Merkezde de iyi yönetilmiyoruz, il ve ilçelerde de…
Balık baştan kokar derler ya, kılçığı da, kuyruğu da kokuyor işte. İşin kötüsü, seçimle de çözemiyoruz bu kötü yönetilmeyi. Seçilen başarısızsa, yeni seçim dönemini beklemekten başka yapacak bir şey yok.
Demokrasinin bedelini pahalıya ödemeye başladık. Sağlıksız seçim kanunu ile raf ömrünü çoktan tamamlamış olan siyasi partiler kanunu, vazgeçmememiz gereken demokrasimizin de önünü tıkadı. Bu tıkanıklığı gidermek varken, biz kalkmış sistemi köhne yasaların üzerinde daha da tırmandırmaya çalışıyoruz.
Mevcut milletvekillerini iyi çalıştıramazken, sayılarını arttırıyoruz. Bu da yetmiyor, maaşlarının yükseltilmesini isteyebiliyoruz. Önümüze geleni (halk istiyor) diye Belediye Başkanı yapıyoruz. İşi becerebilir mi, yönetim tecrübesi var mı, bunlara aldırmıyoruz bile. Başkanlara hiç değilse, Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünde 3-5 ay eğitim versek, bütçe nasıl yapılır, nasıl harcanır, personel nasıl yönetilir, kararlar nasıl alınır, bunları öğretebilsek bari…
O da yok !
Biz adamı seçiyoruz, gerisine bakmıyoruz hiç. Peki işini yapamaz, yönettiği kenti tanınmaz hale getirir, geriye götürürse, bunun bir çaresi filan yok mu ? Yasalara göre yok. O başarısızlığa yıllarca katlanmak, yeni seçimi beklemek zorundayız. Böyle şey olur mu demeyin, oluyor işte
…
Hele Doğu-Güneydoğu il ve ilçelerinde…
Lafı Muğla ve Bodrum’a getirmek istiyorum. İktidar seçim kaybettiği yerlerde Büyükşehir yasası ile rövanşı alıyor. Buralara gerekli yardım ve destekleri yapmıyor. Öyle olunca hizmetler aksıyor, şikâyetler ayyuka yükseliyor. Buna bir de yerel yönetimlerin rekabeti, didişmeleri filan eklenince, olan halka oluyor. Muğla 1.250 kilometreden fazla sahile sahip büyük bir il. İmkânları yetersiz, hele Bodrum gibi turizmin gözbebeği ilçesinin ihtiyaçlarını karşılamaktan aciz. Bodrum’un suyu kesiliyor, boruları patlıyor, çöplüğü devamlı yanıyor, trafiği rezalet halde ama bunlara çözüm bulan yok. Devamlı mazeret üretiyoruz, topu küçük şehir büyüğe, büyükşehir küçüğe atıp duruyoruz.
Çare aranmazsa bulunmayan bir şey. Su borularını Devlet Su İşleri döşetti.Hem de bir kaç kere döşetmek zorunda kaldı. Onarımlar hala sürüp gidiyor. Bu yüzden Bodrum çok sık susuz kalıyor. Bunun sorumlusu, attı mı mangalda su bırakmayan Orman Bakanı Veysel Eroğlu değil mi ? Onun sesi soluğu çıkmıyor, halkla belediye başkanları karşı karşıya kalıyor. Çıkın anlatın gerçeği millete, toplayın halkı ve işin içyüzünü izah edin. Yıllardır Bodrum’un çöp sorunu çözülemedi. Efendim, Orman ve hazine yeni çöplük yeri tahsis etmiyormuş Bodrum’a. Gerçek öyle değil, yer verildi ve ihalesi yapıldı ama müteahhit işi beceremedi. Sonradan Mumcular’da yer verildi, orası da doğru bir seçim olmadığı için itiraz gördü. Öyle veya böyle, yenisi bir türlü yapılamadığı için Bodrum’un çöplüğü hala yanıyor ve burada yaşayanlar aylardır zehir soluyorlar. Hele son bir haftadır, depremden çektikleri yetmiyormuş gibi, bir de zehirli havaya mahkûm yaşıyor Bodrumlular.
