Zafer haftasını kutladığımız şu günlerde bu ülkeyi seven biri olarak birçoğunuz gibi utanç doluyum. Mazinin bin bir çileyle bize sunduğu hiçbir değere sahip çıkamadık. Atalarımızın üretken, çalışkan, atılımcı genlerini dondurup savaşçı, kavgacı genlerine bel bağladığımız günlerden beri iflah olmadık.
Yıllarca öğrencilerine Türklük şuuru aşılamaya çalışan biri olarak, tüm söylemlerimin örneklemelerimin artık afaki kaldığı günlerdeyiz.
Dört yanı işgal edilmiş, hazinesi tam takır, ordusu silah bıraktırılmışken zafere koşan bir ülkeden, her türlü donanıma sahip, çağdaşlarından daha üstün bir ordusu varken savaşsız, eritilmiş yoka eşitlenmiş bir ülkeye gelmek her babayiğitin harcı değil. Tarih yazacak elbette.
“İnsanlar hak ettikleri şekilde yönetilirler” miş. “Önce kendini düşün, anı yaşa” gibi hiç de bize göre olmayan, kişisel gelişim hikayelerine odaklandık. Kendimizi mutlu etmek ve anı yaşamak için para gerekir, kolay para kazanmanın bin türlü yolunu bulduk. Zeki olduğumuz bir gerçektir. ”Türk Milleti zekidir, çalışkandır-ATATÜRK” Biz köle olmayalım diye çarığını yiyen bir kuşaktan, bankaların, faizin ve lüks tüketimin kölesi olan kuşaklara kolayca geçtik.
Aydınız ya halkı cahil buluyoruz ve hiç haz etmediğimiz iktidarı onların desteklediğini düşünüp aşağılamaya devam ediyoruz. Yokluğu görmüş, didişmeler yüzünden nerdeyse iki üç ayda bir değişen hükümetlerin sahipsiz, kaderine terk edilmiş sessiz yığınların sırtını dayayacak bir duvar aradığını hiç düşünmüyoruz. ”Evet çalıyorlar ama hiç değilse üç kuruş maaşımı bana veriyorlar.” düşüncesi size biz ters gelebilir ama eve ekmek götürmek zorunda olan ve sadece hayatı bundan ibaret olan için yadırganacak bir durum değildir. Hele de o duvar size tepeden bakmayıp arada ziyaretinize gelip, ufak tefek jestler yapıyorsa zaman zaman “Kardeşlerim!” diyorsa bir de, değmeyin keyfine. Sizler bizler hayatın zamanın bize dayattığı anlamla yaşarken, bu dünyada yaşam alanı sınırlı, kaynaklarından, güzelliklerinden yararlanamayan ve hiç yararlanamayacak olan için yarın kaygısı yoktur çünkü yarını da bu gün gibidir.
Bilmem bilir misiniz “Yağma Hasan’ın Böreği” diye bir deyim vardır. "Hakkı olanın da olmayanın da kolayca faydalandığı, sahipsiz, kimsenin korumadığı mal mülk” diye açıklar deyimler sözlüğü., Yabancı gelmedi değil mi?. Kısaca doğuşu şöyledir bu deyimin: Fatih’in ölümünden sonra şımarmış, asi, fırsatçı, yağmacı yeniçeriler İstanbul’u talan ederler. Yerli halkı ve azınlıkları ayırım yapmadan yağmalarlar. Bu arada bir börekçi dükkanı da nasibini alır. Ama bu dükkan da kendileri gibi yağmacı yeniçeri Hasan’a aittir. “Olsun, bu da yağma Hasan’ın böreği “ diyerek yemeye devam ederler.
Bu gün şu veya bu kuruluşun, şu ya da bu iş adamının söylemlerini duyunca hep bu kıssa aklıma gelir. Hani bir reklam vardı bir zaman ”Yok birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı bankasıyız” diye. Öyle işte. Fazla bir şey beklemeyelim onlardan.
Peki bu gün elimizde ne var? Yarın endişesi içinde genç pırıl pırıl bir kuşak. Ülkeyi seven ama insanından nefret ettiğini söyleyen bu kuşağa ne telkin edebilirsiniz ki.. Atatürk‘e olan hayranlıkları umudum sadece. Köhne, eskici, yeniye kulak tıkamış, eskide kalmış söz de aydın kuşak da bu nefretten nasibini alıyor fazlasıyla. Hatta duyarsız ve işlevsiz kalmalarını acımasızca eleştiriyorlar.
Hayalperest değilim ama bir gün inşallah en kısa zamanda birilerinin Atatürk’ün bu ülkeye en büyük armağanı olan “YOKTAN VAR EDİLEBİLECEĞİNİ” en somut en muhteşem en inanılmaz bir biçimde göstermesidir.