlikte düze çıkarmalılar. Bu saatten itibaren kişilerin, partilerin, siyasi grupların çıkarı değil, Türkiye’nin çıkarı sözkonusudur. Liderlerin ve siyasetçilerin yapacağı her hatanın faturasını Türkiye ödeyecektir. Bunun bilinciyle hareket etmekte ve siyasi tansiyonu düşürerek, ortak akıl çizgisinde buluşmakta fayda var.
Sokağın sesine kulak verilirse eğer, millet kavga, gürültü istemiyor. Huzura, sükunete ve güvene çok ihtiyacı var. Bir an önce kabuğumuza çekilmemizi, yaralarımızı sarmamızı, zamları tetikleyen ve geçim sıkıntısını iyice arttıran masraflı yaşam ve uygulamalara son verilmesini istiyor milletimiz. Bir de sınırlarımız içindeki TC vatandaşlarına sahip çıkılmasını, yabancılara kucak açılmamasını ve yanlış politikalar sonucu ülkeye alınanların da, artık ülkelerine yollanmalarını arzu ediyor insanımız.
Gecikmeden ilan edilecek bir siyasi ateşkes ve bunun sonucunda yapılacak bir liderler toplantısı, bir miktar da olsa yüreklere su serpebilir. Aklı başında olanların bu genel arzusuna kayıtsız kalmayalım.