Özel, Gebze’de hayvan barınağında yaşananlar için ise “Büyük bir katliamla karşı karşıyayız. Bunun peşini asla ve asla bırakmayacağız” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel Manisa’nın Soma ilçesinde düzenlenen Yırca Zeytin Şenliği'ne katıldı
“Ben Yırca’da bir söz vermiştim, ‘Göreceksiniz. Bir gün Soma’yı alacağız. Manisa Büyükşehri alacağız. Yırca’ya geleceğiz ve burada zeytin festivali yapacağız’. İşte o gün bugün arkadaşlar” diyen Özel özetle şunları söyledi:
Bu iktidar zengin, şirket, duman seven bir iktidar. Biz halkı, doğayı, çevreyi, suyu, yeşili sevenleriz. Biz, bizim gibilerin iktidarını kurmak için bir büyük mücadele veriyoruz. Bakın bu iktidar yedi kez, ilki 3 Temmuz 2009’da, sonuncusu 12 Aralık 2022’de zeytinlerle ilgili kanunu değiştirmeye çalıştı. Hepsini biz bozdurduk. Ya mücadele ile geri çektirdik ya Anayasa Mahkemesi’nden bozdurduk. Komisyondan geçti, Meclis’ten geçmedi. Meclis’ten geçti ama mahkemeden geçmedi. En sonunda yönetmelik çıkardılar. Onu da Çiftçi Sen, başvuru yaptı. Yönetmeliği iptal ettirdi. Ülkede 200 milyona yakın zeytin ağacı var. Türkiye’nin en çok zeytin ağacı olan ilçesi Akhisar. Belediye Başkanımız Besim Bey burada. Milletvekilimiz Vehbi Bey burada. 16 milyona yakın zeytin ağacı olduğu söyleniyor. Türkiye’deki her 25 zeytinden bir tanesi Akhisar’da. Geri kalanı, önemli bir miktarı diğer ilçelerimizde. Biz zeytine, çevreye sahip çıkmaya devam etmek mecburiyetindeyiz.
"Büyük bir katliamla karşı karşıyayız"
Dün Gebze’de 50 hayvan, 50 can zehirlenerek öldürüldü. Niye, bu yasa onların kulağına gizlice, bunu söylüyor diye. İlk niyet oydu. Al, 60 gün sonra öldür. Buna siz, biz, vicdanlı insanlar karşı çıkıyor diye öldürüp kapattılar üstünü. Ama bizim CHP’li belediye başkanlarının bilincinde olmayan belediye başkanı gerekli tedbirleri almadığı için maalesef, büyük bir katliamla karşı karşıyayız. Bunun peşini asla ve asla bırakmayacağız.
1910’da Hayırsızada utancı var Türkiye’de. İstanbul’daki bütün köpeklerin toplandığı, açlıktan birbirlerini yiyerek, uğultular, iniltiler halinde süren, yıllarca etrafında kokusu devam eden bir utanç. Türkiye’ye Osmanlı’da gelenler, Osmanlı’da sokak hayvanlarına duyulan saygıyı anlatırlar yabancı gazeteciler, hikaye anlatıcıları, yazarlar. Böyle bir kültürden geliyoruz. 1910 utancı ile yüzleşiyoruz ama buradan Türkiye’deki herkese, Türkiye’de bir sokak hayvanları sorunu var. Bu sorun biraz da sınıfsal bir sorun. Hali vakti yerinde olanlar, güvenlikli sitede olanların, çocukları özel okula servisle gidenlerin, evladını, eşini araba ile işine bırakanların çok göremediği bir sokak hayvanları sorunu var. Sabah servise gidenlerin, erkenden camiye gidenlerin yaşadığı, servissiz öğrencilerin yaşadığı, servise yürüyen kadınların, genç işçilerin yaşadığı böyle bir sorun var. Bununla akılcı mücadele etmek lazım. Bunun kaynaklarını hep beraber bulmak lazım. İktidar, muhalefet el ele vermek lazım. Ama asla ve asla cana kıymamak lazım. Bunu buradan bir kez daha hatırlatıyorum. Bir kez daha çağrıda bulunuyorum.
“Bir laf etmiş, altını doldurmaya onları yollamış”
Bu iktidarın yaptığı, kalkıştığı bir şeyi de Yırca’dan bütün Türkiye’ye anlatmak, gerçek niyetlerini ortaya koymak isterim. Çünkü bu da zeytin mücadelesi, doğa mücadelesi kadar önemli bir mesele. Mesele şu, iktidar partisinin genel başkanı 1 Ekim’de Meclis’e geldi. Açılış konuşmasının içinde bir cümle etti. ‘İsrail’in bir sonraki hedefi Türkiye’dir’ dedi. Bu öyle boşu boşuna edilmiş bir laf değil. Peşi bırakılacak bir laf değil. Ben çıktım. Kapının önünde dedim ki derhal Meclis’i kapalı oturuma çağıralım, gelsin bize bunu anlatsın. Neden kapalı? Açık olunca diyor ki canlı yayında devlet sırrı mı vereceğim? Bildiğim bir şeyler var, söyleyemem diyor. Buna oynuyor. Dedi ki ‘Bir sonraki hedef biziz.’ Kapalı oturuma çağırdık. Kapalı oturumun tutanakları 10 yıl açıklanamaz. Ama dedik ki eğer gerçekten İsrail’in Türkiye’ye saldıracağı böyle bir tehdit olduğuna ilişkin bilgi, belge ve kanıt varsa anlat. Seninle beraberiz. Yoksa anlatılanı anlatmam yasak. Ama anlatmadığınızı ifşa ederim, sizi millete şikayet ederim.
