AKP’nin 20+ kusur senelik iktidarının tarihe kaydolacak en önemli bileşenlerinden birisi -zaten 1980lerden itibaren bozulmaya başlayan- eğitime son darbeleri vurması olmalıdır herhalde. Bugün üniversitelerden bahsedelim.
Bir yandan bakarsak 200’den fazla üniversite açıldı. 18’i FETÖ bağlantılı diye kapatılmasına rağmen halen 208 üniversite olduğu kaydediliyor.
Sonuç olarak her ilde en az 1 üniversite var. Ülkemizin gençleri bu üniversitelerde eğitilip, mezun olduktan sonra, çıkıp takır takır iş bulabilselerdi, dünya çapında teknolojiler geliştirselerdi, ülkemizin ekonomisi zıplayıverseydi, bu bir Rüya Projesi diyebilirdik.
Ama durum hiç de öyle değil; ülkenin anne-babaları boğazlarından kesip dershanelere zor para yetiştiriyor. Sonra bu gençlerin --eskiden beri gelen köklü üniversiteleri kazanmayı başaranlar dışında kalan-- çoğunluğu para vererek okumaya devam ediyorlar. Mezun olduklarında ise boşta kalıyorlar, iş bulamıyorlar.
Demek ki bir yerlerde yanlış var. O yanlışın nerede olduğunun yani AKP iktidarının eğitime yaklaşımının en önemli ve son örneklerinden birisi Boğaziçi Üniversitesi.
Kısaca özetleyeyim; 3 yıl 2 aydır Boğaziçi Üniversitesi’de bir kaos yaşanıyor. AKP iktidarı 2021 ocak ayında rektörlüğe dışarıdan birisi olan Melih Bulu’yu rektör atayınca, üniversitenin köklü kadrosu ve de öğrencileri karşı çıktı. Protestolar sonucunda Melih Bulu fazla tutunamadı. Gazeteci Ali Çağatay, şimdiki rektör Naci İnci’nin Bulu’ya öğrencilere yumuşak davranmasını tavsiye ederken, arka planda gerekli mercilere Bulu’nun çok yumuşak davrandığı yorumları yaptığını iddia etmişti. Gerçekten böyle mi bilemiyoruz ama birden Naci İnci’nin rektör olduğunu gördük. Üstelik diğer hocalardan % 95 oranında güvensizlik oyu almasına rağmen.
Arkasından gelen bugüne kadar ki dönemde akademisyenlere yönelik olarak teamüllere aykırı pek çok yaklaşım ortaya çıktı. Mesela üniversitenin oturmuş gelenek ve usüllerine uygun yapılmayan, tepeden inme atamalar ya da ihaleler, kapatılan yurtlar, hatta araştırma laboratuarları ve araştırma merkezi var.
Bunların mevcut teammüllere uymayışı konusunda bir duyum da mevcut; Boğaziçi Üniversitesini şu anda rektörlüğün değil, AKPliler tarafından sonradan kurulan alternatif mezunlar derneği olan BURA’nın yönettiği iddiaları var.
Çünkü ülkemizin en güzide üniversitelerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesinin adeta karakteri / kültürü değiştiriliyor. Öğrenci kulüpleri kapatılıyor, Mezunların elinden kendi paraları ile yaptıkları bina alınıyor. Yeni fakülteler filan açılıyor. Ama şaşırtıcı olan şu; başka köklü üniversitelerde bu değişimler oranın akademisyenlerinin tepkisine neden olsa da, fazla gürültü çıkmadan meydana gelirken, Boğaziçi bunu kabullenmedi ve şimdiye kadar örneğini çok da görmediğimiz bir modelde mücadele ediyor.
Geçtiğimiz hafta, üye olduğum gruplardan birisine bir mesaj düştüğünde çok şaşırdım. O mesaj, Boğaziçi akademisyenlerinin 100’den fazla hukuki dava ile uğraştığından bahsediyordu. Konuyu araştırdım. Hukuki yönünü, Avukat Hüseyin Ersöz'le, akademik taraftaki süreçleri de Prof.Dr.Mine Eder ile konuştuk. Videoda şunları bulacaksınız;
- Akademisyenlere açılan davalar ya da disiplin soruşturmaları
- Akademisyenlerin kendini korumak için usulsüz atamalara açtığı davalar
- Öğrenci ve çalışanlara açılan davalar
- YÖK'ün yaklaşımları —olanları görmezden mi geliyor—
- Boğaziçi Üniversite'sine monte edilmeye çalışılan yeni bölüm, fakülte ve enstitüler
- Bölümlerinin kapatılmasına itiraz eden öğrencileri sınav gününde okula almamak
- Bu tür yaklaşımlara karşı hukuk yolları
- Okula alınmayan, kartları iptal edilen akademisyen, mezun ya da diğer öğrenciler
- Okuldaki direnişin sembolü olan rektörlüğe sırtını dönerek yapılan protesto gösterisi
Videoda hemen hemen olayın tüm boyutlarına değindik. Uzun ama seyretmenizi öneririm, böylece ülkemizin eğitim düzeninin nasıl değiştirilmeye çalışıldığını ve Boğaziçi'nin nasıl direndiğini daha iyi anlayacaksınız.
Eğer bu videoyu izleyen bir lise öğrencisinin, hatta Boğaziçi Üniversitesi'nde okuyan bir öğrencinin, ebeveyniyseniz videonun sonunda Avukat Hüseyin Ersöz'ün sizlere (ve aslında tüm vatandaşlara) çok önemli bir tavsiyesi var. Hüseyin Bey yaklaşık olarak şöyle diyor:
"Sessiz kalmak ülkeyi sizler ve çocuklarınız için yaşanmaz bir hale getiriyor. Düşündüklerinizi dile getirmek, hatta protesto etmek sizin anayasal hakkınız; kullanın. Bu hakkı kullanmanın çeşitli yolları var. Konuşabilirsiniz, yazabilirsiniz, CİMER'e şikayet edebilirsiniz,... 40 milyon kişiyi yargılayacak halleri yok. Ama susarsanız durum daha da kötüye gider. Ama hepsinde önemlisi, bu hafta sonunda bir seçim var. DÜŞÜNCELERİNİZİ İFADE ETMENİZ İÇİN SANDIK ÖNÜNÜZE KONULACAK.”
Yine de böyle değilseniz bile, bu videoyu seyrettikten sonra, akademisyen, genç ya da çocukları başka üniversitelerde olan veliler, bu duruma seyirci kalmaktan vazgeçin ve mutlaka tepki gösterin.
T24
Kapak foto: Nlevylong