Zikir, insanın kendi iradesiyle, isteyerek Allah’ı, Allah’ın farklı esmalarını ve tevhit denilen "Lailaheillallah" beyanını, hafi ve cehri yani içinden ya da sesli olarak söylemesine diyoruz. Zikir, Ankebut suresi 45. Ayeti kerimde,
Kitaptan sana vahyedileni oku ve salâtı ikame et! Muhakkak ki salât, kötülükten men eder ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyük ibadettir. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.
denilerek işaret edildiği gibi iradeyle yapılan en büyük ve yaşamın bütününü her anıyla ibadet haline çeviren değerdir. İnsan, diğer tüm yaratılmışlar gibi yaratılmış olandır. Yaratılma dediğimiz zahirlik ise Allah’ın yaratması olup “Hiçbir şey yoktan var olmaz, vardan da yok olmaz” hakikati ışığında bakıldığında Allah’tan yine Allah’a çıkıştır. Allah’tan çıkış, Allah’taki haliyle gerçekleşir. İşte bu yaratılmışlık şehadet âlemine isim ve görünüş halinde gerçekleşir. Bu sebeple bilinç, varlığı ismiyle zikrederken aynı anda da zikrettiğine varlık giydirmiş olur.
Örneğin, ağaç ismini zikredişim ağacın varlığını tanımlar ve ağaç diyerek ona ağaç olarak bir varlık giydiririz. Ama sadece ağaç dersek bu tüm ağaçları için alan zikir olur. Elma ağacı dediğimiz an artık tüm ağaçları değil sadece elma ağacını var etmiş oluruz çünkü artık o ağaç değil elma ağacı olarak zikredilmiş oldu. İşte bu sebeple insan için zikir sadece bir ismi tekrar etmek değildir! Allah’ın Kendisine ait özelliklerle yarattığı insan için zikir, zikrettiğini tanımlayarak var etmektir. İnsan neyi zikrederse kendisi için onu var etmiş olur. Burada var etmek insanın kendisi için var etmesi olup aslında var olanı zikrederek gerçeğine ermektir. Bizim elma ağacına armut deyişimiz bizim için elmayı armut yapar. Dikkat edin bizim için diyorum yoksa o her zaman elma ağacıdır ama biz ona armut diyerek gördüğümüzde armudu var etmiş oluruz. Bu bizim gördüğümüzün gerçekliğine cehaletimizden kaynaklanır. Oysa o hep elmaydı! Ne zaman gördüğümüzü kendi gerçekliğinde yani elma diye zikretmeye başladık işte o zaman kendimizi gerçeğe erdirmiş olduk.
İşte zikir, insanın gerçeğe ermesinin tek yoludur. İnsan ile gerçeklik arasındaki perde insanın varlık âlemindeki zahirliği, cehaletinden dolayı zannî olarak zikredişidir. İsmin zikri o isimle zikredileni tanımlamak için olmadıkça da görüşü gerçeğe perdeli olacaktır. Elma ağacını elma olarak zikrederken de onun hakikatine cahilcesine zikretmek de bizi gerçeğe ulaştırmaz. Neye elma dediğimizi bilmeden ve bakarken elmayı görmeden elma demek ile elma ağacına armut demek arasında fark yoktur. Elma ağacı ağaç olan zatın elma sıfatıdır. Bu sebeple elmaya ağaçtan ayrı varlık vererek zikretmek de şirktir.
İnsan, Allah’ın tecellisi olan yaratılmışlıkta yaratılmışlığı hakikatiyle zikretsin, zikrederken de zikrettiğinden o tecellide Allah’ı bilip, Allah’tan başka ilah olmadığı gerçeğine şahit olsun diye zikredecek özellikte yaratılmıştır. Zikretmeyen insan henüz insanlığına erememiştir. Bizlerin zikrettiğini var etmesi insanlığımızdan gelir ki gayesi her zikredilende Allah’a şehadet edebilelim. Bakara suresi 31. Ayeti kerimede,
Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları meleklere gösterip "Sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin" dedi.
