“Boş bakış” veya “çocuk bakışı” ŞEKİLSİZ, YARGISIZ, YORUMSUZDUR.
Ancak “Boş bakış” bizi var oluşla bütünleştirebilir. Boşluğu “anda olmak” ile de tanımlayabiliriz. “Ana” dikkat etmek; boş bakışla, yargısız bakmak, yeni görüyor gibi, merakla, biçimlendirmeden, dikkatle “ki her an yenidir”, gözlemek. Olana karşı dingin, uyanık, açık kalmak bize BOŞLUK boyutunu açar. Dolu olduğumuzda bile boşluğu fark ederiz. Ve bütünsellik boyutuna ulaşılırız.
Sınırlarımızı, yani bize uyan kararı bilmek yaşama, sonsuzluğumuzu, şekilsizliğimizi sezmek ise varoluşun merkezine ulaştırır. Örnek vermeye çalışalım:
Bir gün mor yemek istediğimizde her hangi bir mor bitkiyi yiyebiliriz. Eğer ki bütünle, varoluşla bir olmuş isek korku yoktur, zehirlenme yoktur.
Dikkat; oluşum halinin bilincine uyumlandırır. Anın bilinci ile bağlantı oluşturur. İyi de dikkat, aynı zamanda bizi andan koparmaz mı?
Dikkat, başlarda bilinçli bir çaba ile başlar ve zamanla doğal, akışkan hale dönüşür.
Açıklamaya çalıştığımız bakışı yaşadığımız bilgi çöplüğünde, yüz yılların birikintisinde ayırt etmek zor ama imkansız değil. Olaylara duygusuz ve yorumsuz bakarsak boş bakışa, “çocuk bakışına” ulaşırız. Çünkü duygu ve düşünceler boşluk oluşmasını engelliyor. Tıpkı ego ve öfke gibi. Direnç, öfke ve egodan kaynaklanır. Mesela; başarıyı yalnız kendinize mal edersek ego döner, boşluk gider. Ne kadar tepki verirsek o kadar biçime dolanırız. Tepki vermez isek özümüz, güçlü bir şekilde açığa çıkar. “Dirençsizlik en büyük güçtür, onun sayesinde bilinç, biçimin tutsaklığından kurtulur.” ECKHART TOLLE
Dünyadaki nesneler ve bağlantılarla nasıl sınırlıysak, resim yaparken de şekillerle sınırlanabiliyoruz. Kendimize boşluk yani dinginlik sağlamadığımızda yeni fikir ve ilham bekleyemeyiz. Ancak boşluk olduğunda yeniliğe yer açılır.
Resim çalışmasında şekiller, lekesel olduğunda en özgür haline geçerler. Karalaya karalaya sadeliğe ulaşmak, öze ulaşmak. Bizler o zaman, varlığın bütünlüğünü sezer bireysel yığıntıdan uzaklaşırız. Duyular biçime odaklandığında sınırlanır. Ancak biçim olmayınca, biçimi olmayan bilinçle buluşabiliriz. Derinlerde hissedilen şey şekilsizdir ve anlatılamaz. Yaşam ve resimlere boş bakıldığında ancak doluluk kavranır, bütünsellik kavranır. Bazı sanat eserleri boşluk, anlık oluşur ve izleyeni de içine çeker. Bu tür eserler bizler için yol gösteren ve sezgi açan niteliktedirler. Örnek vereceğim ama eğer bu gelişme aşaması yaşanmamış ise yerine oturmayabilir!
“Resim yapacağım ya da sergi açacağım” fikri ile yapılacak resimler ile sadece renklerle, çizgilerle birleşeceğim diye yapılan resimler arasında anlatılamaz farklar vardır. Hedefe değil, hedefi akıl belirler çünkü yapılan 'an'a yoğunlaşmaktır. Anda olan resimler bulutlardaki şekiller gibi çabucak değişir ve akışırlar! Yapılan işten zevk almak, coşku duymak, yargısız, beklentisiz bakmak yaratıcı güçten çekmeği kolaylaştırır. Yatay enerjide yakalayabileceğimiz en bilinçli haldir. Daha sonra oluşuma hayranlık, teslimiyet ile aradan çekilerek dikey enerji “ilahi enerji” ile buluşuruz.
“Kulakla sesleri, zihinle düşünceleri, yaşam enerjisiyle boşluğu dinleriz. Boşluğun içinde dikkatimizi boşluğa verdiğimizde zihnimiz çabucak boşalır.” Confucius