Kur'an diyor ki;

"HÜKÜM YALNIZ ALLAH’INDIR.."

Rivayetleri konuşturan bir kısım din adamları da;

"HAYIR!.. HÜKÜMLER DE PEYGAMBER DE ALLAH’A ORTAKTIR!.."

Bazı alimler, şeyhler, gavslar da katılıyor ve;

"BİZİ DE UNUTMAYIN, BİZLERİN HÜKÜMLERİ DE VAR!.." diyorlar..  

Sahi bu dinin sahibi kim?

Sorular, sorular, sorular..

Müslümanları bu konuda düşündüren, karar vermede ne yapacağını bilmez duruma düşüren bu husus, aslında çok karmaşık olmamasına rağmen karmaşık hale getiren yine insan faktörü!

Allah Resulü kendisine İslam tebliğ edilmeden önce Şûrâ Suresi’nin 52. Ayetinde “Bu vahiy sana gelmezden önce Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin.” diyen Kuran'ın kendisidir. O zaman, şu anlaşılıyor ki, Nebi dinini Kuran ile öğrendi. Devamında, müşrikler tarafından kendisine sorulan onlarca soruya Kuran’ın cevap vermesini bekledi! Kuran O’na, bir defa da, "sana sorulan sorularda Rab’bini bekleme, cevabı sen ver" demedi..

Kendisine sorulan sorulardan örnek vermemiz gerekirse; İnfak edilecek şeylerle ilgili Bakara 214 ve 219, haram ayda savaş yapılmaması ile ilgili Bakara 217, içki ve kumar yasağı yine Bakara 219'da, kadınların hayz haliyle ilgili Bakara 222'de, helal yiyecekler Maide 4'de, bunların dışında onlarca sorunun cevabını Kuran verir.

Yaratıcının hükümleri bunlarla bitmez! İnsanoğlunun mükellef olduğu dünyevi ve uhrevi ne kadar husus varsa onları yine kitabında belirtir. