Bursa Arena E'Gazete
2018-12-02 19:24:45

Herşey Yolunda Değil..

CAN PULAK

02 Aralık 2018, 19:24

Televizyon izleyince, bizi yönetenlerin konuşmalarını dinleyince, acaba diyorum ben başka bir ülkede mi yaşıyorum…

Anlatılanlar farklı, yaşadıklarım çok farklı çünkü. Yönetimin ağzından bal damlıyor, onlara göre dünyanın en mutlu insanları olmalıyız. Öyle ya ihracat artıyor, turizmde rekora koşuyoruz. Putin’le arkadaşız, Trump’la anlaşıyoruz, Merkel’le sıkıfıkıyız. Dış politikada harikalar yaratıyoruz. İç politikada tık çıkmıyor, muhalefetin sesini, duyan var mı?

Ekonomi düzeliyor, döviz düşüyor, damat beye göre iyi noktadayız. Terörü bitiriyoruz, bize tezgah kuran dış güçleri hallediyoruz. Az durun, sesini keseceğiz hepsinin. Yatırımlara devam ediyoruz. Şehir hastaneleriyle sağlığı zirveye çıkarıyoruz. Türkiye’nin fotoğrafı değişti ama, yine de kabullenemiyorlar başarılarımızı. Bu Bay Kemal yok mu Bay Kemal, bir çivi çaktığını göreniniz var mı? Onlar konuşacak biz yapacağız. Durmak yok, yola devam…

Milletin Bay Kemal’e de, bizi yönetenlere de neler dediklerini duymak için, halkın arasında dolaşmak lazım. Pahalılık aldı başını gitti. Para piyasadan iyice çekildi. İflasların, konkordatoların ardı arkası kesilmiyor. Devletle iş yapanlar paralarını alamadıkları için, yatırımlar neredeyse durdu. İşverenler çok zor durumda ama, yönetimi kızdırmamak için seslerini çıkaramıyorlar.

İşçi, memur geçinemiyor. Herşey ateş pahası. Aldıkları maaşlar ve zamlar, enflasyonla eridi gitti. Çoluk çocuğu doyurmak, kiraları ödemek, elektrik ve doğalgaz faturalarını zamanında yatırmak iyice zorlaştı. Emekli perişan, sesini duyurabilmek için çırpınıyor. Ama nasıl duyursun, medyanın yüzde 95’i yönetime ait…

İktidarın pembe gözlükle seyrettiği Türkiye’de, her şeyin yolunda gittiğine ilişkin sözlere karşı çıkarsanız, siz münafıksınız, dış güçlerle işbirliği halindesiniz, yetmedi vatan hainisiniz. Biraz daha konuşursanız Fetö’cü ilan edilme tehlikesi bile var. Milletin yüzde 49’u huzursuz. Ülkenin yönetimine, yönetim modeline ve yönetim anlayışına itirazı var. Ama şikayet edeyim dedi mi, anasından doğduğuna bin pişman olabilir.

Ülkemizde 1 milyondan fazla çocuğumuz imam hatiplerde okuyor. 850 imam hatip lisesi var. Eğitim dinselleştiriliyor. Çocuklar düz lise yerine, imam hatibe zorlanıyor. 100 bine yakın camiye sahibiz, hala da yapıyoruz. Cemaat bulmakta zorlanıyoruz ama, buna rağmen teşvik ediyoruz camii yapımını. Bu çok yanlış bir politika, çok kontrolsüz bir tırmanış ve gereksiz bir çaba. Ama gel de anlat..

Milli eğitimi içinden çıkılamaz hale getirdik. İlkokullarda çocuklara gereksiz bilgiler veriliyor. Taşımalı eğitim nedeniyle, neredeyse yürümeyi unutacak çocuklarımız. Hepsinin ellerinde cep telefonu, gelecekte kendilerini bekleyecek sürprizlerden habersiz yaşıyorlar. Köy çocuklarının durumu ise daha da farklı. Hiçbiri çiftçi olmak, köyüne dönmek istemiyor. Asker, polis, hemşire, öğretmen olmak istiyor hepsi. Peki, ana babaları yaşlandığında kim işleyecek o toprakları? Farkında bile değiller, umurlarında bile değil. Bu yüzden köyler boşalıyor, kentlere göç hızlanıyor, topraklar ekilmiyor doğru dürüst. Kime söyleyelim bunları, kime anlatalım sorunları ?..

