Bu sabah, çok değil daha bir gün önceki canlı çiçeği, sararmış, solmuş görmek yıktı beni… O benim dostumdu. Öptüm, kokladım, sevdim, yalvardım “Ölme ne olur!” dedim. Dinlemedi boynunu büktü ve bana ilkbahar neşesi vererek girdiği dünyamdan sessiz sedasız çıktı, gitti…
Hayatın anlamı ne? Neden, ne yaptığımızı, ne yapacağımızı, kim olduğumuzu ve kim olmamız gerektiğini sorgulamayız? Eğer bu cevabı bulabilmiş olsaydık, bir günün sonunda yaşama veda eden çiçeğimizin göçünü anlardık…
İlahi bir sevgiyle, sonsuz susamışlığı ile mutlu ve sırlarımla öldü çiçeğim… Çünkü onun da bir ruhu vardı. Ve parçası olduğu o sonsuzluğa dönmeyi hep özlemiş, durmuştu…
Bir tiyatro sahnesiydi hayat… Kim bilir hangi çiçekçinin besmeleyle diktiği ve yeşerttiği çiçekti.
“Bütün mahlukat ve bütün dünya bilir”…
Elimi tuttu ve kendince sıktı… Bir dokunuştu sadece. Göz göze geldik, “Unutma” dedi… Elimi dudaklarına götürdü öptü, irkildim… “O’nu ve beni unutma” dedi. “Söz” dedim ağlayarak. Vedamız böyle oldu.
Sevda türküleri dinlerdi hep, kaç tane şiir dinledim ondan, neden yazmadığıma kahrettim. Zaman, sonsuzdur sandım. İkimizin, yalnız ikimizin bildiği sırları vardı… O tam kırk yıldır, ben ise tam üç aydır… Neden beni seçmişti şimdi anlıyordum. “Kalbini aç oraya sığmaz o.. Sen oraya sığmazsın… Bir gün anlayacaksın, bir Fatiha yolla o zaman” dedi. O zincirlerini kopartmış, hayatın akışına en yüksek debiyle kapılmıştı.
“Sevgi insanın mayasıdır, sıradandır, aşk dahiliktir. Çok nadir olur.”
Yıllar sonra okuduğum bütün kitaplar onun eseri miydi?
Benim kendime sorduğum hiçbir soruyu o sormamıştı. Hayatı ve kendini sorgulamıyordu. Yalnız kendine mi saklamıştı?
Su akar, sesi kendine eştir. Kuş öter, yalnızlığını unutur. Ve yapayalnızım dediğin anda içindeki benle söyleşirsin. Çünkü O, yalnızların yalnızı bu sıfatı sadece kendinde toplamıştır. Seninle, yalnız ikimizin bildiği, cisim olarak ikimizin anlayabileceği sözler bile yalnız değildir. Teklik, yalnızlığın eşdeğeri sayılan sıfatların çok ötesindedir. Ve hiçbir şey O hariç, tek ve yalnız değildir. Bir tanem derken bile yüreğinde, o hep var olanın sevgisi de vardır. Ve sen tek bir kula saydığın sıfatların tümünün ona ait olduğu gibi bir gaflete düşer ve yalnızlık şarkıları söylersin. Cismin yokluğu yalnızlık değildir. Asıl yalnızlık, kendine bu sıfatı verdiğinde duyamadığın içindeki sestir.
Ben asla yalnız olmadığımı keşfettim. Sen, içimdeki bendim. En “hiç” olmadığı zaman suyun sesini dinledim. O tek ve O yalnız, isteseydi suyu sessiz akıtırdı. İsteseydi sessiz konuştururdu insanları… Dalgaların, rüzgarın, yağmurun sessizliğini isterdi. Bunların tümü “O” dur ve O içimizdeki yalnızlığın, sessizliğin ta kendisidir.
“Kırk yıl kendimle söyleştim. O’nu özlediğimde rüzgara, ağaca, kurda kuşa selam söyledim. Sevdamı hepsi bilirler. Bak etrafındaki mahlukatın hepsi biliyor, dilleri yok, sır saklarlar. Yüzlerce sırrı saklamak kolay değildir. Bu yüzden gece gündüz zikrederler, O’na sığınırlar.”
Kaybettik onu… Dinledikçe ruhumu hafifletecek kimsem kalmadı. Her şeyimi ona anlatabileceğimi, ölümünden sonra anladım. Kırk yıl sakladığı sevdasını o dağlara taşlara dillendirdi. Onu günahkar saydılar, horladılar. İçinde sakladığı ve yalnız Yaradanla söyleştiği bütün sırların Tanrı katında makbul olduğunu düşündüm hep… O sevdi ve sakladı…
O gün bu gündür yalnız değilim. İçimde hep taşıdığım ben ve o Yüce Yaradanın dostluğu ve mahlukatın paylaşımı var. “Bahçemdeki çiçeğin, gökyüzündeki yıldızın dostluğu cismin dostluğundan iyidir. Cisim yanılır, nefis kaygandır, çok acı getirir.”
Yalnızlıktan korkmuyorum… O bir çift muhteşem gözün vefa üstüne söyledikleri benim yolum artık, “Mahlukatın dostluğuna güven ve yalnız o içindeki Yalnızın sesine… Cisme, nefse asla!... Bir cisme uzanacaksa elin, beklemeden uzansın ve bekliyorsan bir şeyler, Yaradana uzat. O ebedi dosttur. Çünkü içindekini dillenmese de yalnız O bilir, O anlar, O çare bulur… O’na uzat ellerini, O’ndan dile…”
Çiçeğimi gömdüğüm gün, sırlarımı da gömdüğümü sanıyordum ta ki sevgili babaannemin öğrettiklerini hatırlayıncaya kadar. “O her şeyi bilendir.”
Ve görüyorum ki ve anlıyorum ki yalnızlık yoktur. Bu yalnızlığın gerçeğidir.
Muhtesem bir yazi...