BURSA ARENA / Haber Merkezi
Türkiye’nin yüksek olasılıkla Ekim’de COVID-19 salgınının ikinci dalgası ile karşılaşabileceğini belirten Prof. Dr. Onur Başer, “Sayıları takip etmek yerine, gerekli önlemlerin şimdiden alınması gerekiyor” dedi.
Tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını, bugüne kadar dünya genelinde 5,5 milyondan fazla kişide tespit edildi ve 350 bin kişinin ölümüne neden oldu. İlk vakanın 11 Mart’ta açıklandığı Türkiye’de ise toplam vaka sayısı 160 bine yaklaşırken, yaşamını yitirenlerin toplam sayısı ise 4 bin 400’i aşmış durumda. Pek çok ülke gibi Türkiye de COVID-19 salgınına ilişkin normalleşme adımlarını hızlandırdı. Peki bu gevşetme adımları, sonbahar gelebileceği tahmin edilen ikinci dalgayı nasıl etkileyecek?
ABD’deki Columbia ve Michigan Üniversitelerinde misafir araştırmacı olarak görev yapan sağlık uzmanı Prof. Dr. Onur Başer ile Türkiye’nin koronavirüs ile mücadelede gösterdiği performansı ve bundan sonra atılması gereken adımları konuştuk.Türkiye’nin yüksek olasılıkla Ekim ayında ikinci dalga ile karşılaşacağı tahminini dile getiren Prof. Başer, “Sayıları takip etmek yerine, gerekli önlemlerin şimdiden alınması gerekiyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Onur Başer
Prof. Dr. Onur Başer'e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
DW Türkçe: Sizin de yaşadığınız ABD'de, COVID-19 kaynaklı ölümler 100 bini geçti. Artık pandeminin yeni merkezi haline gelen ABD, nerede yanlış yaptı?
Onur Başer: Koronavirüs salgınına karşı verilen mücadelede başarısız olan ülkelerin başında ABD geliyor. Trump hükümetinin bilim insanlarının sözlerini dinlemeyip önlemlere çok geç başlaması, ABD’de ölümlerin 100 bini geçmesine neden oldu. Gerçek rakamın bunun çok daha üstünde olduğu söyleniyor. Columbia Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, ABD’deki tedbirler iki hafta erken başlasaydı, 50 binden fazla insan virüsten ölmeyecekti. Sadece bir hafta öerken başlasaydı, 35 bin kişi hayatını kaybetmeyecekti.
Türkiye'de son açıklanan verilere göre toplam vefat sayısı 4 bin 500'e yaklaşıyor. İlk vakanın üzerinden geçen yaklaşık 2,5 aylık döneme baktığınızda, Türkiye'nin mücadelesini nasıl buluyorsunuz?
Türkiye bu dönemde beklenenden çok daha başarılı bir mücadele gösterdi. Türkiye aslında OECD ülkeleri içerisinde sağlığa en az para harcayan, en az doktor sayısına, en az hemşire sayısına sahip ülke. Ayrıca koronanın etkisini artırdığı obezite, diyabet, hiper tansiyon, kalp ve astım gibi hastalıklarda OECD ortalamalarını üzerinde. Bununla birlikte, Türkiye'de sigara tüketimi de çok fazla. Yani Türkiye aslında kaynakları az ve pek çok hastalığı olan bir toplumla bu mücadeleye girdi. Buna rağmen açıklanan sayılara göre OECD içinde en iyi performansı gösteren ülkeler arasında. Türkiye’nin en büyük avantajı genç bir nüfusa sahip olması ve sağlık personelinin olağanüstü çabaları oldu. Son olarak sokağa çıkma yasakları, ibadet yerlerinin kapatılması gibi önlemler çok başarılı uygulandı.
Test sayılarındaki azalmayı nasıl değerlendirmek gerekiyor? Baştan beri Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve pek çok bilim insanı Türkiye'deki ölüm sayısını inandırıcı bulmuyor. Sizin görüşünüz nedir?
