Aslında Mehmet Şimşek’in üstüne vazife olmayan “Suriyeliler” gibi çok tehlikeli laflarının üzerinde durmalıyız. Yine AKP’lilerin Anayasa’nın değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği maddelerini ortadan kaldıracak hamlelerini konuşmalıyız. Ülke için bu kadar hayati meseleler gündemdeyken Belediyelere ayar vermek yerine, iktidara milletin kırmızı çizgilerini hatırlatmalıyız.
Bunları yapacağız elbette. Ama şu yarıda kalan “Bodrum Belediyesine öneriler” konusunu tamamlayalım önce. Şunu mutlaka bilmeliyiz ki, yoğun göçü ve kaçak yapılaşmayı hemen önleyemezsek eğer, Bodrum’a değil Mandalinciyi sihirbaz Mandrake’yi getirseniz ciddi ve acil sorunlardan hiçbiri çözülemez. Göçü önlemenin yolları var.
Ama bunu demokrasi ve seyahat özgürlüğü süzgecinden geçirerek uygulayabilecek, otoriter ve güçlü idarecimiz, akılcı bir sistemimiz yok. Bu demek değildir ki, göç önlenemez. Kaymakamlıkla belediye el ele verdi mi, genel kamu menfaati gerekçesiyle her kararı alabilirler. Hele su yokluğunu salgın hastalık tehlikesi olarak gösterdiler mi, kente giriş-çıkışı ciddi olarak kontrol edebilirler.
Halen yoğun şikâyetlere ve ciddi eleştirilere rağmen durmaksızın devam eden kaçak yapılarla ilgili önlemler de hemen alınabilir. Önce son altı ayda yapılan ve seçimlere kadar apartopar yetiştirilmeye çalışılan inşaatların elektrik ve suyunu bağlamayacaksınız. Bunların sayıları yaklaşık olarak tüm yarımada genelinde 10.000’e ulaşıyor. Bunlara yerleşimi Kaymakamlık-Belediye ve muhtarlıklar işbirliğiyle önleyeceksiniz. Polis-Jandarma-Zabıta üçlüsünü yasalara uygun şekilde görevlendireceksiniz. Parasal ceza sınır rakamlarını aşmadan, belli aralıklarla birkaç ceza kesebilirsiniz ki, bu ceza kaçak yapının yıkımına kadar sürebilir. Yıkım sahibine daha ucuza gelir çünkü.
Turizm sezonuna girdik sayılır. Turistler gelmeye başladı. Ama halen suyu nasıl ve nereden temin edeceğimize dair bir ışık, bilgi, formül hala yok ortalıkta. Sadece fikir ve söylem kalabalığı var ki, bu da suyun hemen gelmesini sağlamıyor. Yeterli su yok, formül yok, bari olan suyu idareli kullanmanın tedbirini alsalar ya, o da yok maalesef. Belediye hala yüzme havuzlu projelere ruhsat veriyor. Bölgeye uygun fazla su istemeyen bitkiler yerine, kendi alanlarında bile fazla su ve bakım isteyen bitkileri kullanıyor. Gündüz sıcağında refüjlerdeki çimleri suluyorlar devamlı.
Kentin trafiğindeki keşmekeşliği çözmek için, dünyanın bilinen tüm turizm bölgelerinde uygulanan önlemleri birkaç defa yazdım. Aslında bunlar çok basit önlemler. Ama hayata geçirilebilmesi için ciddi bir polis-zabıta işbirliği şart. Bodrum’un trafik polisi kadrosu çok yetersiz. Üstelik trafikçiler son zamanlarda sahada pek de görülmüyorlar. Zabıta ile işbirliği yapılsa (ki zabıtanın da göstermelik bir trafik gücü var) belki iş makinaları, hafriyat kamyonları, beton mikserleri, yaya yollarında giden motosikletler faciasını hafifletebilirler. Kent sakinlerinin işe gidiş ve dönüş saatlerinde kavşaklarda, dönerlerde görev yapsalar, trafik tıkanıklığını bir miktar giderebilirler. Ama bunu takip edecek amirlere, trafiğin düzene girmesine kafa yoracak görevlilere ve koordinasyonu temin edecek otoriter idarecilere ihtiyaç var.
Bu temel sorunlardan sonra, günlük yaşamı etkileyen önlemler üzerinde de durmak gerek. Bir kere belediye de tasarrufa riayet etmeli, makam otomobili saltanatına son vermeli, elindeki (bakımı da yakıtı da pahalı) lüks araçları elden çıkarmalı, hizmetleri yerli ve ucuz kamyonetlerle yapmalıdır. Ayrıca mevcut personel kadrosunu da gözden geçirmeli, kâğıt üzerinde görünüp sadece maaş alan, sigortası yatsın ki emekli olsun diye kadroda gösterilen seçkinlerin ve bürokrat eşlerinin de varlığını bitirmelidir. Kadrolu temizlik işçilerinin yarısı çalışıyor, diğer yarısı ne iş yapıyor acaba? Bu arada Bodrum’da yaşayanlar şeffaf yönetimle, şeffaf bütçeyle ve şeffaf harcamalarla da tanışmalılar. Başlarken böyle başlanıyor da, sonradan unutuluyor şeffaflık.
Dikkat ve titizlikle çalışan bir belediye, halkın ihtiyaçlarına öncelik tanır, yaşamını kolaylaştırır, öyle her şeyden para kazanacağım diye komik işler yapmaz. Normal sandviç büyüklüğündeki ekmeğin 10 liraya satıldığı Bodrum’da, umumi tuvalet fiyatları da aynı. İnanılacak gibi değil ama öyle. Gidin merkezde Belediyenin hemen yanındaki tuvalete, gidin Ortakent pazarındaki tuvalete 10 lira vermeden ihtiyacını gideremiyor kimse. Hele Pazar esnafı o kadar şikâyetçi ki, gerek merkezdeki Cuma pazarının, gerekse Ortakent pazarının esnafı ya otoparkın içindeki araçların arasında ya da duvar diplerinde gideriyorlar ihtiyaçlarını. Belediyeleri şirket gibi yönetmekten vazgeçmeliyiz. Tuvalet ve otopark sayılarını artırmalı, belediyeye ait tuvalet ve otoparklardan ücret almamalıyız.
Bodrum’la ilgili daha yazacak çok şey var ama şimdilik bunlarla yetinelim ve gelecek yazılarda ülkenin genel ve çok ciddi sorunlarına değinelim tekrar.