BURSA ARENA / Haber Merkezi
Adalet ve İçişleri bakanları arasındaki "tutuklama" polemiği, dikkatleri bir kez daha yargı ile hükümetteki ayrışmaya çevirdi. Sabancı Üniversitesi'nden Berk Esen'e göre Soylu iktidar içinde üçüncü ortak olma çabasında.
Yeniçağ Gazetesi Yazarı Orhan Uğuroğlu'nun geçen hafta uğradığı saldırıyı gerçekleştiren kişilerin ifadelerinin alınıp serbest bırakılmasıyla yaşanan gelişmeler hükümetin iki bakanını karşı karşıya getirdi. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ü telefonla arayarak üzüntüsünü dile getirdiğini ve Bakan Gül'den de "Avukatınız itiraz etsin" yanıtı aldığını duyuran Uğuroğlu, ancak faillerin serbest bırakılmasına itiraz etmesine karşın kararın değişmemesinden yakındı.
Bu gelişmenin ardından Twitter hesabından bir açıklama yapan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da annesiyle birlikte görüldüğü fotoğrafın altına küfürlü mesaj yazan bir kişinin serbest bırakıldığını söyledi ve "45 gündür anam hastanede, annemle fotomun altına küfreden alçak mahkemeye çıkıyor ve adli kontrolle serbest. Ne yapmalıyım? Bakan olsam ne yazar? Millet, devlet işleriyle boğuşurken anasının namusuna sahip çıkamamak ne ifade eder? Tweet'imle yeniden alınırsa da provakasyon sayacağım" mesajını paylaştı. Soylu'nun bu mesajının ardından Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'den de "Kimse bana tutuklama siparişi vermesin" yanıtı geldi. Gül, Türkiye’de yargının bağımsız olduğunu ve bağımsız yargıya müdahalenin kabul edilemeyeceğini söyledi.
Daha önce bakanlıktan istifa eden, ancak istifası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edilmeyen Soylu'nun böyle bir polemiği başlatması, Ankara'da hükümet içindeki ayrışmaları gün yüzüne çıktığı şeklinde yorumlanınca Adalet Bakanı Gül, yeni bir açıklama yapıp "Soylu'nun annesine insanlık dışı saldıranların en ağır cezayı alacağını" dile getirdi.
Peki iki bakan arasında kamuoyu önünde yaşanan bu atışma, siyaset ve hukuk açısından ne anlama geliyor?
"İktidar içinde üçüncü ortak olma çabası"
Sabancı Üniversitesi'nden siyaset bilimci Berk Esen'e göre iki bakanın polemiğinde "mağduriyet yaratma girişimi" söz konusu. Bu girişimlerden biri hükümete, biri de Süleyman Soylu'ya ait.
Berk Esen
Hükümetin uzun bir süredir sosyal medyaya kısıtlama getirmeye çalıştığını anımsatan Esen, "Süleyman Soylu, annesine hakareti gündeme taşıdı. Sosyal medyaya getirilecek kısıtlamaya destek girişiminde bulunuyor. Burada mağdur olan hükümet. Hakaret mağduru. Öyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor" diyor.
Soylu'nun hem hükümet içinde hem de siyasi çevrelerde "efsanevi bir karakter" olarak değerlendirildiğini, son dönemde de AKP'ye yakın medyada gündem olamadığını söyleyen Esen, "İktidar içinde üçüncü ortak olma çabasındaki Soylu, kendini öne çıkarmaya, haber yaptırmaya, mağduriyet devşirmeye çalışıyor. Bunun için de hamle üstüne hamle yapıyor. Polemiğe girmesi de yeni bir hamle" öngörüsünde bulunuyor.
İki bakan arasındaki güç mücadelesi
Koç Üniversitesi'nden siyaset bilimci Prof. Murat Somer ise iki bakan polemiğinin kaynağının yargı bağımsızlığında yaşanan sorun olduğunu düşünüyor.
Türkiye'de yargının siyasallaştığına ilişkin endişenin uzun bir süredir var olduğunu ve bu endişelerle tutarlı gelişmeler yaşandığını anlatan Somer, "Mevcut anayasa iktidarın yargıya müdahale edebilmesi için birçok boşluk yaratıyor. Tabii iktidarın bu gücünün olması, bu müdahalelerin 'yasal' olduğu anlamına da gelmez. Çünkü anayasa yargının bağımsız olduğunu da söylüyor, ama uymayınca bir yaptırımı yok. Sonuçta anayasa-dışı müdahalelerle yargı bağımsızlığını yitirdi ve şimdi bu yargı üzerinden siyasal mücadele yürütülüyor" diyor.
Gül-Soylu polemiği ile iktidar içindeki siyasal güç mücadelesinin açıkça görüldüğünü anlatan Somer'e göre bu güç mücadelesinin kamuoyuna yansıması önemli. Somer, "Hükümet içinde halledilmeyen mücadele, kamuoyu önüne yansıyorsa kontrol edilmeyen bir şeyler var demektir" değerlendirmesini yapıyor.
Soylu'nun açıklamaları ile Gül'ün açıklamalarının aynı kefeye konulamayacağını düşünen Somer, "Demokratik bir hükümette böyle bir şey olmaz, yani yargıya müdahale edilemez. Türkiye'deki asıl problem, yargının bağımsızlığını yitirmesi, iktidarın yargıya müdahale edebilmesi" görüşünü dile getiriyor.
"Saçma polemik"
Anayasa hukukçusu Prof. Ergun Özbudun da Gül-Soylu tartışmasını "saçma bir polemik" olarak nitelendiriyor. Tartışmayı DW Türkçe'ye değerlendiren Özbudun, "Aralarında ne olduğunu bilmiyoruz, ama ikisi arasında sempati olmadığı da anlaşılıyor" diyor ve Adalet Bakanı Gül'ün kimsenin yargıya telkinde bulunamayacağına ilişkin açıklamalarının doğru olduğunu da sözlerine ekliyor.
Bakan Gül'ün söyledikleri her ne kadar doğru olsa da Gül'ün de tam bir yargı bağımsızlığını savunmadığını dile getiren Özbudun, Türkiye'de asıl konuşulması gereken yargı bağımsızlığı tartışmasını hükümetin sürekli kapatmaya çalıştığını ifade ediyor. Özbudun, buna en yakın örneğin de ekonomi ve hukuk alanında olacağı duyurulan reform paketi olduğunu söylüyor.
Özbudun, "Yeni reform paketi olacağına da inanmak çok güç. Yapılacağı da yok. Kamuoyunu oyalamaya dönük boş laflar, tartışmalar yapılıyor ortada. Türkiye'deki temel sorun yargı bağımsızlığının olmamasıdır. Ve bunun nedeni de ucube HSK sistemidir" diyor.
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) 13 üyeden oluştuğunu, 6'sını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın atadığını, 7'sinin de meclis tarafından atandığına dikkat çeken Özbudun, "Meclis'te de aritmetik iktidardan yana olduğu için HSK üyelerinin tamamının hükümet tarafından atandığını söylemek doğru olur. Yargı bağımsızlığı yokken, iki bakanın tutuklama polemiğine girmesi saçma, anormal ve çok boş" eleştirisini getiriyor.
Hilal Köylü / Ankara
© Deutsche Welle Türkçe