Tarımımız mahvoldu, tarım ilaçlarıyla topraklarımızı ve sularımızı zehirledik. Tohumlarımızı kaptırdık, şimdi İsrail’in hormonlu tohumlarından yetişen sebze ve meyvalarımızı yiyoruz. Domatesler tenis topuna döndü, yere vurdunuz mu zıplıyor. Hormonlu salatalıklar gece kamyonda büyüyor, akşam parmak kadar yükleneni, sabah kabak büyüklüğünde gidiyor hallere. Soğanımız hasta, patateslerimiz komisyoncuların ayak oyunları yüzünden çürüyor, pancarlar ekenin elinde kaldı. Şimdi biz bu politikaya, başarılı politika mı diyelim ?.. Hayvancılığı öldürdüğümüze mi yanalım, bakliyatın tümünü dünyanın dörtbir yerinden ithal etmemize mi üzülelim, yoksa samanı bile üretemeyip parayla yurt dışından getirdiğimize mi kızalım. Ne yapalım söylermisiniz efendiler?

Başarılı dış politikamız sayesinde, dünyada hiç dostumuz kalmadı. Başkalarının içişlerine karışarak, başımızı sürekli belaya soktuk. Şimdi pirincin taşını ayıklıyamıyoruz. Kürt sorununu çözeceğiz diye PKK’ya tavizler verdik, şimdi sadece PKK ile değil, yeni Kürt kuruluşlarıyla da boğuşuyoruz. Amerika sayesinde cepheyi daha da büyüten Kürt’lerle savaşıyoruz. Yanlışımızın ağır bedelini, hazinemize büyük yaralar vererek ve şehitlerimizle ödüyoruz. Ordumuzun başarısına duacıyız ama, "bizi Ortadoğu havuzuna kim itti" diye de sormadan edemiyoruz işte.

Devletin sosyal yardım politikası iyi güzel de, bunun oy devşirmek için kullanılmasına nasıl seyirci kalabiliriz? Doğurana para, okuyana para, yaşlıya para, işsize para, muhtardan yoksul kağıdı getirene maaş, yatalağa para, ona bakana takviye, kimsesize destek… Müthiş paralar dağıtıyoruz. Acaba yerine gidiyor mu bunlar? Ayrıca daha ne kadar dağıtabileceğiz? Bunların hepsi birer soru işareti olduğu gibi, zaten çalışmayı sevmeyen milleti de tembelliğe alıştırmıyormuyuz dersiniz? Zengin ülkelerin çoğunda yok böyle bir destek. Elbetteki kimsesize, çaresize onlar da bakıyorlar ama, herhalde daha dikkatli yapıyorlardır bu yardımları..

Gelelim tasarruf işine… Hükümet karar aldı ama, tasarrufa filan uyan yok. Bunu pembe gözlüklerle değil, halkın arasından izlemek lazım. Önce makam arabalarının mevcudunu onda bire düşüreceksiniz, sonra kiralık devlet dairelerini bırakıp, devletin binalarında çalışacaksınız. İşsizliği önleyelim diye devamlı memur almayacaksınız, kadroları kalitesiz ve vasıfsız personelle doldurmayacaksınız. Personeli çoğalttıkça binalar yetmiyor. Buna dikkat edeceksiniz. İşe yaramayan, bankamatiklerden maaş alan onbinlerce kişiyi eleyeceksiniz. Koruma polisi ordusunu dağıtacaksınız. Eşlere, çocuklara, yakınlara, çifter çifter koruma polisi, koruma aracı vermeyeceksiniz. Böyle yaparsanız, almayı düşündüğünüz 20 bin yeni polise de gerek kalmaz. Yurd dışı gezileri mecbur kalmadıkça yapmayacaksınız. Parlamento dostluk heyetlerini adı duyulmamış Afrika ülkelerine bile göndermeyeceksiniz. Seyahatlere tarifeli seferlerle THY uçaklarıyla gideceksiniz.

Hangi birini söyleyeyim, dini politikaya alet etmeyeceksiniz, partizan memuru barındırmayacaksınız, işini yapmayan devlet görevlisini emekli edeceksiniz, bürokratların fiyakalarını budayacaksınız. Ondan sonra da, televizyon konuşmalarında masal anlatmayacak, 15 yıl önce yaptıklarınızı hikaye etmeyecek, yüzde 49’un şikayetçi oldukları konuları düzeltmeye çalışarak, milleti gerçek anlamda kucaklamaya çalışacaksınız.

Eleştiriden değil, sessizlikten korkmak ve ürkmek lazım. Eleştirenlere kızmak, intikam almak yerine, onların söylediklerine kulak kabartmak gerek. Öyle olursa faydasını hem devletimiz, hem de milletimiz fazlasıyla görür.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.