İki bakan geldi, kendi gelmedi. Gelmeliydi, gelmedi. İki bakan, biri 40 dakika biri 36 dakika, deyim yerindeyse havanda su dövdüler. Ne yapsınlar? Yapacak bir şeyleri yok. Bir laf etmiş, altını doldurmaya onları yollamış. Nasılsa 10 sene kimse duymaz. Bir kelime, sizin bilmediğiniz, televizyonlarda konuşulmayan, önemli bir bilgi yok. Hatta anlattıklarını şimdi burada anlatamam ama kendi anlatıyor ki İsrail’in tehdidi altında saydıkları ülkeler içinde Türkiye yok. Bunu o gün bakan söyledi, gizliydi. Dün iktidar partisinin grup başkanı da söyledi. Ama bir numara var. Ne var? Cumhurbaşkanı ağzıyla hepimize, ‘Arkadaşlar açsınız, yoksulsunuz, işsizsiniz, güvencesizsiniz, biliyorum ama tehlike büyük, beni desteklemelisiniz. İsrail bize saldırabilir, üçüncü dünya savaşı çıkabilir…’ O günden sonra televizyonlarda, efendim bizim kaç tankımız var? İsrail’in kaç tankı var? Bizde kaç fırkateyn var, onda kaç var? Onda F35 var. Biz de kaç F16 var? Yani cambaza bakalım. Kendi derdimizi unutalım. Eğer Türkiye’nin bir güvenlik sorunu olursa ben dün Çanakkale’deydim, bir güvenlik sorunu olduğunda 81 ilde şimdi yaşayan, Türkiye’deki 83 milyonun dedeleri, nineleri koyun koyuna kefensiz yatıyorlar Çanakkale’de. Öyle bir tehlike çıkınca, bu konuda vatanı, milleti korumakta kimse kimseden geri kalmaz. Ama iş o ki İsrail etrafına saldırırken, efendim bir sonraki hedef bizim deyip, gündemi güvenlik kaygılarına getirip, yoksulluğun konuşulmamasını isteyen bir anlayış. İşsizlik konuşulmasın, annemin dediği gibi köyün çocukları işsiz, bunlara iş bulunsun denmesin diyen bir anlayış.
“Savaş filan çıkmayacak”
Şimdi dün bir kanun teklifi vermişler. Savunma Sanayi Destekleme Fonu, bu fona hepimizden para keseceklermiş. Bu kanun teklifini veren AKP Grubunun Başkanı Abdullah Güler diyor ki, ‘Bu kanun İsrail’in Türkiye’ye saldırma tehdidine karşı milli güvenliğimizi güçlendirmek için verildi.’ Ne yapacakmışız? Her gün vergi veriyoruz ya muhtarım, verdiğimiz vergi beyannamelerinin türüne göre, hepimiz 308 lira ile 604 lira arasında Savunma Sanayi Destekleme Fonu’na ilave vergi verecekmişiz. Sosyal Güvenlik Kurumu’na beyanname veriliyor ya, yanında birisi çalışıyorsa veriyor. Beyanname başına 228 lira, her verişimizde vergi verecekmişiz. Gümrük idarelerine verilen beyannamelerde 624 lira verilecek. Kredi kartı olanlar belli bir limitin üstündeyse 750 lira vergi verecek. Gayrimenkul alıyorsun, şu köyde bir tane ev alıyorsun. 750 lira ilave vergi vereceksin. Sıfır araba alanlar 3 bin lira. İkinci el araba alanlar bin 500 lira. Her türlü vergi beyannamesi, gümrük beyannamesi, SGK’ya verilen beyannamede damga vergisi tutarı kadar daha damga vergisi. Kol saati alanlardan da ilave vergi alacaklarmış. Aynı teklifte motorlu taşıtlar vergisi düzenlemesi var. 100 santimetre küpün altında olan motosikletlerden, motorgücü 6 kw olan motosikletlere MTV yoktu biliyorsunuz. En küçüğüne. Bunlara motorlu taşıtlar vergisi gelmiş. Bunun yanında bu vergilerin yüzde 20’si de ayrıca savunma sanayine aktarılacakmış. Yani neymiş? Geçen hafta ‘İsrail saldıracak’ diye laf ortaya attılar. Bizden, ev alandan, araba alandan, vergi verenden, sigortalı çalıştırandan, her türlü beyannameden, hepimizden 70 milyar vergi toplamak için böyle bir söyleme girişmişler.
Savaş çıkarsa bu memleketi biz koruruz. Savaş filan çıkmayacak. Sen yoksullukla savaş, işsizlikle, hayat pahalılığı ile savaş. Savaş çıkacak korkusu ile memleketin gerçek sorunlarının konuşulmamasını isteyen Tayyip Erdoğan, bu ülkedeki insanlara yalan atmaktadır, kandırmaktadır. Yetkisi, makamı gereğince elde ettiği bilgileri kendisinde var olduğunu söylediği bilgileri çarpıtarak, abartarak, olmayanı söyleyerek yoksulluğun üzerini örtmeye çalışıyor.
Independent Türkçe