12 Eylül 2010 tarihinde hukukun siyasi iktidara bağımlı duruma getirilmesi için halk oylaması yapılmıştı. Yapılan düzenlemeler sonucunda bağımsız yargıya son verilmişti. Bağımsız yargı bitirilince verilen kararların çoğu tartışılmaya başlandı. Özellikle Ergenekon, Balyoz, Ayışığı gibi sahte davalarla başlayan hukuksuzluk, uzun bir süredir sürmektedir.
Osman Kavala’nın casusluk suçlamasından aklanıp, Gezi davasından suçlu bulunarak, yaşam boyu hapis cezasına çarptırılması, ilginç bir karardı. Geçtiğimiz hafta ise CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlar nedeniyle verilen hapis cezası Yargıtay tarafından onandı.
Canan Kaftancıoğlu hakkında 2012, 2013 ve 2014 yıllarında sosyal medya hesabındaki paylaşımları nedeniyle, 2018 yılında dava açıldı. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Kaftancıoğlu, “Silahlı terör örgütü propagandası yapmak”, “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret”, “Cumhurbaşkanına hakaret”, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni alenen aşağılamak”, “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek” suçlamaları sonucunda 6 Eylül 2019 tarihinde 9 yıl 8 ay 20 gün hapis cezası aldı. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret”, “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni alenen aşağılamak” suçlamasıyla verilen 4 yıl 11 ay 20 gün hapis cezasını onadı, diğer iki davayı ise düşürdü. Hapis cezasının yanında siyasi yasak kararı uygulanmasına da karar verildi.
Kaftancıoğlu’nun söz konusu sosyal medya hesapları kabul edilecek boyutta değildir. Ermeni soykırımı var diyerek anmaya katılması, il başkanı olduğu CHP’nin parti programına aykırıdır. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganını eleştirmesi de, il başkanı olduğu CHP’nin kurucusuna hakarettir. Akrabası olan, öldürülen PKK terör örgütü elemanını övmek, rencide edici bir tutumdur. “Devlet katil değil, seri katil” sözü ise Türkiye Cumhuriyeti Devletini açıkça aşağılamaktır. “Kılıçdaroğlu: Alevi, Demirtaş: Zaza, Erdoğan: Hırsız” şeklindeki paylaşım ise, CHP’nin bir il başkanına yakışmadığı gibi hele yüksek öğrenim görmüş bir hanıma da hiç yakışmamaktadır.
Kaftancıoğlu için “silahlı terör örgütü propagandası yapmak” suçu ile diğer suçların aynı mahkemede görülmesi hukuk açısında yanlıştır. Terör suçları ile ilgili yargılama ağır ceza mahkemesinde görülür ancak diğer suçlar ağır ceza mahkemesinde değil, asliye ceza mahkemelerinin kapsamına girer. Ama ülkemizde siyasi iktidarın “ileri demokrasi” dediği uygulama bu şekilde yürütülmektedir. Yargıtay'ın verdiği siyasi yasak kararı ise belediye başkanlığı, milletvekili ve cumhurbaşkanlığı adaylığına engeldir.
Kaftancıoğlu ve onun gibi düşünenlerin parti programına aykırı söylemleri için haklarında disiplin süreci işletilmesi gerekirdi. Yaşanan bu olaylar CHP’yi kuruluş ayarlarından ve Atatürk'ün ilkelerinden uzaklaştırılanlarla her zaman mücadele edilmesini öğretmektedir.
Burada önemli olan detay, CHP İstanbul il başkanı sosyal medyadaki eski paylaşımlarından yargılanıp ceza aldığına göre, bu durumun herkes için de geçerli olması gerekir. Birçok AKP yöneticisi, milletvekili, bakan ve yandaş gazetecinin de İŞİD ve PKK terör örgütlerini öven, özellikle Fethullah Gülen’i göklere çıkaran paylaşımları da, sözleri de bulunmaktadır. Bunlar sosyal medyada ve arşivlerde durmaktadır. O zaman “hukuk herkes için” ise, böyle paylaşım yapanların hepsi de yargılanmalıdır. AKP genel başkanı Tayyip Erdoğan, 14 Haziran 2012 tarihinde, 10. Türkçe Olimpiyatları’nda Fethullah Gülen’e seslendiği sözler belleklerde ve arşivlerdedir: “Gurbet hasrettir. Hasret bedeli çok ağırdır. Biz, gurbette olup, şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz. Diyoruz ki, bu sıla hasreti artık bitmelidir, bitsin istiyoruz.”
Sonucu belirsiz adalet yürüyüşü yapan CHP genel başkanı, İstanbul il başkanının cezasının onanması üzerine milletvekillerini İstanbul’a çağırdı ve açıklamalarda bulundu. 28 Şubat yargılamaları sonucunda hapis cezası alan Türk Ordusunun generalleri hakkında hiçbir girişimde bulunmadı. Bazılarının “zevzekler” dediği amirallerin bildirisine sessiz kaldı. Ergenekon ve Balyoz davalarıyla Türk Ordusu paramparça edilirken, milletvekillerini Silivri’ye çağırmadı. Hukuksuz olarak vatandaşlar ve gazeteciler tutuklanırken, hukuk katledilirken, Ankara önlerinde avukatlar cübbeleriyle yerlerde sürüklenirken ortaya çıkmayıp, grup toplantılarıyla durumu idare etti. Demokrasi ve laiklik katledilirken tepki vermeyenler, bütün bu yaşananların sorumluları arasındandır. 16 Nisan 2017 halk oylamasında mühürsüz oylarla rejim değiştirilirken ortaya çıkamayanların akıllarına, 11 yıl sonra SADAT için gösteri ya da şov yapmak geldi. Tüm olanlara sessiz kalıp onay vererek, sadece kürsü siyaseti yapanlar, bugün yaşananların da sorumlularıdır.
Siyasi iktidarın desteğiyle FETÖ ve ABD ortaklığında Türk Ordusu'na yapılan operasyon, bir turuncu darbeydi. Yargı kullanılarak yapılan bu turuncu darbeye alkış tutanlar şimdi yargı yok diye söylenmektedirler. Hukukun herkese gerekli olduğunu unutmamalıyız. Dış güçler ve yerli işbirlikçiler ülkemize yeşil iktidarı yerleştirdiler. Şimdi de turuncu iktidar istekleri var. Oysa bizim iktidarımız kırmızı beyazdır; vatan rengidir ve Atatürk’ün yoludur.
16 Mayıs 2022