İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, muhalif kesimlerde bile Altılı Masa’yı tanzim etmeye ve kendisiyle ilgili “Her an Altılı Masa’dan gidebilir” algısını oluşturmaya çalışanlar olduğunu belirterek, “Ben bir şeyi fark ettim. Çok önyargılar varmış bizimle ilgili. Ben o masadan kalksam, bazıları kurban keser” dedi.
İktidar kanadının da bunu “fırsata çevirme” gayreti içinde olduğunu belirten Akşener, “Ama şunu söyleyelim. O masada arıza çıkmaz, çıkarmaya uğraşanlar çok” görüşünü dile getirdi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, BBC Türkçe’nin de arasında bulunduğu farklı basın kuruluşlarından bir grup kadın gazeteciyle buluştu, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
BBC Türkçe'den Ayşe Sayın'ın özel haberindeki sorular ve Akşener'in yanıtları şöyle;
TBMM Genel Kurulu’ndaki kavgada, milletvekiliniz Hüseyin Örs hayati tehlike geçirecek şekilde darbe aldı. Nasıl yorumluyorsunuz bu durumu?
Aylin (Cesur) Hanım olmasa belki de gidiyordu. Hastaneye o götürmüş. Hüseyin Örs, bizim grubun en naif isimlerinden. Uzlaşmacı biri. Kavgayı ayırmak için araya giriyor, yumruk yiyor. Burada çok ayıp bir durum var. Yumruğu atan, özür dilemeyeceğini söylüyor. Öyle özre filan gerek yok Ama gel, “Kavga ettik filan ama böylesini düşünmemiştim kardeşim, kusura bakma” de. Gel hastanede et ziyaretini… Ama burada iktidarın gerilimden medet uman halini görüyorum ben.
'Kaybetmekten korkuyorlar'
Bu gerilimden medet umma hali, seçim sürecine de yansıyabilir mi, seçim güvenliğini tehdit eder bir hal alır mı?
Siyasiler buna alıştı. Yani alıştı sözünü istihza (şaka) ile sözlüyorum. Çok ayıp bir şey bu. Mesela Kemal Bey’e saldıran o inek hırsızı o adamı nasıl yücelttilerse, tepelere çıkardılarsa, türbeye dönmüştü evi - sonra inek hırsızı olduğu anlaşıldı- Meclis’in içinde olan da aynı. İki alana dayandırmamız lazım. Bu arkadaşlarımız, kaybetmekten korkuyor ve bu gürültüden, gerilimden, küfürden medet umuyor. Ama, Altılı Masa’nın bugüne kadar hep gözden kaçan bir yönü var. Masadaki bütün partiler çok önemli iş yapıyor. O da nedir, Altılı Masa’nın bir görev olarak, seçim güvenliğinin sağlanması. Biz, insan unsurunu çoğaltmış olduk. Mesela, bir yerde bizim üyemiz, yöneticimiz azsa diğerinin var. Aynı zamanda bu altı siyasi partinin seçim işlerinden sorumlu genel başkan yardımcıları düzeyinde toplanıyor. Hem orada alınan kararları, sadece karar değil, bir de yol gösterme var birbirlerine, tecrübelerini paylaşıyorlar, eksik varsa gideriliyor. Buradan çıkan her türlü bilgiyi seçim güvenliği eğitiminde de kullanıyoruz. Tavrımız da tekleşiyor.
İki seçim çok önemli ders çıkarılacak seçimlerdi. Birincisi, 2017 referandumu. Bizim o zaman partimiz yoktu; bireysel olarak çalıştık.
'Her türlü cilleklik yapabilirler sonuç alamazlar'
Bir öğrenme hali oldu ve dayanışmayı da öğrendik. İstanbul seçimi oldu, 13 bin 500 oy farkını yok edemediler. Evraklardaki ıslak imza sebebiyle. Birinci alkışı alması gereken Canan (Kaftancıoğlu) Hanım. İkincisi de Buğra Kavuncu (İYİ Parti İstanbul İl Başkanı). Birbirleriyle masanın altında tekmeleşmediler. Hesap kitap yapmadan, benim partim senin partim yapmadan. Buradan çıkan sonuç şu, bizim oralarda, çocukluğumuzdan denilen bir şey var “cilleklik (açgözlülük).” Her türlü cilleklik yapılabilir, ama sonuç alamazlar.
Yakın zamanda deneyimledik, İstiklal saldırısından sonrası internet kısıtlaması, bant daraltma uygulandı…Bu tür risklere karşı ne yapacaksınız?
Bunların her biri konuşuluyor. İnsanların birbiriyle haberleşmesi önemli. İnsan sayısını çoğalttığınız zaman, üzüm salkımı gibi bu işi yaptığınız zaman, burada o kütük gibi eski Nokia telefonlar bile iş görür. Hepsini çalışıyoruz. O deneyim neyi getirdi? Konvansiyonel metodu getirdi. O nedir, okulları gezmek…
Ben seçmenin, bu şekilde ürkütülmeye çalışıldığını düşünüyorum. İmamoğlu aday olarak ortaya çıkarıldığında, Ankara’da benim dışımda kazanacağına inanan var mıydı? Ben iddiaya girdim herkesle. Çünkü ben İstanbul’u biliyorum. Merkez sağ siyasetin seçmenle olan sistemini biliyorum. Ekrem Bey ortaya çıkmadan önce CHP’de daha bilinir, tanınır isimler de konuşuldu; birçoğunun bakış açısı “Tayyip Bey İstanbul’u vermez” şeklindeydi. Bundan sonraki fasıl, insanların işini iyi şekilde yapmasıyla alakalı. 6 siyasi parti, bizim dışımızda başkaları da var bu endişeyi taşıyan. Dolayısıyla, sonuç itibarıyla seçimi riske atacak hiçbir davranış olamaz.
'Aşırı gürültü seçmeni ürkütüyor'
Erdoğan, İstanbul’u vermez deniyordu ama şimdi de cumhurbaşkanlığını, seçimi vermez deniliyor…
Ama şahsından bağımsızdı (İmamoğlu’nun) o dönem çalışılırsa alınır diyorduk.
Aşırı gürültü çıkarmak doğru değil. Ürkütüyor seçmeni. O gürültünün getirdiği psikoloji uçuruyor. O uçma hali karşı tarafı “Ne oluyoruz”a getiriyor. AK Parti seçmenini konsolide edebiliyor. Ben bu tecrübeyi aktardım. Mesela o kampanyayı çok güzel yürüttüler. Ekrem Bey, büyük miting yapmadı mesela. İlçe gezdi, evlere girildi. İnce işçilik yapıldı.
MHP’nin kallavi, gelenekten gelen, etki alanı geniş insanları da çalıştı. Amcası MHP İl başkan yardımcısıydı; emanet gibi görüldü. Kimse de, “Ben öne geçeyim”, “Sonuç bana yazılsın” hikayesi olmadı.
'Bu başarı öyküsü Türkiye’yi getirir'
İstanbul modeli Türkiye için uygulanabilir mi?
Evet. Bu başarı öyküsü Türkiye’yi getirir. 2018’de o gürültü o “Geldik, geliyoruz”; o matematik unutulduğunda kaybedildi. Benim ve Muharrem Bey’in oyu, Ekmeleddin Bey kadar; değişen hiçbir şey olmadı. İlk turda kazanılamazdı ama o seçim ikinci tura kalabilirdi. Kaybedilince ne oldu; o seçmen yıkıldı. Bunu ayağa kaldırmanın bir yolu olmalıydı, bir başarı öyküsüne ihtiyaç vardı. Buranın ana faktörü de İstanbul’du. Mansur Bey’in adaylığıyla zaten alacağı belliydi. 2014’de bir deneyimi var, orada Mansur Bey haksızlığa uğradı. Ekrem Bey’i bulan, öneren, aday yapan sayın Kılıçdaroğlu. Belediye başkan adaylığında kutuplaştırmamanız lazım, Tayyip Bey kutuplaştırdıkça, en sert seçim haline geldi. Bu tür işlerde sertliği yapan kaybediyor.
Altılı Masa’nın bir sonraki toplantısında, geçiş sürecinin yol haritası ve ortak temel politikalarla ilgili çalışmalar tamamlanır mı, gündeminizde ne olacak?
Şimdi söyle bir durumumuz var, bizim “yol haritası” diye bir kavramımız var. Onu liderler kendi ekipleriyle çalışıyor. Kamuoyuna sızdırmadığımız, parlamenter sisteme geçişe dair bir yol haritasına ilişkin bu. Diğeri ortak politikalar, ekonomiciler çalışıyor onu. Çalışma grupları var. Orada da yanlış anlaşılma oluştu. Bu aday gösterilmiş kişinin eline verilen bir kağıt değil, seçim beyannamesi gibi. Aday olacak kişinin elbette “Şurası şöyle olsun” deme hakkı var. Ama bütün siyasi partilerin ekonomi, hukuk, demokrasi, yargı, eğitim, dış politika gibi alanlarda bir çalışma sistemi bu. Diyelim x kişisi aday oldu. O da fikrini söyleyecek. Ama biz genel başkanlar olarak hem adaya oy isteyeceğiz hem de partimize isteyeceğiz. Her siyasi partinin kendi bakışının da yer aldığı, ortaklaştığı, farklılıkların kenara konulduğu bir koalisyon metni gibi olmakla birlikte aday gösterdiğimiz kişinin seçim beyannamesi diyebileceğimiz bir çalışma. Yani bir dayatma yok adaya.