Koronavirüs ile mücadelenin ilk aşamasında, ülkelerdeki değişik raporlama sistemlerine şahit olduk. Bu nedenle her ülkede açıklanan ölüm sayılarını “en az” olarak okumak gerekiyor. Bu ABD için de böyle, Türkiye için de böyle. Yani “Türkiye’de şu ana kadar en az 4 bin 500'e yakın kişi koronadan hayatını kaybetti” diye okumak gerekiyor. Yıllık vefat seyirlerine baktığımızda, İstanbul’da şu anda vefat sayıları korona öncesi ortalamalarda seyrediyor. Ama mesela Mart ayında günlük ölümlerde geçmiş yıllara göre yüzde 50’lik bir artış oldu. Fakat açıklanan resmi kayıplar bunun yarısı kadar oldu. Eğer biz vefat eden kişilere de koronavirüs testi yapsaydık ve bu kişiler içerisinde Covid’li olanları ortaya çıkarsaydık, bu kişi en az 18 gün virüsü vücudunda taşımış demektir. Vefat eden kişilere test yapmadığımız için, onların kimlere bulaştırdığını da tespit edemedik. Türkiye de dahil pek çok ülke bu bilgiden yararlanamadı. Bundan sonra, Ekim ayına kadar vaka ve ölüm sayıları azalacaktır. Bu süreyi iyi değerlendirip ikinci dalgaya hazır olmak için, test sayılarını düşürmemek hatta daha da artırmak ve tedavi edilen hasta sayısını yükseltmek gerekiyor.
Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu pek çok ülke 'normalleşme' adımları atmaya başladı. Önlemler kademeli olarak gevşetiliyor. Şu aşamada 'normalleşme' doğru bir adım mı?
Normalleşmenin bir plan dahilinde hayata geçirilmesi gerekiyor. Örneğin New York’ta normalleşme adımları Temmuz ayına ertelenirken, New York’tan çok daha sıkışık ve kalabalık olan İstanbul’da acele edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer sektörler açılacaksa, önce temas olasılığı az olan inşaat ve üretim sektörleri, mağaza dışından teslimat yapılabilecek mağazaların açılması gerekiyor. Daha sonra test sayılarını ve tedavi sayılarını artırarak, iki hafta sonra çıkan sayılara göre ikinci aşamada bankalar ve ofislerin açılması, en son olarak da restoranlar ve mağazaların açılması gerektiği kanısındayım. Biz de ise ilk açılan yerler ise berberler ve AVM’ler oldu. En son açılması gereken yerler, ilk başta açılmış oldu.
Özellikle Türkiye’nin üç büyük kenti olan İstanbul, Ankara ve İzmir’deki yoğun nüfus virüsün yayılımını nasıl etkiliyor?
Bu üç büyük kentimizdeki yaşam alanı darlığı yani sıkışıklık virüsün çok çabuk yayılmasına neden oluyor. İstanbul’un 39 ilçesinin 29’u New York’un genelinden 4-5 kat daha sıkışık. New York’ta 1 kilometre çevresinde insanlar 12 bin 400 kişi ortalama ile yaşarken, bu rakam İstanbul’da 16 bin. Bağcılar, Zeytinburnu, Esenler gibi yerlerde 50 bine kadar çıkıyor. O yüzden bu bölgelerde çok yüksek miktarda test yapmak gerekiyor. Çünkü burada kaçıracağınız bir hastanın maliyeti çok yüksek oluyor.
Türkiye'de ikinci dalga ihtimali nedir? İkinci dalga olursa, bugünden farklı olarak hangi önlemler alınmalı?
İkinci dalga Türkiye’ye de gelecek. Aşı yetişmeyeceği için tüm dünya gibi Türkiye de ikinci dalgayı yaşayacak. Tüm dünyayı çok zor bir kış bekliyor, çünkü bu kez grip sezonunda gelecek. Eylül ayı ortalarından itibaren sağlık sektörünün üzerine daha fazla yük binecek. New York'ta birçok okul, California'da üniversiteler Eylül'de okullarını açmayacaklarını ilan ettiler. Bizim de şimdide planlamaları yapmamız gerekiyor. Yalnızca sayıları takip edersek, o zaman hiçbir zaman yetişemiyoruz. Bazı önlemleri önceden almamız gerekiyor.
Prof. Dr. Onur Başer kimdir?
ODTÜ Ekonomi bölümünden 1994 yılında mezun olduktan sonra, ODTÜ’de İktisat Yüksek Lisansını tamamlayan Onur Başer, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bursuyla ABD Michigan State Üniversite’sinde Ekonometri ve İstatistik master’ı yaptı. Doktorasını ekonometrinin sağlık verileri üzerine uygulanması hakkında hazırlayan Başer, sağlık ekonomisi alanında uzmanlaştı. Bugün hâlâ ABD’de sağlık sisteminde kullanılan "Hastane Kalite Endeksi”ni hazırlayan Prof. Başer, ABD’de akciğer kanserinin devlete yıllık maliyetlerinin hesaplanmasıyla ilgili ekonometri modelleri geliştiren araştırmalara imza attı. Başer, Michigan Üniversitesi’ndeki akademik çalışmalarına ve Colombia Üniversitesi’ndeki projelerine devam ediyor. Prof. Başer, Türkiye’de ise MEF Üniversitesi İktisat Bölümü Başkanlığı görevini yürütüyor.
Söyleşi: Aram Ekin Duran / DW