Türk demokrasisini ve kurumlarını artık tartışmak ve doğru bir yörüngeye oturtmak gerek. Gerçek demokrasiyi mi uygulamalıyız yoksa tanınmaz hale getirdiğimiz Türk tipi demokraside ısrar mı etmeliyiz? Bunun doğru kararını mutlaka vermeliyiz.
Bizim demokrasimize gerçek demokrasi diyemeyiz, güdümlü demokrasi diye bakamayız, peki nasıl bir demokrasi bizimki?.. Sağlıksız bir seçim sistemi ve yine sağlıksız bir siyasi partiler kanunuyla oturtmaya çalıştığımız bir garip demokrasiye sahibiz. Milletin tümünün değil, güçlünün temsil edildiği bir Parlamento yapımız var. Bu parlamentoya iyi yetişmiş, değerli, donanımlı ve sahasında saygın kimselerin seçilebilmeleri, hiç de kolay değil. Böyleleri Meclise nadiren girebilseler bile, Türkiye’ye katkıda bulunabilecek herhangi bir çaba göstermeleri, yasa teklif etmeleri ve milletin çözüm bekleyen acil meselelerine formül bulmaları çok zor. Çünkü Türk Parlamentosu'nda olabilecek her şey, liderlerin kafalarında ve iki dudaklarının arasında hazırdır. Liderin aklının ötesine kimse geçemez. Hele bir geçmeye kalkışsınlar, disiplin kuralları böylelerini hemen kapının önüne koyar.
Koca bir Parlamentoya sahibiz. 600 milletvekilimiz var. Böylesine ciddi sorunlarla zorlanan toplumumuzu rahatlatacak, dert ve sorunlarını çözecek bir çalışmasını görebiliyor muyuz Parlamento’nun? Buna “evet” cevabını veremeyiz. Türk silahlı kuvvetlerimiz kuşa çevrildi; gücü iyice eritildi, askeri okullar ve hastaneler kapatıldı. Bunlar olurken güçlü bir sesini duyabildik mi Parlamentomuzun? Milli eğitimimiz dini eğitime çevrildi, liselerimizin çoğuna İmam Hatip tabelaları takıldı, Diyanet işlerine beş bakanlığın bütçesinden fazla para ayrıldı, Parlamentomuz bunlara karşı çıkabildi mi?
Tarımımız çökertildi, yargımıza büyük zararlar verildi, Üniversitelerimiz yarım aydın yetiştiren müesseselere dönüştürüldü, bunlar olurken Parlamentomuz neredeydi? Peki 18’den fazla adayı Yunanistan’a kaptırdık, milletimizin arasına 5 milyon Suriyeliyi yerleştirdik, Amerika ile arayı bozarken Rusya’dan füzeler aldık, kime sorup yaptık bunları? Parlamentoya sormuyorsak ya da koca Parlamento bunları soramıyor ve hesabını isteyemiyorsa, o zaman ne işe yarıyor 600 üyeli Meclis?
Efendim bizim çoğunluğumuz var, ne istersek yaparız, kimseye de hesap filan vermeyiz diyorsak, demokrasi bu söylemin neresinde? Devamlı yanlış karar alan, uyguladığı iç ve dış politikayla ülkesinin başını sürekli belaya sokan, bu yüzden ülkenin geleceğini tehlikeye atan bir iktidara, demokrasimiz ne kadar dayanabilir? Kumpaslar, tezgahlar, komplolarla günahsız insanlarımız zindanlarda çürütüldü, çoğu öldükten sonra beraat etti, hayatları kararan, çoluk çocuğuyla perişan olan binlerce ailenin hesabını kim verecek? Bu hesaplar için yıllarca bekleyecek mi bu millet? Bunca yanlışı yapanlara, “aldandık-aldatıldık” diyenlere demokrasi adına daha 4,5 sene katlanacak mıyız?
