BURSA ARENA / Haber Merkezi
Türkiye'yi sarsan 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonu nedeniyle iktidarla muhalefet yine karşı karşıya. Muhalefet "soruşturulsun" derken AKP sessiz. Partide, Erdoğan'ın yolsuzlukla mücadele stratejisi konuşuluyor.
Türkiye'yi sarsan 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun üzerinden sekiz yıl geçmesine sadece dört ay kaldı.
Dört eski bakanın adının karıştığı rüşvet ve yolsuzluk operasyonu, bu bakanlardan Erdoğan Bayraktar'ın savcılık dosyalarındaki teknik takiplerin ve montaj olduğu iddia edilen ses kayıtlarının tamamını doğrulaması ile yeniden siyasetin gündemine oturdu.
Zamanında soruşturmanın doğru düzgün yapılmadığını, yolsuzluğa adı karışan bakanların Yüce Divan'da yargılanmadığını söyleyen muhalefet cephesi, eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın açıklamalarıyla yine iktidara "Çıkın, konuşun. Soruşturmayı yeniden başlatın" çağrısında bulunmaya başladı.
Eski bakan Bayraktar'ın açıklamalarının "itiraf" niteliğinde olduğunu, diğer üç bakanın suçlarını da "tescillediği"ni düşünen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, CHP kurmaylarıyla yaptığı değerlendirme toplantısında "Gerçeklerin ortaya çıkarılması için biz de sesimizi yükselteceğiz" mesajı verdi.
Kılıçdaroğlu daha sonra bir televizyon programında "Olay, Yüce Divan'a gitmeliydi. Bakanları Yüce Divan'a göndermediler. Gönderemediler Yüce Divan'a. Çünkü 'işin ucu sana gidecek' tehdidi yapıldı" diye konuştu. Kılıçdaroğlu, bu tehdidin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yöneltildiğini söyledi ve Erdoğan'a böyle bir tehditte bulunulmasını da "beka sorunu" olarak niteledi.
Savcıların adım atmasını isteyen CHP, TBMM'yi de harekete geçirdi. CHP Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi, TBMM Başkanlığı'na sunduğu araştırma önergesiyle 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının araştırılması için komisyon kurulmasını istedi.
"AKP'nin yolsuzlukla mücadelesi bitmez"
Erdoğan Bayraktar'ın açıklamalarına karşılık yolsuzluk operasyonuna adı karışan diğer bakanlar Muammer Güler, Zafer Çağlayan ve Egemen Bağış'tan ses çıkmadı. Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi, eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek'ten Bayraktar'ın açıklamalarına karşılık "Bu dosyalar Yüce Divan'a gitmeliydi. Gitseydi ve bir karar çıksaydı, bugün bunlar konuşulmazdı" değerlendirmesi gelmesi dikkat çekti.
Muhalefet, yolsuzluk dosyalarının yeniden açılmasını, rüşvet iddialarının soruşturulmasını beklerken AKP'deki sessizlik sürüyor. DW Türkçe'nin ulaştığı AKP'li yetkililer, operasyonun 17-25 Aralık 2013'te olduğunu, üç ay sonrasında AKP'nin mecliste bir soruşturma önergesi verdiğini, CHP'nin bu yöndeki önergesinin ise AKP'den sonra gündeme geldiğini hatırlatıyor.
Parti kurmayları "TBMM Soruşturma Komisyonu bakanların Yüce Divan'a gönderilmemesi kararını almıştı. Operasyonla ilgili soruşturma başlatan İstanbul Başsavcılığı da takipsizlik kararı verdi. AKP'nin yolsuzlukla mücadelesi bitmedi, bitmez. Yargı bağımsız. Sayın Cumhurbaşkanımız da yolsuzlukla mücadeleden ödün vermez. Bundan sonra da gereken yapılır, kimsenin şüphesi olmasın" demekle yetiniyor.
Parti kurmaylarının verdiği bu mesajlar siyaset kulislerinde "Tüm gözler, dikkatler her zaman olduğu gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan'da. Erdoğan ne derse o olacak elbette. Ve o, bu konuların konuşulmasını, üzerinde durulmasını istemiyor" şeklinde yorumlanıyor.
"Erdoğan bakanlara 'susun' dedi"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan henüz bir açıklama yok ama muhalefet, Erdoğan Bayraktar'ın iddialarının "yeni delil" olduğu gerekçesiyle, 17-25 Aralık operasyonunun tüm ayrıntılarıyla yeniden araştırılıp, kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiği konusunda iktidara baskıyı artırıyor.
