BURSA ARENA / Haber Merkezi
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, TBMM içtüzüğünde anayasaya uyum amaçlı teknik düzenlemeleri içeren içtüzük teklifine ilişkin olarak, “Bu ‘başkanlık sistemi’ dediğiniz, bir yerden yönetilen, ‘Her şeyi ben bilirim’ diyen sistemin ilk günden çöküşü ortada, bunu kabul edeceksiniz. İleride bu gemi yüzmez çünkü bir temel kurala aykırısınız. Kuvvetler ayrılığı ayaklar altına alındı” dedi.
TEK ADAM REJİMİNİ TAHKİM EDECEK HİÇBİR DEĞİŞİKLİĞE KATKI VERMEDİK
CHP’li Özel, TBMM Genel Kurulu’nda içtüzük değişikliği teklifi üzerinde yaptığı konuşmada, “Geçtiğimiz hafta Anayasa Komisyonu’nda büyük bir yanlıştan, büyük bir hatadan hep birlikte döndük. Geçmiş Meclis pratiğimize, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bu Meclise yaşattıklarına bakılarak göreceli olarak herkesi son derece rahatlatan ve umut veren bir gelişmeydi. Vatandaşlarımız şunu bilsin: Verdiğimiz katkı sadece ve sadece teknik düzenlemelerden ibarettir, kesinlikle ve kesinlikle denge denetim sisteminin ortadan kaldırıldığı, kuvvetler ayrılığının ayaklar altına alındığı ve kuvvetler birliği esasına dayalı olan bir tek adam rejimini tahkim edecek hiçbir değişikliğe katkı vermediğimizin de buradan altını çizmek isterim” dedi. Özel, şunları kaydetti:
MEŞRUİYET TARTIŞMASININ İTİRAFI
“Parlamentodayız ve İç Tüzük yapıyoruz yani Parlamentonun kendi anayasasını yapıyoruz. Gelecekte de 5 partinin katılımıyla ve uzlaşıyla daha iyi bir İç Tüzük yapmak istiyoruz. Tabii, bazıları bunu daha hızlı yasama, birilerinin beklediği düzenlemeleri çok daha hızla hayata geçirecek bir Meclis özlemiyle istismar etmeye çalışabilir, o zaman en dirençli refleksi göstereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Yapılan iş, aslında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bir meşruiyet tartışmasının itirafıdır. Gerçi biraz önce sayın grup başkan vekili ‘kahir ekseriyet’ dedi, dil sürçmesidir. Benim bildiğim, kahir ekseriyetle dediğinizde büyük çoğunlukla demek. Yüzde 51'le, o da sizin hesaba göre mühürsüz zarflarla yüzde 51 ve siz buna kahir ekseriyet diyorsunuz. Kahir ekseriyet 70'tir, 80'dir, 90'dır. Yüzde 51'e kahir ekseriyet diyorsanız, siz geleceğinizden çok endişe ediyorsunuz demektir. O yüzde 51'i veren vatandaşımız yani sizin ikna ettiğiniz vatandaş, katı kuvvetler ayrılığı, bakanların gelmediği bir Meclis’e inandı ve size oyu verdi. Şimdi o vatandaş şu soruyu soruyor: Ya, sözlü soru cevaplamaya bile gelemeyecek olan bakan, şimdi AKP itiraf ediyor ki pek mühim hâllerde gelmeli, Meclise bilgi vermeli, çağrılırsa gelmeli.
