Günümüzde gen oyunları yahut gen tuzakları diyebileceğimiz yeni bir tiyatro ulusların gözü önünde sahnelenmektedir. Bu arada tıbbi genetiğin ulaştığı noktaları ve insan sağlığına katkılarını göz ardı etmek de mümkün değildir.
Günümüzde amniyosentez ve bazı teşhis yöntemleri ile çocuk doğmadan bazı hastalıklar belirlenmektedir. Bu son derece faydalıdır. Genetik hastalıkların teşhis ve sağaltımında bulunan yöntemler inkâr edilemeyecek yüksek seviyelere erişmiştir. Fakat doğumdan önce veya sonra fark edilen yaşam boyu ilaç alması gereken insanlar sigorta şirketlerince sigortalanmamaktadır. Veri bankalarında bilgiler gizli tutulmaktadır. Bugün halen savaş bölgesine giderken sağlık sigortası yaptırılamamaktadır. Büyük şirketlerce genlerin şimdiden patentleri alınmaya başlamıştır. Gelişmekte olan ülkeler sürekli olarak gelişmiş ülkelere muhtaç edilmektedir. Az gelişmiş ülkelerin çalışma sahaları daraltılmaktadır.
Popüler genetik diyebileceğimiz bir alanda ise internet sitelerinde birçok insan genetikçiden daha fazla uzman kesilmişlerdir. Bir merak ve araştırmanın ötesine geçerek İngiltere kraliyet ailesinin Peygamber Efendimizin soyundan geldiği gibi her yönü ile siyasî ve tutarsız olduğu belli iddialar da bunlara dâhildir.
Geçmiş yüzyıllarda da Napolyon, Bismark gibi ünlü devlet adamlarını “Şark”ın bazı işgüzarları zorla Müslüman göstermeye çalışmışlardır.
Son yıllarda You Tube kanallarında gençler katılımcı ve izleyicilerin ağız mukozasını alarak yurt dışındaki laboratuvarlara “Tıbbi Etik Kurulları”nın izni olmadan gönderebilmektedir. Gelen laboratuvar sonuçlarına göre her ne hikmetse Türk çocukları 70 bin-50 bin sene önceki akrabalarla irtibatlandırılmakta fakat bugünkü Türklük bağları bulunamamaktadır. Sade insanlardan gerçekler laboratuarlar tarafından gizlenmekte birçok konuda olduğu gibi uluslar üstü şirketlerin amaçları ile biyolojik materyallerini( Ağız mukozası, tükürük, kan, idrar vb.) veren insanların safiyetleri farklı istikamette hareket etmektedir.
İnsanlara kendileri üzerinde oynanan bu tuzağın birincil nedeni gen patentleri olmakla beraber birçok alt nedenleri de içinde barındırmaktadır. Hâlbuki önce insanlara yürütülen Genom projesinde ulaşılan sonuçlar dürüstlükle açıklanmalıdır. Bırakınız tüm insanlardaki genetik benzerlikleri insanların hayvan ve bitkilerle olan benzerlikleri farklılıklardan kat ve kat yüksektir. “İnsanlar genetik olarak % 99.9 biri birine benzer. DNA’nın sadece % 2 si genleri oluşturur. Şempanze % 98.8 genetik olarak insana; Kedi % 90 genetik olarak insana; İnek % 80 genetik olarak insana; Meyve Sineği % 60 genetik olarak insana; Muz % 60 genetik olarak insana benzer”. Yani genom projesi ile insan toplulukları arasındaki farklar değil yeryüzünde yaşayan tüm canlılar arasındaki benzerlikler ortaya konabilir. Dünyada 5-6 uluslar üstü şirketin laboratuvarlarında yapılan DNA analizlerinin spekülatif (kurgusal) verileri uzun yıllar devam edecek ve görünenin altındaki niyetleri ileride anlaşılacaktır. Bu söylediklerimizi niyet okuma şeklinde düşünen okuyuşlara bu konuda Batının vukuatlı tarihinden örnekler vermek gerekmektedir:
