BURSA ARENA / Haber Merkezi
Sanat Eleştirmeni Viktor Apalaçi, Adam McKay´in koyu bir hiciv yüklü ve ´YUKARI BAKMA´ isimli absürd komedi filmini değerlendiriyor;
Film hedef tahtasına politikacıları, insanları yanlış yönlendiren medyayı, paranın gücüne tapan iş insanları üzerinden kapitalist sistemi koyuyor. Film metaforlar aracılığıyla küresel iklim değişikliği tehlikesine karşı insanların umursamazlığını eleştiriyor. Önemli bir film olmadığını düşündüğüm, alaycı ama sulu komedi ‘Yukarı Bakma’ yönetmenin eski başarılı filmlerinin seviyesinde değil. Film sürprizini kapanış jeneriğinin sonrasına saklıyor.
‘DON’T LOOK UP’
Yön. ve Sen: Adam McKay
Gör: Linus Sandgram
Müz: Nicholas Britell
Kurgu: Hank Corvin
Oyn: Leonardo DiCaprio - Jennifer Lawrence - Meryl Streep - Cate Blanchette - Jonah Hill - Mark Rylance - Ron Perlman - Timothée Chalamet - Tyler Perry
COVID-19’un ardından gelen ürkütücü Omicron fırtınasıyla kendime sokağa çıkma yasağı getirdim. Bu karantina döneminde sinema salonlarına gitmediğimden vizyona girecek filmler için gelen ön basın gösterim davetlerine katılamıyorum. Bir müddet dijital platformlardan izlediğim filmlerle idare edeceğim. Bunlardan ilki Netflix’in en çok izlenen filmi ‘Yukarı Bakma / Don’t Look Up’.
Bilimkurgu ve fantezi
İnsanların karşılıklı diyalog kurmalarının imkânsızlaştığı bir dönemde, küresel iklim değişikliğinin getirdiği tehlikelerin konuşulması hep erteleniyor. Kutuplaşma kültürü günümüz insanını sadece kendi inandığı gerçekliğin içine hapsediyor. Adam McKay’in senaryosunu yazıp yönettiği film, metaforlar aracılığıyla küresel iklim krizi konusunda insanlığın umursamazlığına, aymazlığına dikkati çekiyor.
Filmin iki başkahramanı feza araştırmaları yapan iki bilim insanı, Dr. Randall Mindy (Leonardo DiCaprio) ve genç stajyer, doktora öğrencisi Kate Dibiasky (Jennifer Lawrence), yeryüzüne yaklaşan ve çarptığında yaşamı sonlandıracak kuyruklu yıldızın varlığını insanlara kabul ettirmede zorlanıyorlar.
İki astronom, dünyayı yok edecek bir kuyruklu yıldızın yaklaşmakta olduğu konusunda insanlığı uyarmak için çıktıkları medya turunda, hiç kimsenin kendilerini ciddiye almadığı acı gerçeğiyle karşı karşıya kalırlar. Everest Dağı büyüklüğündeki kuyruklu yıldız felaketini insanlara duyurmak için çırpınan iki astronom, kendilerini beklenmedik durumların içinde bulurlar.
Karşılaştıkları ilgisizlikten bunalan iki bilim insanı, sosyal medyanın etkisiyle kendilerini birer şarlatan olarak bulurlar. Adam McKay’in hedef tahtasına oturttuğu sosyal medya, toplumun yararını düşünmek yerine, reyting kaygısıyla yaşanan kaosu daha da büyütmekten geri kalmıyor. Popülist TV starı Brie Evantee (Cate Blanchette) yaklaşan tehlikeyi konuşmak yerine, gözüne kestirdiği yakışıklı astronom Randall ile bir aşk ilişkisi yaşamayı tercih ediyor.
McKay senaryosunda, medyadan başka siyasetçilere ve kalantor iş adamlarına da eleştiri oklarını yolluyor. Kuyruklu yıldız tehlikesini devlet kurumları ve ABD Başkanı Orlean’a (Meryl Streep) anlatmaya çalışan iki bilim insanı, karşılarında dünyayı kurtarmak için harekete geçmeye çalışan politikacılar değil, yaklaşan ara seçimlerde bu olaydan menfaat çıkarmayı uman siyasiler buluyor. Beyaz Saray’dan umdukları ilgiyi görmeyen ikili çaresizlikten medyaya başvuruyor.
ABD Başkanı Orlean’ın ve yardımcısı yeteneksiz oğlu Jason’un (Jonah Hill) göbekten bağlı olduğu bir iş adamı Peter İsherwell (Mark Rylance), uzay işleri bağışçısı sıfatıyla, yaklaşan kuyruklu yıldız olayını kendi lehine kullanır. Başkanı o yıldızdaki zengin madenlerin büyük bir nimet olduğuna, Başkan ve Beyaz Saray’ın çarpma olayının engellememesi gerektiğine inandırır.
