Tasarruf son yıllarda unuttuğumuz bir kelime oldu. Hatta 'lügattan çıkardığımız' desek daha doğru olur.
Devlet hayatında da, aile hayatında da, bireysel harcamalarda da tasarrufu aklımıza bile getirmiyoruz. Tam bir tüketim toplumu olup çıktık. Gelir-gider tablolarımız tepetaklak, borçlarımız gırtlağa dayandı, kredi kartlarımızı iyice şişirdik. İnternetten alışverişi bile ihmal etmiyoruz artık.
Bir kazanıp beş harcıyoruz. Öyle olunca borçlarımız daha da artıyor. Taksitle ne bulursak alıyoruz. Televizyonlar değişiyor, buzdolapları büyüyor, otomobilde daha lüksünü seçiyoruz. Hızımızı alamayıp, akıllı evlere dahi geçiyoruz. Ayranımız yok içmeye, atla gidiyoruz gezmeye…
Devlette de böyle değil mi? Gırtlağa kadar borçlanıp, modern yatırımlar yapmakla öğünüyoruz. Yollar, barajlar, havaalanları, tüneller, alt ve üst geçitler, gökdelenler, alışveriş merkezleri, hastaneler, stadyumlar… Sanırsınız Türkiye’ye piyango vurdu, büyük ikramiye çıktı. Ayağımızı yorganımıza göre uzatmak varken, mirasyedi gibi davranarak olmayan paramızı havaya savurduk. Elde avuçta ne varsa sattık, savdık. Şimdi kara kara düşünüyoruz geleceğimizi..
Ekonomi iyi gitmiyormuş, piyasa perişan durumdaymış, dev şirketler zordaymış, pahalılık almış yürümüş, enflasyon canavarı devletin ve milletin gırtlağına sarılmış. Herkes şikayetçi şimdi.. Ne olacağını sanıyordunuz ki, böylesine bir israf politikasıyla şimdiye kadar ayakta kaldığımıza şükredelim. Dünyaya güçlü devlet görüntüsü vereceğiz diye, eldekini avuçtakini gereksiz ve lüks yatırımlara harcayınca, iki yakamızı biraya getiremeyecek duruma düştük.
Gerçekler acı ama, konuşmalıyız artık bunları. Bu lükse, bu israfa, bu gereksiz yatırımlara Türkiye değil, hiçbir ülke dayanamaz. Birikmiş paramız olsa, hazinemizden döviz fışkırsa mesele yok. Ama borçla döndürüyorsak çarkımızı, ciddi şekilde düşünmek gerek. Üretim için fabrikalar mı yapmalıyız yoksa boğaz köprülerinin sayılarını mı arttırmalıyız? Tarımı mı ayağa kaldırmalıyız yoksa dünyanın en büyük havaalanını mı yapmalıyız? Hayvancılığı mı canlandırmalıyız yoksa şehir hastaneleri mi dikmeliyiz oraya buraya? Kendi vatandaşımıza iş bulamazken, 4 milyona yakın Suriye’liye mi ekmek vermeliyiz? Önüne gelene sosyal yardım adı altında paralar dağıtıp tembelliği mi teşvik etmeliyiz yoksa yeni çalışma sahaları mı açmalıyız?
Durup dururken milletvekili sayısını 600’e çıkarmanın mantığını, biri izah etmeli bizlere.. 200 milletvekili neyimize yetmiyor? Devlet tasarruf yapacaksa eğer, buna önce Parlamento’dan başlamalıdır. Milletvekili maaşlarını düşürmeliler bence. Katıldıkları oturuma göre para alsınlar. Mebuslara tanınan imtiyazları kaldırsınlar. Kıyak emekliliğe son versinler, tedavilerini milletin parasıyla özel hastanelerde değil, devlet hastanelerinde yaptırsınlar. Mebusluğun meslek haline gelmesini önlemek lazım. Giderek artan fiyakasını durdurmak lazım.
Maliye bakanı tasarrufun gereğinden bahsediyor. Samimiyse eğer, işe önce devlete tepeden tırnağa bulaşan israfları önlemekle başlamalıdır. Bugün devletimizde havadan maaş alan, oturacak masası koltuğu olmayan, iktidar sempatizanı çok büyük bir kadro mevcuttur. Bunların süratle tasfiye edilmesi gerekiyor. Ayrıca devletin lüks bakanlık binalarından vazgeçmesi, daha mütevazi olanlarıyla idare etmesi, kiralık binalara ödenen muazzam paraları hazineye geri kazandırması faydalı olur.
Resmi araba saltanatına son vermeden, devlette tasarruftan bahsedemeyiz. Önüne gelen makam aracı kullanıyor. Bu salgın, belediyelerin şube müdür yardımcılarına kadar yayıldı. Bugün artık herkesin bir otomobili var. Çok tepedeki önemli idareciler hariç, bugün makam aracı kullananların hepsi işlerine kendi arabalarıyla gidip gelsinler. Bunlardan gerekli olanlarına bir miktar yakıt parası ödenebilir. Ayrıca lojmanda oturan devlet görevlilerinden çoğunun evi vardır. Bunlar hem lojmanda çok küçük bedellerle oturur, hem de kendi evlerinin kirasını alırlar. Lojmanlar devlete çok pahalıya mal olmakta, bakım ve onarımlarına büyük paralar ödenmektedir. Bu nedenle lojman yerine, ihtiyaç sahiplerine kira yardımı yapılarak sorun çok daha ucuza çözülebilir.
Devletin elindeki makam uçak ve helikopterleri de ciddi bir masrafa yol açmaktadır. Asker ve polisinkiler hariç,diğer devlet görevlileri Türk Hava Yollarının tarifeli seferleri ile seyahat edebilirler. Ayrıca bu kadar çok seyahate gerek var mı, bunu da sorgulamalıyız. Adını bile bilmediğimiz Afrika ülkelerine koca koca heyetler gidiyor. Parlamento dostluk grupları, ilişkileri geliştirmek adıyla ötedenberi devlet kesesinden turistik seyahatler yapıyorlar. Bunları da tasarruf süzgecinden bir geçirmek lazım. Elbetteki yabancı ülkelerle ilişkilerimiz olacak, elbetteki uluslararası toplantılara katılacağız ama çok kalabalık kadrolarla değil, ihtiyaç duyulacak personelle…
Devletin tasarruf edeceği kalemler yazmakla bitmez. Ciddi bir tasarruf düşünülüyorsa eğer, bunun esaslı bir planının yapılması ve bu plana uygun hareket edilmesi şarttır. Devletin neye ihtiyacı vardır? Bunu iyi ve objektif tespit edebilirlerse, tasarrufun önemi ve boyutları daha da iyi anlaşılır.