2024 yılına, 2023 yılından aldığımız büyük sorunlarla başladık. Yılın ilk günü, AKP Genel Başkanı’nın oğlu Bilal Erdoğan’ın yöneticisi olduğu Türkiye Gençlik Vakfı’nın (TÜGVA) öncülüğünde, Milli İrade Platformu üyesi kuruluşlar “Şehitlerimize Rahmet, Filistin’e Destek, İsrail’e Lanet” yürüyüşü düzenlendi. Hilafet övgülerinin yer aldığı yürüyüşte hilafet bayrağı taşıyan göstericiye, bir üniversite öğrencisinin attığı yumruk gündeme damga vurdu.

Yumruk atan gencin anında tutuklanması, yargının hızlı gelişmesi, gündemin seyrini değiştirdi. İsrail ile ekonomik ilişkiler devam ederken, bu ülkeye lanet okuyan mitingdeki hilafet çağrıları görmezden gelindi. Yeni yıl kutlamasının ertesi günü bu mitingi yapmak, tıpkı cumhuriyetimizin 100. yılını kutladığımız 29 Ekim’den önceki gün yapılan Büyük Filistin Mitingi gibi hedef saptırma, özel günlerin kutlanmasını engellemektir. İki ay arayla Filistin mitingi düzenleyerek, İsrail’i lanetlemek şovdan öteye geçmemektedir. Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığını yürüteceksiniz, İsrail’in en büyük destekçisi ABD’nin çıkarları için NATO’nun genişlemesine onay vereceksiniz sonra İsrail’i lanetleyeceksiniz. Bu senaryonun fason olduğunu herkes anladı.

1 Ocak’ta hilafet sloganlarının atıldığı, cihatçı terör örgütlerinin simgesi olan hilafet bayraklarının açıldığı mitingden sonra Naciye Selin Şenocak adlı akademisyenin, 2015 yılında “Müslüman Ülkeler Birliği ve haklarının savunması” adlı çalıştayda yaptığı bir konuşma gündeme taşındı. Bu konuşmada Türkiye için ‘Seküler Hilafet’ adı altında, Birleşmiş Milletler benzeri bir kurum önerildi.

Naciye Selin Şenocak’ın hilafet konusunu yeniden gündeme taşıması ve Türkiye’nin liderliğinde bunun yapılması gerektiği üzerindeki konuşmalar, üniversitelerin ne durumda olduğunu göstermesi bakımından ilginçtir. ‘Seküler Hilafet’ konusunda söyledikleri siyaset bilimine, laik cumhuriyet rejimine ve güncel siyasetin gerçeklerine aykırıdır.

25 Temmuz 2008 tarihinde laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla kesinleşen AKP iktidarı, 21 yıldır eşsiz liderimiz Atatürk’ten, demokratik ve laik cumhuriyetimizden intikam almaktadır. Son dönemde açık açık hilafet ve şeriat çağrıları yapılmakta, anayasanın sürekli askıya alındığı, TBMM’nin işlevsiz duruma getirildiği, eğitimin dinselleştirildiği tek adam rejiminin en önemli hedefinin laiklik ve cumhuriyetimiz olduğu açıktır. Milli Eğitim Bakanı, cemaat ve tarikatlarla yapılan protokolleri savunurken, bakanlığın imzaladığı bu protokolleri kamuoyundan saklamaktadır. Milli Eğitim Bakanı, laik Türkiye Cumhuriyeti’ne, laik eğitime karşı açıkça savaş açmıştır. Siyaset ve eğitimdeki laiklik karşıtlığı, sokağa da yansıtıldı ve dinci oluşumlar yıl boyunca cihat eylemleri düzenledi.

Siyasi iktidarın desteğinde iyice azgınlaşan kuruluşların, 3 Mart 2024 tarihinde hilafetin kaldırılmasının 100. yıldönümünde, ‘hilafeti istiyoruz, geri gelsin’ söylemleriyle eylemde bulunabilecekleri düşünülmelidir.

Ankara Barosu, yürüyüşte hilafet bayrağı açanlar ve bayrağın açılmasına engel olmayan İstanbul Valisi ile diğer kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Ne yazık ki diğer barolardan, Türkiye Barolar Birliğinden, hukuk fakültelerinden ses çıkmadı. CHP genel başkanı Özgür Özel, “O mitingde hilafet çağrısı yapılması, Filistin’e hiçbir faydası olmadığı gibi anayasal düzene baş kaldırmaktır” dedi. Hilafet çağrısı tek bir cümleyle geçiştirilemez.

Kemal Kılıçdaroğlu zamanından kalma dincilere şirin gözükme, tepki vermeme durumunun ülkemizi nerelere getirdiği görülmektedir. CHP’nin 14 Ocak’ta “Adalete, demokrasiye, bu ülkenin geleceğine sahip çıkıyoruz” sloganıyla yapacağı mitingin temeli, laiklik olmalıdır. Laikliğin olmadığı yerde demokrasinin de, hukukun da olmayacağı bilinmelidir.

TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’ne direnmesi, Anayasa Mahkemesi’nin başını yemek için kurulmuş bir tuzaktır. Yoksa kurulduğundan beri Yargıtay dahil hiçbir yüksek mahkemenin yetkilerini tartışmadığı Anayasa Mahkemesi’ne bunca yıldan sonra karşı gelmenin başka bir açıklaması olamaz. Zaten Devlet Bahçeli’nin, aylardır “Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır” sözü, bu tuzağı açıklamaktadır. Amaç, yeni anayasa yapımı ile tek adam rejimini hilafetle yoğurmaktır.

Anayasa sürekli çiğnenerek bugünlere gelindi. Muhalefetin de bu olaylarda büyük sorumluluğu bulunmaktadır. Yaşanan bu sıkıntılı günlerde halen uyuyanlar vardır. Artık uyanmayanları, zorla da olsa uyandırma zamanıdır. Laik ve demokratik cumhuriyetimizde birlik, beraberlik zamanıdır. Atatürk’ün gençleri bunu başarmak zorundadır.

8 Ocak 2024.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.