İLERİDE BU GEMİ YÜZMEZ
Vatandaş, Manisa'nın Hacıhaliller Köyü'ndeki Nevzat Amca şöyle bakıyor meseleye, diyor ki: ‘Ya, ben bunların bu dediklerine inandım, oy verdim. Şimdi itiraf ediyorlar 'Bakan gelmeli, içeriye girmeli, soruları cevaplamalı.' Madem gelecekti sözlü soruları niye cevaplamıyor? Demek ki bizi kandırdı. Kendileri kandırılmayı meziyet olarak anlatanlar bizi geldiler, burada kandırdılar.’ Aha bu şudur: Meşruiyet tartışmasının daniskasıdır kardeşim. Keşke sizin dediğiniz gibi yüzde 70'le geçirteceğiniz bir toplumsal rıza üretebilmiş olsaydınız. Zaten 51; 51'in de her tarafı tel tel döküldü. Ya öyle bir iş yaptınız ki hani en fırtınalı zamanlar için yapmanız gereken bir işi en durgun sularda bile beceremiyorsunuz. Şunu çok net olarak söyleyelim: Bundan iki yüz elli ila iki yüz yetmiş yıl önce, önce John Locke kuvvetler ayrılığını tarif etti, ardından Montesquieu geliştirdi ve üçlü kuvvetler ayrılığını söyledi. John Locke sadece yasama ile yürütmeden bahsetti, Montesquieu noktayı koydu, ‘Yasama, yürütme, yargı ayrı ayrı olur ve bunlar birbirini denetlemezse demokrasiler gelişmez, devletler ileriye gitmez’ dedi. O tarihlerden belki yüz yıl sonra, örneğin doğru akımı, ampulü, ardından alternatif akımı tartışmıyorsunuz ya Arşimet'in kaldırma kuralını tartışmıyorsunuz ya, dönüp Montesquieu'nun kuvvetler ayrılığını tartışıyorsunuz, temel sıkıntı burada. Siz bir gemi yapsaydınız Arşimet'in kaldırma kuralını hesaba katmadan yapacaktınız, o gemi en kısa zamanda batacaktı. Daha limandan çıkıyorsunuz, uluslararası anlaşma ya, hepimiz destekliyoruz, nasıl buranın gündemine gelsin… Anayasa'ya aykırı… Çözülsün diye dünya katkı sağladık, hâlâ aykırı. Arşimet'in kaldırma kuvveti kuralını kabul etmeyen, hesabı ona göre yapmayan gemi mühendisleri gibi yüzdürmek istediğiniz demokrasi gemisi limandan çıkmadan kayalığa oturdu, hem vallahi hem billahi. Öyle şeytanlaştırdığınız, düşmanlaştırdığınız, terör örgütleriyle adını andığınız CHP'ye, HDP'ye, İYİ Parti’ye ‘Aman arkadaşlar, koşun, bir omuz verin, bizim gemi daha limandan çıkmadan karaya oturdu’ dediniz; hep beraber katkı verdik, şimdilik yüzüyor. Ama ileride dalgalar var, ileride buz dağları var, ileride fırtınalar var, hem vallahi hem billahi bu gemi yüzmez çünkü bir temel kurala aykırısınız. Kuvvetler ayrılığı ayaklar altına alındı.
BAŞKANLIK SİSTEMİ DEDİĞİNİZ SİSTEM İLK GÜNDEN ÇÖKTÜ
Mehmet Uçum, vallahi benim başdanışmanım değil, sarayın başdanışmanı, ‘Tek kişilik Hükûmet’ diyor. Sarayın başdanışmanı ‘Bakanlar teknisyendir’ diyor yani bu bakanlar o bakanlar değil, artık bakanlar vatandaşın içine bakmıyor, Cumhurbaşkanının ağzının içine bakıyor diyor. Hatta ben bir şey söyleyeyim mi, uçakta sohbet ediyoruz, sizler diyorsunuz ki: ‘Ya, milletvekili protokolde bakanın önünde niye oluyor?’ Vallahi de doğru. O yüzden biz diyoruz ki: Sizin bu gemi yüzmez. Gelin yol kısayken doğru bir yerden kuvvetler ayrılığını esas alan, parlamenter sistemin kazanımlarını önceleyen, yürütmeyi, yasamayı, yargıyı kendi yerlerine çeken yeni, doğru ve gerçek bir parlamenter sistemi… Hem de sadece 16 Nisanla hesaplaşan değil, 12 Eylül faşizmiyle de hesaplaşan, onun kalıntılarını da ayıklayan ve 12 Eylül’ün darbe müktesebatından da memleketi kurtaran bir çalışma yapılacaksa yapılsın. Ama bu ‘başkanlık sistemi’ dediğiniz, bir yerden yönetilen, ‘Her şeyi ben bilirim’ diyen sistemin ilk günden çöküşü ortada, bunu kabul edeceksiniz.
REJİME KASTEDEN YANLIŞLARDA KARŞINIZDAYIZ
Bundan sonra millet adına doğrular, halk yararına olan işler oldukça kürsü burada, grup burada, Cumhuriyet Halk Partisi burada ama hatada, rejime kasteden yanlışlarda ve bu ülkenin birlik beraberliğinde, bütünlüğünde, duyguların ayrıştırılmasında yol alırsanız o zaman da karşınızdayız. Bu grup öyle konjonktürel bir partinin grubu değil. Bu grup Avrupa'nın en eski, dünyanın 3'üncü büyük siyasi hareketinin, Türkiye'nin yüz yıllık bir geleneğinin, bu Parlamentonun harcı karılırken orada olan, şu ‘Egemenlik bilakayduşart milletindir’ yazısı yazılsın diye canını ortaya koyarak 1919’da çıkılan yolculuğun temel direğine sıkı sıkı bağlı olanların yani Atatürk ilke ve devrimleri ve çağdaşlaşma ülküsüne bağlı olanların partisi.”