Altılı masa, Cumhur ittifakı, seçim tarihi, İmamoğlu tezgâhı, türban yasa çekişmesi, paylaşılamayan HDP… Nelerle uğraşıp duruyoruz.
Seçim arefesinde olmayan paramızın musluğunu da iyice açtık. İktidar asgari ücreti iyice arttırdı, sözleşmeli personelle taşeron personelini devlet kadrolarına geçiriyor. Şimdi emeklilerle memurların maaşları da, doğal olarak çok yükselecek. Maaşlar artıyor da piyasa duruyor mu? Serbest piyasa ekonomisi, “vahşi piyasa ekonomisi” ne döndükçe, maaşları ne kadar arttırırsanız arttırın, hemen eriyor elde avuçtaki…
Devletin röntgenini çekemiyoruz. Elimizde sağlıklı hiçbir veri yok çünkü. Rakamların doğruluğuna inanmak mümkün değil. Şeffaf devletin üzerine karanlık bir örtü örtüleli, 20 yılı bile geçti. Bağımsızlar hariç 240 muhalefet milletvekilinin soruları Parlamento’da ciddiye alınmıyor, atanmış bakanlar millet tarafından seçilmiş mebuslara cevap vermiyorlar. Tarafsız olması gereken Meclis Başkanı, bu çarpıklığı düzeltmeye bir türlü yanaşmıyor. Sayıştay’ın Meclis’te dikkate alınmayan bazı usulsüzlük ve yolsuzluk raporları da olmasa, dünyadan haberimiz olmayacak. Bu nasıl bir demokrasi anlayışıdır, bu nasıl bir Parlamento oluşumudur, anlayabilmek mümkün değil.
Seçim yapıp duruyoruz ama sağlıklı bir demokrasiye geçemiyoruz bir türlü. Mevcut siyasi partiler ve seçim yasaları ile geçemeyiz de… Ön seçim yok, delege sistemi yok, Meclis’e girebilmek liderlerin ağzından çıkacak emirlere bağlı.. 600 kişilik Meclis’te görevini hakkıyla yapmaya çalışanların sayısı 50’yi geçmez. İçlerinde yeminin dışında kürsüye çıkmamış
100’den fazla milletvekili var. 200 milletvekili ile 100 senatör neyimize yetmez? Ama biz meslek haline getirmişiz mebusluğu. Bir de dünyanın en pahalı mebusu, kendilerine tanınan müthiş imkânlarla bizde. Birkaç yıl çalışana hemen emeklilik hakkı, yedi sülalesine sağlık desteği, ücretsiz telefon ve posta imkanı, hepsine birer ofis, sekreter ve danışman.. Ohh gel keyfim gel. Nerede bu bolluk, nerede bol keseden hovardaca dağıtılan bu imkânlar.
Parlamento’da gazetecilik yaptığım yıllarda (25 yıl), 30’ün üzerinde ülkenin Parlamento’larını, içtüzüklerini, imkânlarını inceledim. Brezilya hariç, bizdeki hovardalığı ve ölçüsüzlüğü hiçbirinde görmedim. İleriki yıllarda o da düzeldi ya.. Türkiye’mizi düzeltmek istiyorsak, mebusluğu meslek olmaktan çıkarmalı, mebusların kendi mesleklerinde çalışmalarını sağlamalı ve ancak katıldıkları oturum başına ücret almalarının yolunu açmalıyız. Böyle olursa, seçim çekişmeleri ve kavgalarının hızı da bir miktar düşer.
Siyasi partilere devlet yardımı ne demek? Bizim vergilerimizi siyasetçilere niye dağıtırlar ki?.. Adamlar partiyi kurmuşlar, bize hizmet etmeye talip olmuşlar, biz milyonlarımızı onlara hediye ediyoruz. Böyle bir sistem, siyaseti meslek haline getirir işte. Devletin yaptığı milyonlarca liralık yardımlardan karlı çıkan millet değil ki.. Organizatörler, siyaset ayakçıları, matbaalar, ilan ve reklam firmaları, havadan kazanç uzmanları karlı çıkıyorlar hep. Bu ay içinde AKP’ye 654 milyon, CHP’ye 348 milyon, HDP’ye 180 milyon (şimdilik donduruldu), MHP’ye 170 milyon, İyi Partiye ise 153 milyon TL ödenecek. Hele bir de seçim kararı alınırsa, bu paraların üç katı, seçim ilan tarihinden en geç 10 gün sonra partilere verilecek. Bu para, sokağa atılan servet değil de nedir? Siyaset yapmak isteyen milletin kesesine değil, kendi kesesine güvensin.
Bunları konuşan yok. Altılı masa da konuşmuyor, sustuğu yıllardır görülmeyen iktidar başkan ve sözcüleri de. Onlar için seçilmek mühim, gerisi değil. Hele altılı masa iyice güven vermez hale geldi, iktidara mı çalışıyor ne?.. Daha şimdiden birbirlerine düşmeye başladılar. Her kafadan bir ses çıkıyor.
Meral hanım bir şey söylüyor, ortalık karışıyor.
Davutoğlu sürekli saçmalayıp ahengi bozuyor.
Babacan bile başkanlığa açıkça aday oluyor.
Altılı masada bir disiplin, bir ortak görüş, tek çizgide ve hedefte buluşmak yok. Nasıl olacak bu iş?
Türkiye’nin esenliği ve iyiliği için, ülkemize çok pahalıya patlayan bu iktidardan mutlaka kurtulmak gerek. Ama bu kurtuluş, 6’lı masanın bugünkü yapısıyla zor gibi görünüyor. Başkan adayı olarak ipi Kılıçdaroğlu göğüsleyecek gibi. Bu fotoğraf giderek netleşti.
Kılıçdaroğlu TBMM seçimlerinden galip çıkabilir ama, başkanlık için yeterli gücü sağlayamaz. Onun içindir ki 6’lı masadan yeni, güçlü, tecrübeli, Türkiye’yi ve milleti şefkatle ve merhametle kucaklayacak bir isim çıkmalı diyorum. Meclisi çok gençleştirmeliyiz ama, Başkanlığa devlet ve yönetim deneyim ve donanımı güçlü birini getirmeliyiz. Mehmet Haberal, Yılmaz Büyükerşen, İlhan Kesici, Hüsamettin Cindoruk neden olmasın? Bunlar çok yaşlı diyenler çıkabilir. Ama altlarına iyi yetişmiş gençleri koyarsak, devletin çarklarını düzgün ve sağlıklı çalıştırabiliriz.
Kılıçdaroğlu seçilebilse mesele yok.
Ama seçileceğine inananların sayısı o kadar az ki…