17-25 Aralık döneminde AKP'nin önde gelen isimlerinden, AKP'den kopan Gelecek Partisi'nin Genel Başkan Yardımcılarından Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ DW Türkçe'ye konuşurken bakanların Yüce Divan'a gitmesini Erdoğan'ın engellediğini öne sürüyor:
"Ahmet Davutoğlu başbakandı. Bakanları çağırdı, Yüce Divan'a gitmelerini istedi. Ama onlar suçsuz olduklarını öne sürdü. Erdoğan ise bakanlara 'susun' dedi. Davutoğlu ile Erdoğan arasındaki ilk çatışma da bu konudur. Evet, o zaman hükümete karşı bir kumpas düzenlendi ama bu bakanların soruşturulması gerekirdi, soruşturulmadı. Mecliste, vekillere baskı yapıldı. Bakanların Yüce Divan'a gitmelerinden yana tavır almaları beklenen herkese baskı yapıldı. Bakanlar, kıl payı Yüce Divan'dan kurtuldu."
Bakanların yolsuzluk ve rüşvetle ilgili kimi ses kayıtlarının AKP yönetimindeki kimi isimlerce o zaman "montaj" olarak nitelendirildiğini hatırlatan Özdağ, Bayraktar'ın açıklamalarının durumu değiştirdiğini anlattı:
"Şimdi, bu kayıtların doğru olduğunu söyleyen bir bakan var. Bu yeni delildir, belgedir. Adalet Bakanlığı, Meclis harekete geçmelidir. Mecliste aklananlar, millet vicdanında aklanmamıştır. Erdoğan Bayraktar da bunu teyit etmiştir. Kimse Rıza Zarrab'la ilgisi olanları koruyamaz. Dün 'Rıza Zarrab'ın önüne yatarım' diyenler bugün Türkiye Cumhuriyeti devletini bir suçlunun önüne yatıramazlar. Yargılanıp, hesap vermelidirler."
Türkiye'yi darbe girişimine götüren operasyonlar
17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonları, 17 Aralık 2013 günü İstanbul ve Ankara'da üç ayrı soruşturma kapsamında yapılan operasyonlarla başladı. Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir ile iş adamları Ali Ağaoğlu ve Rıza Zarrab'ın aralarında bulunduğu toplam 89 kişi gözaltına alındı. Hükümetin gözaltılardan haberdar olmadığı ortaya çıktı.
25 Aralık 2013'teki ikinci dalga operasyon dönemin başbakanı Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ı da hedef alıyordu.
Operasyonlar, "TOKİ'de yolsuzluk", "Fatih Belediyesi'nde rüşvet" ve "Rıza Zarrab'ın dört bakan ve çocuklarına rüşvet" verdiği iddialarına dayandı. Gözaltına alınanlara rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma, kara para aklama, altın kaçakçılığı, fuhuşa aracılık suçlamaları yöneltildi. Gözaltına alınanlardan 24'ü, 21 Aralık'ta tutuklandı. Bakan Bayraktar'ın oğlu serbest bırakılırken, Barış Güler ve Kaan Çağlayan "rüşvet almaya ve vermeye aracılık etmek", Rıza Zarrab "rüşvet vermek, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak", Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan da "rüşvet almak" iddialarıyla tutuklandı. Dönemin Başbakanı Erdoğan, Türkiye üzerinde operasyon yapıldığından yakındı. Hükümet, emniyette ve yargıda büyük kadro değişimi harekatı başlattı.
25 Aralık'ta bakanlar Çağlayan, Güler ve Bayraktar istifa etti. Aynı gün kabine değişikliğine giden Erdoğan, yeni kabinede Egemen Bağış'a da yer vermedi. Yine aynı gün Başbakan Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ı da hedef alan ikinci dalga operasyon başladı. Operasyonlardan Gülen yapılanmasını sorumlu tutan hükümet, Gülen hareketini "paralel devlet kurmaya çalışmakla" suçladı. Muhalefet, hükümeti operasyonları yeterince soruşturmamakla eleştirdi.
Süleyman Aslan tutuklandıktan sonra tahliye edildi. Rıza Sarraf ve bakanların oğulları serbest kaldı. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nın yürüttüğü inceleme takipsizlikle sonuçlandı. Mecliste kurulan soruşturma komisyonu bakanların Yüce Divan'a gitmemesi gerektiği kararını verdi. Erdoğan, Gülen hareketini "terör örgütü" olarak tanımladı. Türkiye, bu operasyonların ardından 15 Temmuz 2016'da darbe girişimi yaşadı.
Hilal Köylü / Ankara
© Deutsche Welle Türkçe