IRKÇILIK
Avrupa’dan başlayıp dünyayı saran ırkçı bakış, sadece Avrupa milletlerine değil, dünyanın dört bir tarafındaki milletlere de kan ve gözyaşı getirmiştir. Avrupa’nın diğer milletlere bakışının esas temeli sömürgeciliğine sözde meşru zemin oluşturmaktır. “Üstün ırk” kavramını Avrupalıların ortaya atışı ve bunu sömürge için kullanmaları, yüz yıllardır, yeryüzünde sonu gelmez savaşları ateşlemiştir. Irk kavramı tek başına sömürgecilikten sorumlu mudur? Tabi ki Avrupalının buna yüklediği anlam ve yorumlar tarihin seyrini değiştirmiştir. Bu terimi Avrupa özellikle 17. yy da kendi menfur amaçları için kullanmaya başlamıştır. Bu kullanımda batının tanınmış filozofları ve ahlakçıları; ötekileştirdikleri diğer millet ve halklara acımasız yorumlar yapmışlardır. Ünlü Alman Filozofu Kant da dahil olmak üzere birçok düşünür ırkçılık girdabından kurtulamamıştır. Kant 1775’de “Of The Different Human Races” araştırmasında yazdığı ifadelerde genelde gezginlerin kitaplarından aldığı bilgileri kullanmıştır. Irk hakkında konuşmalar yapmış, antropoloji ve fiziki coğrafya konusunda dersler vermiştir. Bu çalışmasında yazdığı bilgiler araştırma ürünü olmayan teorik bilgilerdir. Üstelik biyolojik yorumları günümüzde çocukları bile güldürecek ilkelliktedir. Negroların (siyahiler) tembel, Kızılderililer güçsüz, sarı derililerin safra kanallarının engellenmiş olduğunu yazabilmektedir (Kant, 1775: 39-41). Herder, Hegel, Gobinea yazdıkları eserlerde sürekli olarak önce beyazlarda zihnin çalıştığını söylemiştir. Bunlara ünlü evrimci Darwin’de dâhildir. Bu bakış açıları sıradan Avrupalı’nın değil Avrupa’ya yön vermiş ahlâkçıların, filozofların görüşleridir. O halde ister Asya, ister Afrika, isterse Güney Amerika olsun kendi kavramlarını oluşturmak zorundadır.
ÖJENİ (EUGENİ)
İnsan ırkının iyileştirilmesi hareketidir. Eugeni kavramını ilk kez 1883 yılında Darwin’in kuzeni Francis Galton kullanmıştır. En yetenekliler için pozitif eugenidir. ABD 1907, 1932 I. Dünya savaşından sonra 14 milyon Amerikalıyı yani kendi halkını kısırlaştırmıştır. Rockefeller ve Carneige vakıfları Öjeni hareketini desteklemiştir. İkinci Dünya savaşı sırasında Öjeni Almanya ve iskandinavya’da artmıştır. Eugeni hareketi özellikle II. Dünya Savaşı'nda Almanya'da yapılan soykırım ile büyük oranda son bulmuştur. (Karaçay, 2012: 13-14). Yahut son bulduğu düşünülmektedir.
Tıbbi genetik çalışmalarını özen ve dikkatle ayırarak, arkeo-genetik ile diğer soysal ve psikolojik amaçlı genetik çalışmaların ideolojik temellere oturabileceği unutulmamalıdır. Hatta tıbbî çalışmalarda “tıbbî etik” göz ardı edilirse onun da insanlığın geleceğini tehdit edebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
Hilmi ÖZDEN
Tıp Tarihi ve Tıp Etiği Ph.D.
.
Kaynaklar
1-Bahri Karaçay (2012), Yaşamın Sırrı DNA, TÜBİTAK, Ankara.
2-Immanuel Kant (1775) , Of The Different Human Races, Race and the
(Edit: Enlightmen Emmanuel Chukwudi Eze), 1998, Blackwell Publishers, USA.