Ütopya, manipülasyon, dezenformasyon
Bilimin rehberliğinin kabul görmediği bir ortamda, sermaye kesiminin temsilcisi olarak sunulan, paranın gücüne tapan, pragmatist, yozlaşmış bir iş insanının esiri haline gelen Amerikan sistemi, filmde kara komedi kalıpları içinde eleştiriliyor. Bilim insanların altı ay sonra dünyaya çarpacak olan kuyruklu yıldız için ‘Yukarı Bak’ uyarısına karşı, politikacılar dikkati başka tarafa çekip ‘Yukarı Bakma’ kampanyasını başlatır. Büyük bir meydanda konser veren popüler şarkıcı Riley’in (Ariana Grande) halkı yaklaşan felaket için uyarmasına rağmen…
Film manipülasyon, dezenformasyon, hedef saptırma, keder, panik, ütopya, sömürü, para hırsı, eylemsizlik, algı yaratma gibi farklı temaların hakkını vermeye çalışıyor. Geçen hafta yazdığım İran filmi ‘Kahraman’da olduğu gibi, film reyting uğruna en ciddi meseleleri şova dönüştüren, hafife alan, asıl işlevi olan izleyiciyi doğru bilgilendirmeyi umursamayan medyayı topa tutuyor.
Film acı gerçeklere ayna tutarken, günümüzün toplumsal hastalığı olarak sosyal medyanın aptallaştırdığı insanları sergiliyor. Bu etkileyici, hatta yıkıcı politik hiciv, iklim alanında çalışmalar yapan bilim insanlarının, çevre aktivistlerinin ilgisini çekmiş, siyasetçilerin ve büyük sermaye gruplarının kandırdığı kitlelerin bilinçlendirilmesi gerektiğinin altı çizilmiş.
Gerçek olaylardan yola çıkan senaryo ve filmlerinden tanıdığımız Adam McKay ‘Büyük Açık / The Big Short’ ile 2015’te (Charles Randolph ile birlikte) yazdığı senaryo ile En İyi Uyarlama Senaryo Oscar Ödülünü kazanmıştı. Michael Lewis’in 2008’de gerçekleşen, ABD’de başlayıp bütün dünyaya yayılan ekonomik çöküntüden esinlenerek yazdığı romandan alınan film, birinci sınıf bir drama olarak beş dalda Oscar’a aday gösterilmişti.
53 yaşındaki Adam McKay’in TV için yaptığı filmlerin dışında altı uzun metrajlı filmi var. ‘The Big Short’un dışındaki en önemli filmi Oscar Ödüllü biyografik ‘Vice’ (2018). Film ABD’de 2001-2009 arasında başkan yardımcısı olarak görev yapan Dick Chaney’in hayat hikâyesini konu ediyor. Ülkemizde vizyon şansı bulmayan bu kaliteli filmde Dick Chaney’i canlandırmak için aşırı kilo alan, bu rolüyle En İyi Erkek Oyuncu dalında Altın Küre Ödülü alan Christian Bale’i tanımakta zorlanmıştım.
Görkemli oyuncu kadrosu
‘Yukarı Bakma / Don’t Look Up’ vizyona girdiği tarihten itibaren yalnız sinema yazarlarının değil, en ciddi köşe yazarlarının, sosyologların ilgi alanına girip üstüne ciddi makaleler yazdığı fenomen bir film oldu. Ancak sinematografik açıdan ele alındığında, kişisel kanım önemli bir film olmadığı. Yönetmenin önceki iki büyük başarısı, ‘The Big Short’ ve ‘Vice’ ile kıyaslandığında, ‘Don’t Look Up’ onların seviyesinde bir film değil.
‘Yukarı Bakma’daki benzer bir konuyu Danimarkalı Lars Von Trier ‘Melankoli / Melancholia’ (2011) filminde işlemişti. ‘Bir düğün, melankoli ve psikolojik bir felaket filmi’ olarak nitelendirilen filmde, bir düğün kutlaması sırasında Melancholia adlı bir gezegen, yörüngesinden çıkarak dünyaya doğru yer alıyordu. Gelini oynayan Kristen Dunst, Cannes Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülünü kazanmıştı.
Ancak ‘Melankoli’, Dogma hareketinin öncüsü olarak sinemaya başyapıtlar kazandırmış Danimarkalı yönetmenin kendini dünyaya rezil ettiği film oldu. Yahudi bir annenin oğlu olan Lars Von Trier’in parlak filmografisinin en zayıf halkası olarak gösterilen filmin Cannes’daki basın konferansında, yönetmenin Hitler’e methiye düzdüğü cümleleri hayretle dinleyenlerden biriydim. Festival yönetimi Trier’den Cannes’ı terk etmesini istemiş ve kendisini kara listeye almıştı.
‘Yukarı Bakma’ya dönecek olursak, filmin görkemli oyuncu kadrosunda bir hayli kilo almış, sakallı ve gözlüklü Leonardo DiCaprio, ilk kez kızıl saçlarla gördüğümüz sarışın afet Jennifer Lawrence, beyaz peruğuyla, Sir lakaplı İngiliz oyuncu Mark Rylance, her zamanki seksapeliyle baştan çıkarıcı Cate Blanchette, her role eldiven gibi uyan Meryl Streep, tersten taktığı kasketi ve uzun saçlarıyla hippi görünümlü Timothée Chalamet, ABD Başkanı’nın oğlu olduğu için hak etmediği bir koltukta oturan Jonah Hill var. Her biri sayısız ödül almış, kendini kanıtlamış ünlülerden oluşan bu kadro için yorum yapmak gereksiz.
Netflix’in bir Numarası olan ‘Don’t Look Up’ı kapanış jeneriğinin sonuna kadar izlemenizi tavsiye ederim. Finaldeki sürpriz yüreğinizi soğutacak. İnsanın ruhunu karartan, uyarı niteliğindeki bu alaycı film, komedi kalıpları içerisinde anlatılsa da asıl sürprizini jenerik sonrasına saklıyor.