buyrularak beyan edilen gerçeklik budur. Âdem isimleri öğrendi yani zikreden ve her yaratılmışlığı zikrederek Allah’ı o yaratılmışlıkta zikredip şahitlerden oldu. Allah zikri ise bizi yaratan ve kulu olmaya mecbur olduğumuz aşkın varlığın zikri olup, kendimizde ve yaratılmışlıkta bize verilen emir gereği Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet için hayatımızın nefes almak gibi şartıdır. Bizler Allah’ı Allah’ta zikretmeden, devamında Allah’ı her yaratılmışlıkta zikretmeden şehadete eremeyiz, kulluğumuza eremeyiz. Bizlerin eşyayı zikredişimiz Allah’ın zikri için verilen kalbi karartıp kendimize zulmedişimizdir. Allah zikri olmayan kalpte her türlü fenalık ve zulmanî vasıflar bulunur. Kâbe’nin içinde putların oluşu Allah’ın Kâbe’de olmayışındandı. Tâki Hz. Muhammed ve İmam Ali efendimiz o Kâbe’ye girene kadar. Onların girişiyle Kâbe’den putlar dışarı atıldı. Bu yüzden zikir kalbi, Rad suresi 28 ayeti kerimde,
Onlar, iman edenler ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
denilerek işaret edilen şekilde mutmain kılar. Zikirsiz, iman üzerine huzurlu bir yaşama ve Allah’ın kulluğuna ulaşmak mümkün değildir. Nefs-i emmareden geçip tevhit eri “İnsan” sıfatını kazanmak ancak zikirle olur çünkü zikir Allah’a “Hamd” etmektir, şükretmektir, Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet etmektir. Bu sebeple insan olarak, Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet edecek özellikte yaratılan bizlerin, yaratılış gayemize ermemiz için yapmamız gereken, Ali İmran suresi 191 ayeti kerimde,
Onlar, ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler. “Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak yaratmadın. Sen Süphan’sın, artık bizi ateşin azabından koru” derler
denilerek beyan edildiği gibi yaşamın içinde her anımızda Allah’ı zikrederek zikir ehli olmamızdır. Zikrettiğimize şahit olmaktır yaratılış gayemiz, zikir yoksa şehadet de olamaz ve bu zikir yaşamın her anında, Araf suresi 205 ayeti kerimde,
Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma
denilerek işaret edildiği ve Kehf suresi 28 ayette,
Sabah akşam, O’nun Vechini isteyerek Rabbine dua edenlerle beraber nefsini sabırlı tut. Dünya hayatının ziynetini dileyerek gözünü onlardan çevirme! Kalbini zikrimizden gâfil kıldığımız ve hevasına tâbî olan kimselere isteyerek, işinde haddi aşmış olanlara itaat etme!
denilerek dikkat çekildiği şekilde olmalıdır. Allah’ı zikretmek, yaşamın her anında, her esma, fiil, sıfat ve vücutta zikrederken, yaşantımızı da zikrettiğimiz Allah’a layık hale getirmektir. Zikrimizin, Allah’a ulaşması için zikredilene doğru ilerleyiş gerçekleşmelidir. Allah’ın rızasına yakın, rızası olmadıklardan uzak olmak gerekir. Zikrin, zikredilene benzetme özelliği vardır. Zikir, dilde, kalpte ve tefekkürde olmalıdır. Zikir, dilden kalbe kalpten idrake ulaştığında Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet gerçekleşir yani zikrin tecellisine ulaşılmış, olunur. Zikir, varlığımız dediğimiz Allah’ın tecellisini yine Allah’a teslim etmektir. İşte bu zikir bizim kendi bildiğimiz gibi zannımızca değil Allah’ın istediği gibi tevhitcesine olmalıdır. Cenab-ı Allah tevhitcesinenin yolunu, Nahl suresi 43. Ayeti kerimde,
Andolsun ki senden önce de gönderdiğimiz ve kendilerine vahyettiğimiz kimseler, insandı. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.
diyerek göstermiştir. Ehil olana sormalı ve telkin ettiği gibi zikre hizmet ederek Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlerden olmalıyız.