Bizim öyle atasözlerimiz var ki, gerçeği böylesine etkili anlatabilmek mümkün değil. Sayfalarca yazmak yerine, okuyanı ikna etmeye çalışmak yerine bir atasözüyle işi bitiririz. Örneğin balık baştan kokar gibi..
Neye baksanız, neye el atsanız her şey yasalara aykırı şekilde gelişiyor. Çünkü ben yaptım oldu anlayışı tüm yasaların önünde, tüm ülkeye hakim.. İnanılmaz bir israf var memlekette. Aklımıza estiği gibi para harcıyoruz. Hani bu para babamızın malı, aile servetimiz filan olsa diyecek birşey yok. İstedikleri gibi harcayabilirler. Ama bu para devletinse, hepimizin vergilerinden oluşuyorsa, üzerinde yetim hakkı varsa, bunu harcarken bin defa düşünmek lazım.
Eskiden harcamalarda çok büyük bir kontrol vardı. Parlamento’da aylarca görüşülürdü bütçeler. Planlı, programlı kaynaklar titizlikle incelenir, üzerinde detaylı konuşmalar yapılır, özetle ince elenir sık dokunurdu rakamlar. Şimdi öyle mi, etkisi ve yetkisi kırpılmış Meclisimizde ekspres gibi geçiyor bütçeler. Sayıştay raporları bile dikkate alınmıyor, harcamalardaki usulsüzlükleri belirten raporlar görüşülmüyor bile…
Şu Istanbul belediyesindeki rezaletleri hayretle ve dehşetle izliyoruz. Binlerce araba eşe dosta tahsis edilmiş, milyonlarca lira vakıf görünümü altında tarikatlara gitmiş, yağma Hasan’ın böreği gibi savrulmuş paralar havaya. Yandaşlar kadrolara doldurulmuş, işe gitmeden maaş alanların haddi hesabı yok. Böyle Belediye, böyle devlet yönetilir mi?Yönetilmez ama, kimse oralı değil, kimse kulak asmıyor şikayetlere.
Uzağa gitmeye gerek yok, Parlamento’muzda da durum farklı değil. Istanbul Belediyesindeki şikayet ve usulsüzlüklere Meclis’te de aynen rastlamak mümkün. Resmi araba saltanatı, sekreter ve danışman bolluğu, yandaş ve eş dosttan oluşan personel çokluğu filan Meclis’in bütçesini zorluyor, milletin parasının boşuna harcanmasına yol açıyor. Mum dibine ışık vermez derler ya, bizim Parlamento’muzda da durum aynı. Meclisin de tıpkı Istanbul Belediyesinde olduğu gibi inanılmaz israfı, bol keseden harcamaları, bankamatik çalışanları var. Her mebusa çifter sekreter, danışman niye verilir ki? Posta, telefon gibi destekler niye sağlanır ki? Hele komisyon Başkanlarına makam arabası niye tahsis edilir ki? Bunun için yeni arabalar alıyorlarmış, yazık günah değil mi paraya?
Bu kadar masraflı bir Parlamento ve böylesine imkanlar dünyada yok. 25 sene yani yarım asır gazeteci olarak TBMM’de bulundum. O dönemde dünyadaki örneklerine bakmış, dikkatle araştırmış ve dünyanın en pahalı Parlamento’su olarak Brezilya’yı görmüştüm. Ama ikinci Türkiye idi. Günümüzde Brezilya sıralamada bile yok ama Türkiye yine en önde. Acaba Meclisimiz böyle bir araştırma yapıyor mu? Ayrıca verimlilik üzerinde bir çalışması var mı?
Yahu bu memleketin bir muhalefeti yok mu? Istanbul Belediyesindeki haklı operasyonun bir benzeri niye Meclis’te yapılmaz ki? Yapılmaz çünkü, mebusların çıkarı sözkonusu oldu mu, iktidarıyla muhalefeti hemen biraraya gelir, bir çırpıda çıkarırlar maaş zammını, kıyak emeklilik, sağlık desteği gibi avantajları. İçlerinden bir tanesi bile sormuyor, "biz bu kadar parayı ve imkanı hakedecek ne yapıyoruz ki?.."
Meclis lokantasında çorbayı iki liraya içmek için, etli yemekleri 5-6 liraya yemek için tüm partiler el ele, kol kola, müthiş uyum içinde bir koalisyondalar sanki. Ama iş memleket meselesine gelince, mangalda kül bırakmıyorlar, esip gürlüyorlar kürsülerde ve televizyonlarda. Birbirlerine atıp tutana kadar, "biz nerede yanlış yapıyoruz" konusuna kafa yorsalar ya..
Bu milletvekilliği işi meslek haline getirildi. Tepeden tırnağa kadar yanlış işleyen bir sistemle boğuşuyoruz. Böylesine sağlıksız, yararsız ve sakat bir sistemin yeniden ele alınması, ülke yararını gözeten bir şekle sokulması gerekiyor. Seçim sisteminin de, siyasi partiler kanununun da mutlaka değişmesi lazım. 600 milletvekiline ne gerek var?Anayasa’ya bağlılık andı içiyoruz ama, o bağlılığın zerresine uymuyoruz ki? Böyle bir demokrasi anlayışı, böyle bir Parlamenter sistem olur mu? Yetkisi ve etkisi budanan bir Parlamento’nun Türkiye’ye ne faydası olabilir ki?
Ordumuz harp halinde, ekonomimiz perişan, enflasyon canavarı ezip geçiyor Türkiye’mizi. İşsizlik milyonları aşıyor. Mutfaklarda yangın var. Çarşı pazarda fiyatlar uçmuş durumda.. Bizim Parlamento’muz ya tatile giriyor ya havanda su döğüyor. Oysa geceli gündüzlü çalışması lazım. Ordumuzu Suriye’de tutmakla doğru mu yapıyoruz, benim insanım geçim sıkıntısı çekerken Suriye’li milyonlarca insanı daha ne kadar besleyeceğiz? 5 milyon yabancının dokumuzu bozmasına, disiplinimizi zorlamasına ve ileride yapacakları çok daha büyük tahribatlara daha ne kadar göz yumacağız? İsrafı nasıl önleyeceğiz, harcamalarda nasıl tasarrufa gideceğiz? Dini eğitim haline getirdiğimiz Milli Eğitimi nasıl düzelteceğiz?Çökerttiğimiz tarımı nasıl ayağa kaldıracağız? Bunların konuşulması gereken Parlamento’da büyük bir sükut ve büyük bir sessizlik var. Yazık çok yazık.
Balığın artık baştan kokmaması için, nasıl bu hale geldiğimize iyi bakmak lazım. Onun için işe Parlamento’dan başlamalı, sonra sırasıyla tüm kurumları ele almalı ve yaptığımız yanlışları süratle tespit ederek, bunları mutlaka düzeltmeliyiz. Bir kilo patates çalanı hapse tıkan bu sistem, malı götürene, hazineye zarar verene göz yumuyorsa, ihaleleri istediğine verebiliyorsa, o sistemi hemen sorgulamak, yanlışlarını çok çabuk düzeltmek ve Türkiye’ye rahat bir nefes aldırmak zorundayız. Bu konudaki gecikme, ilerde telafisi mümkün olmayan daha büyük zararlara sebep olur ki, o takdirde vah benim memleketim…