Gurbet!
Gariplik,
Yabancılık,
Vatan harici,
Yabancı yerde bulunma,
Yaratılıştan önce başlar.
Hani bezm-i elestte “Evet” sözü vermişti ya insanoğlu,
Ondan sonra dünyaya gönderilmişti ya,
Âlem-i bekâdan, âlem-i fenâya göç etmişti ya hani.
Âlemi fenaya gelen insan burada da durmamış.
Hep güneşin battığı yere gitmiş.
Gözden kaybolmuş garâbet bir şey.
Artık her şey ona yabancıdır.
Sözleri Kemalettin Kamu’ya ait yıllardır dinlediğimiz sanat müziği ne diyordu;
“Gurbet o kadar acı
Ki, ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı
Hepsi başka biçimde“
Ümitleriniz kaybolmuştur, Her gün etiniz yağınız erir,
Benlik denen bir şey de kalmamıştır içinizde.
Gözünüzde bir emel, Dilinizde bir arzu kalmamıştır.
Artık gurbet sizin içinize yerleşmiş demektir. Her sözünüzde bir sitem yatar.
“Dağda dolaşırken yakma kandili,
Fersiz gözlerimi dağlama gurbet!
Ne söylemez, akan suların dili,
Sessizlik içinde çağlama gurbet!“ ((Necip Fazıl Kısakürek))
Bazen adına “Hicret” demişsin,
Peygamberimiz (SAV) de gitmiş Mekke’den Medine’ye.
Ayrılıklar hep hicran yüklemiştir. Unutulmaz acılar.
Mehmet Akif de tatmış bu acıyı :
“Canı, cananı bütün varımı alsında da Huda,
Etmesin,tek vatanımdan beni dünyada cüda”
İnsanoğlu yaratılışı gereği kendisini şu ya da bu şekilde gurbet duygusunun içinde bulur.
Ya sevdiği mekândan ayrı düşer,
Veya sevilen bir şeyden ayrı düşer,
Ya da gönlünü kahreden bir yardan ayrı düşer.
Gurbeti yaşayan insan için arzulanan her ne ise bıraktığı mekânda ve zamanda kalır, değişmez.
Nasıl ki çocuğunu kaybeden bir anne-baba onu hep kaybettikleri yaşta hatırlar,
Vatanından ayrılan insanlar da onun, içindeki bütün unsurlarıyla birlikte, bıraktıkları halini özlerler.
Mekândan ve sevilenden ayrılışlar, bazen ikisi, üçü iç içe, bazen ayrı ayrı, bazen de hepsi birden insanda gurbet duygusu uyandırır.
Sevgiliden uzak düşme duygusu,
Ulûhiyetten ayrılığın yarattığı gurbet duygusu,
Vatandan ayrılığın yarattığı gurbet duygusu hep hasret yüklemiştir.
Onun için âşıklar gariptir.
Garipliği Nuzuli dile getirmiş.
“Gurbet ilde şöyle kaldık biz garîb yâ Müsteân
Hâlimize merhamet kıl yâ Mücîb yâ Müsteân”
Garibin hiç kimsesi yoktur. Ama kimsesizlerin kimsesi olan Yaradan’a yönelmiştir.
Sevgilisi uğruna evinden barkından vatanından ayrılan
Hatta öyle an gelir ki canından bile vazgeçmeyi göze alan âşık,
Artık o ayrılıkla arkadaş olmuştur.
Taşlıcalı Yahya Bey şöyle der:
“Duramaz yârsız gurbette âdem Olur dîdârsız cennet cehennem.”
Âşık yalnız başına bir kaldırımlarda dolaşır ki buralar ona gurbettir.
Bir yanda ayrılık, bir yanda özlem, bir yanda hicran bir tene tebelleş olmuştur artık.
Bunlar aşığın ıstırap kaynaklarıdır.
Bu ayrılığa dayanamadığı için de sürekli olarak vuslat arzusuyla yanar tutuşur.
Gurbet görmeyen hayatın şartlarını bilmez
Her gurbet bir hasret saklar bağrında.
Ucundan kenarından herkes gurbete bir kalem batırmıştır.
Alır götürür bir yol adına derler gurbet
Bazen bir zulme uğrar varılan yerdir hicret
Ayrılık acısından kalbi basar bir nefret
Yandıkça yanar için haktan dileriz vuslat.
(Dermanî)