Muğla ve Bodrum Belediyeleri birbirlerini günah keçisi ilan edeceklerine, bir araya gelip büyük bir heyet oluşturarak Ankara’ya gitsinler. Başbakana ve ilgili bakanlara topluca anlatsınlar dertlerini. Olmazsa basın toplantıları düzenlesinler. Halka duyursunlar isteklerini. Bunu yapamıyorlarsa, tatile gelen gazetecilere kendi reklamlarını yaptıracaklarına, Muğla’nın ve Bodrum’un sorunlarını anlatsalar, destek isteseler ya. Kendi akıllarını kafi göreceklerine, çöp meselesini modern bir şekilde çözen eski Adana Belediye Başkanı Aytaç Durak’a danışsalar, Ankara’nın çöp sorununu bir çırpıda halleden ve çöpten enerji de üreterek çevresine elektrik dağıtan Ali Kantur’dan yardım isteseler. İnanıyorum ki, Bodrum’un çöp sorunu 6 ay içinde halledilir. Trafik sorunu da bu yolla çözülebilir, uzmanların ve işi bilenlerin görüşleri alınırsa, giderek içinden çıkılamaz hale gelen bu rezaletin de üstesinden gelinebilir.
Bodrum depremin kaydına rastlarsınız. Bodrum’da yaşayanlar korkmaya başladı, artçılar sanıyoruz ama bazılarının şiddet oranı hayli fazla. Depremden nasıl korunabiliriz, binalar sallanmaya başladıkça ne yapmalıyız, nereye saklanmalı ya da kıvrılmalıyız ? Örneğin merdivenler çok tehlikeli ama bunu çoğumuz bilmiyoruz. Sayısız deprem evhamlı sallanıp duruyor, üstelik Muğla’ya bağlı birçok yerde de depremler devam ediyor. İnternetten Kandilli rasathanesine bir girin, irili ufaklı yüzlerce depremle sarsılan evler ne durumda acaba? Çatlaklar giderek büyüyor. Bu durumda binaları kontrol ettirmek gerekmez mi ?
Halk bu konularda ciddi bir muhatap bulamıyor. Belediye hoparlörleriyle vatandaşa bilgi verilse, korunma yolları anlatılsa, ilkyardım çantalarının gereği izah edilse iyi olmaz mı? Günlerdir devletin sesine, yöneticilerin şefkat ve ilgisine hasret yaşıyor Bodrumlu ve Muğlalı. Nerede Belediye Başkanları, yerel yöneticiler nerede? Belediyeler hemen ekipler oluşturarak, Mimar ve Mühendis Odaları Birliğinden de destek isteyerek, binaların durumunu kontrol ettiremezler mi? Bazılarında ciddi çatlaklardan, yarılmalardan, özellikle köylerde tahribatlardan bahsediliyor. Gerçek nedir, söylentiler doğru mudur ? Değilse durum halka açıklansın, tehlikeli durumda yapılar varsa, derhal kontrol ettirilsin. Bodrum’un binaları sağlam nutukları atıldığından buyana 15 günden fazla geçti ve yüzlerce depremi daha yaşadık. Meselenin şakaya gelir yanı yoktur. Yerel yönetimler mutlaka gereğini yapmalı ve küçük ücretler karşılığında binaların durumunu kontrol ettirmelidirler.
Hayat devam ediyor. Bodrum’un yaralarını çok çabuk sarmak ve ihtiyaçlarını karşılamak durumundayız. Bir elin nesi var, iki elin sesi var. Muğla ve Bodrum’a destekte hepimiz birleşmeli, taşın altına elimizi koymalıyız. Osman Gürün ve Mehmet Kocadon iyi insanlar olabilir. Ama iyi insanlık yetmiyor işte, iyi idarecilik de şart…