Yaratılışın yansımasıdır anne.
Bir küçücük su damlasının nasıl insan yavrusuna dönüştüğünü bilim sayesinde öğreniyoruz. Rabbin seçtiği anne ve babamızın evladı olarak dünyaya gözlerimizi açıyoruz.
Bu mucizevi serüvene biz hiç dahil değiliz. Allah, anne ve baba arasında bir mesele. Seçme şansımız olsaydı seçer miydik? Ya da dünyaya gelmek ister miydik? Cevaplar bakış açısına ve kişiye göre değişir. Ama çoğumuzun “Yine onların evladı olmak isterdim” diyeceğinden eminim.
Mayısın ikinci haftası anneler günü. Üç yüz atmış beş gün unutulup bir güne sığdırılan en kıymetlilerimiz için bu özel günlerden hiç hoşlanmıyorum. Yine Batının ve kapitalizmin gelir kaynağına çanak tutuyoruz.
Hayır olarak yapılacak en önemli şeylerin başında özellikle “Anne” ye vurgu yapan bir dinimiz var. Günümüz vurdumduymazlığı içinde en ihmal edilmiş varlıklar anneler. Öyle garip misyonlarla mecburiyetler yükleniyor ki kendine adanmış bir ömür yetmemiş gibi torunlarına kul köle yapılıyorlar. Sevgi istismarı bunun adı. Maalesef genel zihniyet bu Doğu toplumlarında. Sevgi, vazgeçilmez olmak, ardından sömürüyü getiriyor.
Çoğumuz aynı hatayı yaptık. Çaresizliğimize en çok acıyana bıraktık evlatlarımızı. Bakmaya gönüllüydüler elbette. Ama onların ne kadar zamanını ve enerjisini çaldığımızı aynı duruma düşünce anladık. Ben kendi adıma o kadar çok pişmanlık yaşadım ki. Dertlerimize ortak etmek bile ona ne büyük yük. Bizimle ağlayıp, bizimle güldüler. Tıpkı şimdikiler gibi.
Bizim kuşağımızda çalışan anneler çok değildi. Şimdilerde her sabah çocukları nine ve dedelere bırakan gençler bunu bir mecburiyet gibi dayatıyorlar. Kreşlere güven ya da çok pahalı olması, uzak olması gibi gerekçelerle hayatının son zamanlarını gönlünce yaşama özgürlüklerini ellerinden alıyorlar. Hoşumuza gitmeyen, içimizi acıtan bu gerçeği onlara da yaşam alanı açarak ya da yapmak istediklerini imkanlar ölçüsünde hayata geçirerek, gönüllerini alarak yumuşatabiliriz.
Mutsuz, sağlıksız, birilerine muhtaç annelerle kıyaslandığında kendi ayakları üzerinde duran, kimseye bağımlı olmayan özgür ve mutlu anneler evlatlarına ne kadar yük?
Anne deneyimlerini, içten, derin sevme gücünün en büyük kısmını yavrusuna saklayan varlıktır. Bazıları bunun dışında kalabilir ama bizde bir söz vardır ”İstisnalar kaideyi bozmaz” deriz.
Anneler gününde annelere övgüler yağdırılacak. Şiirler özlü sözler gündemin başköşesine oturtulacak. Bazı yandaş sempatilerle ödüller verilecek. Ama kimse “oğlun asıldı!” denildiğinde saçının yarısını yolan Ali Bülent’in annesi kadar, yirmi ikisinde toprağa koyduğu Tuna’nın annesi kadar, gelin olmasını beklerken kör kurşunlarla söküp alınan Aybüke’nin annesi kadar, dokuz yaşında kirli emellerinden sonra boğulup öldürülen Zeynep’in annesi kadar yalnız ve öksüz olmayacaklar bu gün. Annesi olmayan öksüzse tanıdığım, evladını yitirmiş bu anneler de öyle bana göre. Annelik evlat yoksa bile sonsuza kadar, acısı da öyle.
Özel günleri hiç sevmesem de bazı konuların gündeme gelmesi, farkındalık yaratması faydalıdır. Biz millet olarak her şeyi çok çabuk unutan bir yapıya sahibiz. Bu yönden de sık sık gündeme getirilmesi gereken konular var. “Kendini düşün” dayatması ben merkezli yaşama özendirme aileleri perişan ediyor. Annelerin gündemi sorumsuz, çıkarcı, sevgiyi, ilgiyi, toplumsal kuralları hatta inancı reddeden üzgünüm ama adı sanı bilinmeyen uyuşturuculara tutsak olmuş evlatlar, hayat pahalılığı gibi çilelerle dolu.Tersi yok mu? Var elbette. Onlar mutlu azınlık.
Şu satırları yazarken burnumda tereyağlı pilav ve baklava kokusu bir de beyaz sabun, gözlerimde yaş. Kim bilir sizde ne anılar canlanacak? Hayatta olana sımsıkı sarılıp önceleyin. Kırmayın “Of!”demeyin. Bir gün söylediği ve yaptığı her şeyin sadece sizin için olduğunu anladığınızda teşekkür edemeyebilirsiniz. Ve hatıralarına sarılmak çaresizliğini yaşayabilirsiniz.
“Annem, yaratma gücünün yüce aracısı, sen nektarım, sonsuzluğum ve bir gün kavuşma hayalim.”
Yaşayan tüm annelerin ellerinden öperim, küçük büyük fark etmez.
Gidenlere rahmet olsun mekanları da cennet!