Onun için demokrasiyi artık sorgulamalıyız diyorum ya. Bir ülkenin geleceğini, çarpık demokrasi anlayışımızla karartamayız. Cemaatin birinden kurtuluyoruz, diğerine saplanıyoruz. Fetö bitti sanıyoruz, Menzilcilerin kucağına düşüyoruz. Nakşibendi tarikatı yetmedi, şimdi bir de Halidi kolu çıktı karşımıza. Bütün bunlara bizim demokrasimiz göz yumuyor, ülkeyi bekleyen tehlikeleri engelleyemiyor demokrasimiz. Bölücülerle, tarikatlarla uğraşmaktan başı döndü ülkenin. Bölünmez bütünlüğümüzü reddeden bir anlayışı Meclis’e sokuyoruz, dağdaki teröristlerle irtibatta yaşayanlara Milletvekili olarak maaş ödüyoruz. Böyle bir komediye hiçbir yerde rastlanamaz. İşte bizim sağlıksız ve çarpık demokrasi anlayışımız, bunları yaratıyor. Ülkeyi yönetmeye kalkanlar, işlerine geldiği zaman bunlarla bir oluyor, teröristleri bile törenle ülkeye sokuyor, sonra zora düştüler mi de “bunlar vatan haini” deyip çıkıyorlar işin içinden. Bu mu demokrasi?..
Çoğunluğun her dediği yapılabilir mi? Diyelim ki çoğunluk, milletin 24 saat tek ayak üzerinde durup cezalandırılmasına karar verdi, demokrasinin gereği diye yapacak mıyız bunu? Yahut milletçe amuda kalkıp, kolumuzun üzerinde 50 metre yürüyecek miyiz? Bizi yöneten çoğunluk, ayda 100 lira ile geçinmemizi uygun görürse, buna “evet” diyecek miyiz? Belki örnekler biraz hafif kalmış olabilir, ama bizde tanık olduğumuz bazı saçma sapan uygulamaları görünce, mizah da olsa insanın aklına böyle şeyler gelmiyor değil.
Demokrasiyi iyi anlamalı ve iyi özümsemeliyiz. Ayrıca siyasi partiler kanunu ile seçim kanununu, ihtiyaçlara paralel şekilde mutlaka revize etmeliyiz. Yetmez, Parlamentomuzu da eski saygın hüviyetine kavuşturmalıyız. Milletvekilliğini meslek olmaktan çıkarmalıyız. Cazip kazanım adresi haline gelen mebusluğu sadeleştirmeli, normalleştirmeliyiz. 600 mebusa ne gerek var? Doğru dürüst çalışacak 200 milletvekili neyimize yetmez? Ayrıca seçilen milletvekilleri kendi işlerini yapmalılar. Öğretmense öğretmen, avukatsa avukat, mühendisse mühendis, doktorsa doktorluk yapsınlar. Haftada iki gün Meclise gelip toplantılara katılırlarsa eğer, günlük 1000’er lira alsınlar.
Öyle kıyak emeklilik, ailece özel hastanelerde bakım, dişlere milletin kesesinden implant filan yok. Çift sekreter, danışman, bedava telefon, tebrik parası da, varsa makam araçları da, lojmanlar da kaldırılmalı. Milletin vekili millet gibi yaşamalı. Millet 12 liraya çorba içerken, vekili 2 liraya çorba içer mi hiç? Bunu tartışıyorlar Mecliste, içlerinde “yahu millete ayıp oluyor” diyen yok. Bunca eleştiriye rağmen, tasarruf gereğine rağmen hala, komisyon Başkanlarına 66 yeni makam aracı alıyorlar. Hiç çekinmiyorlar, hiç sıkılmıyorlar. Yahu Komisyon Başkanı ne iş yapar, akşamları evinden başka nereye gider, genel kurul salonundan komisyon salonlarına otomobille değil, asansörle gidiliyor. Milletin kesesinden bu hovardalıkları mutlaka bitirmeliyiz. Büyük millet, öyle büyük saraylarla, gösterişli binalarla, son model makam araçlarıyla, çifter sekreterle filen olunmuyor. Kimse kimseyi kandırmasın, petrol zengini arap ülkelerinden başka bir yerde böyle lüks, böyle şatafat yok. Baksanıza İngiltere’de Maliye Bakanı bisikletle işe gidiyor, Başbakan metroya biniyor. Kanada’da, İsveç’te, Danimarka’da, İzlanda ve İskoçya’da Başbakanlar, bakanlar eğer resmi bir görevleri yoksa, evden işe-işten eve otobüsle gidip geliyorlar.
Bizi yönetenlerin millet kesesinden hovardalıklarına mutlaka son vermeliyiz. Tekrar ediyorum, bu arada demokrasimizi ve Parlamento yapımızı da tekrar gözden geçirmeliyiz.