'İşbirliği içinde rekabet'
Bunu da kamuoyuna duyuracak mısınız?
Tabii, tabii. Nasıl anayasa metni çıktı, güçlendirilmiş parlamenter sistemde de aynı oldu, ciddi tartışıldı. Ben o masada, DYP-SHP koalisyonu, iki ANA-YOL’u bilen, REFAH-YOL’un kurulmasında da arka kapı sistemi içinde yer alan bir insanım ben. Masada, o koalisyonlara şahit olup zorluğunu, faydasını ve sorunların nasıl aşıldığını bilen tek ben varım. Tek parti iktidarını öve öve bir hal oluyor. Ama bu seçmene zarar verdi, seçmen velinimet olmaktan çıktı. İşbirliği içinde rekabet kavramına ihtiyacımız var. Birbirinin ayağına basan bir yapı değil.
'Masada sürprizli bir insan değilim'
Seçimi kazanırsak ortak yöneteceğiz diyorsunuz. Bu nasıl olacak? Mesela Temel Bey, "Eşgüdüm Kurulu" dedi… Siz bu öneriye ne diyorsunuz?
Temel Bey bunu talep etti. Ben bir şey söylemiyorum, çünkü masada her şey çok açık, net olmalıdır. Sonuçta bir karara varıldığı zaman da her şey net olmalıdır ki yarın sürpriz olmasın. Ben sürprizli bir insan değilim o masada. İki tarafı da en uzun süredir tanıyan şahıs da benim. Orada konuştuktan sonra bir karar alınmışsa paylaşmak başka bir şey. Orada şöyle bir şey var. “Genel başkanlar, cumhurbaşkanı olacak şahsın yardımcısı olacak” diye bir çıkarım var. Buna kimse itiraz etmiyor. Ama o zaman genel başkanları milletvekiliyse, milletvekilliği düşüyor. Temel Bey’in önerdiği eşgüdüm halinde Danışma Kurulu. Ama, işin içinde yer almadığında olmuyor bu işler. Ben fiili olarak grubu olup milletvekili olmayan bir genel başkanım. Zorlukları, faydaları var.
Altılı Masa’da yer alan liderlerin milletvekili adayı olup olmayacakları, belirlenecek sisteme göre netleşecek diyebilir miyiz?
Evet. Eşgüdüm dediğiniz zaman kanunda yazmadığı için aslında dolaylı bir başkan yardımcılığı gibi anladım. Çok uzun uzun konuşmadık üzerinde. Eşgüdüm kavramının konulma sebebi, vekilliğin önüne geçmemek. Yani fiili yardımcı ama adı öyle değil.
'Masadan kalksam, bazıları kurban keser'
Siz hep masadan kalkmayacağım dediniz. Ama “Masayı dağıtırsa Akşener dağıtır” söylentisi neden çıkıyor?
Bilemem. Ama ilginç bu. Hiç benim masayla ilgili bugüne kadar hiç “Acaba mı?” mesajı vermem söz konusu değil. O zaman burada, “Her an gidebilir” anlayışını oluşturmaya çalışanlara bakarsanız, ilginç. Muhalefet yanında görünen pek çok insan. “Acaba, şu kadının sinirini bozup bir an önce kaldırsak mı?” aynı zamanda. Tayyip Erdoğan’ın seçmenini konsolide edebilmesi için farkında olmadan veya olarak yaratılan bir istifham mı? Döndürüp döndürüp ben davet ediliyorum, partim davet ediliyor. Her seferinde de ben de “Hayır” diyorum. Benim kadar davet alıp da “Hayır” diyen de yok.
Ben bir şeyi fark ettim. Çok önyargılar varmış bizimle ilgili. Ve ben o masadan kalksam, bazıları kurban keser. Tayyip Bey kısmından bahsetmiyorum. Muhalefeti tanzim etmeye çalışan insanlardan bahsediyorum. Bir şeyleri razı edilmeye yönelik midir, bunları bilemiyorum. Çalışmaya başlamadım. Bakın çalışmaya başlarsam, yanar herkes.
Biz o masada itişmiyoruz, çok açık ve net olduğu için. Liderler arasında bir sorun yok. İlginç olanı, masayı hep bizim üzerimizden tanzim etmeye dönük bir durum var. Muhalefeti tanzim etmek isteyen pek çok sayıda insan var. Normaldir bu da. Kanaat önderi var, aydını var, akademisyeni var…Onlar bunlara inanıyor olabilir. Ben bir sosyal bilimciyim, seçmeni bu kadar genelleme haline inanamıyorum. Yok oluyorum. Bireyin bu kadar önde olduğu dünyada bu kadar genelleyen bir insan kitlesi var ve bunların bir kısmı bilim insanı.
Tanzim etmek isteyenlerin hedefi ne o halde?
Şimdi bir şey söyleyeyim, çok enteresan sınıfsal bir bakış açısı var. Neyse çözeceğiz.
Altılı Masa’nın üç görevi var dediniz, bunu açar mısınız?
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem'e geçiş. İkincisi seçim güvenliği. Üçüncüsü adayı belirlemek. Sonra ittifaka dönerse başka bir şey. Şu an ittifak değil.
Bu sınıfsal bakışı dediniz, bunu biraz açar mısınız?
Ben şimdi, sağdan gelip, kendini Türk milliyetçisi olarak tarif etmiş biri olarak sınıfsal çelişkiye inanan, cumhuriyetin sınıfsal geçirgenliği sağlayan bir sistem olduğuna, bizim gibi kadınlara yol açan bir sistem olduğuna inandığım için 15 yıl üniversitede inkılap tarihinde bunu anlattım. Mevzu şu; eğitim yoluyla “İşçisin sen işçi kal, köylüsün sen köylü kal” yapıldı. Bunların görülmesi yerine benim ve arkadaşlarımın, ki 2022’deyiz, dijital dünyanın hayatımıza girişiyle bilumum şablonlar ortadan kalktı, sosyoloji küçüldü. Bireyin önde olduğu bir durumdan bahsediyorum. Ama bunları fark etmeyen, genelleyen, bunu çalışmayan kişilerin bir şablonu var. İçişleri Bakanı olduğumda, adamın teki kitap yazdı, içinde ben varım. Diyor ki, “Meral Akşener, kolu bilezikli, bir koyun tüccarının karısı olması gereken, kara kuru, kafası büyük, elleri kocaman, esmen kadın…” Bu sınıfsal bir şey. Anadolu’nun buğday yiyen kadınlarından bahsediyor.
'O masada arıza çıkmaz'
Bize yönelen bakış açısı bunun üzerinden yapılıyor ama özü sınıfsal diyorum. “Komşunun balkonuna halı silkeleyecek kadın nasıl bakan olur?” Bakış bu. O dönem modacıları toplayıp benim kıyafetlerimi tartıştılar, rüküş. Ben ne şık ne rüküşüm. Siyasetle zenginleşmemiş biri olarak, bir yerden pantolon, bir yerden ceket alıp giyiyorum.
Ben evimde masanın üstünden o danteli kaldırmadım hiçbir zaman…
Ama şunu söyleyelim. O masada arıza çıkmaz, çıkarmaya uğraşanlar çok. Ya bir şeye razı etmeye çalışıyor olabilirler bizi. Masanın dışından bahsediyorum yalnız, yanlış anlaşılmasın.
'Ortak karar teklifi götürdüm'
İktidar partisi başörtüsüne ilişkin anayasa teklifini Meclis’e sunacak. Sizin tutumunuz ne olacak?
Ben Masa’ya bu konuyu ortak karara bağlamamız gerektiğini teklif olarak götürdüm. Madem ortak yol yürüyoruz. Yani Kemal Bey böyle bir teklifte bulundu. Bazı genel başkanlar, “Evet” dedi, farkındaysanız. Masada içeriğinin görülmesine karar verildi. Ortak karar alınmasının doğru olduğunu düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı adayı ile ilgili “kazanacak aday”ın yanına, güvenilir, “egosunu yenmiş aday” eklendi.
Benim için esas olan şey, adına güçlendirilmiş dediğimiz parlamenter sisteme geçebilmenin yolu kazanmak. Bakın ben fedakarlık yapmadım. İkisi karışmasın birbirine. Biz 31 Mart’ta parti olarak fedakarlık yaptık. Ama masa kurulduktan sonra ben “Cumhurbaşkanı adayı olmayacağım” diyerek, bir haktan feragat ettim. Cumhurbaşkanı olmak, o şartları taşıyan herkesin hakkıdır. O haktan, öncesinde ilan ederek feragat ettim. Anlamı şu, 2018’de yaşadığımız sonucun halka maliyetini gördük. Birincisi tek adayla gitmemiz gerekir. Adaylık düşünsem bunu diyemem. Şimdi rahat rahat diyorum ki, “Tek adayla gitmeliyiz.” Ve bu kişi kazanmalı, kazandırmalıyız. Orada bir ima filan yok.
Kılıçdaroğlu’nun vizyon belgesine "adaylık provası" diyenler oldu.
Saygıdeğer buldum. CHP’nin kurumsalının bir programı bu. Son derece saygıdeğer buldum. Ama partinin. Dolayısıyla yorum yapmak da yanlış. Bizim ekonomi, kalkınma ve istihdam alanlarında programlarımız oldu, biz kongre demiştik mesela.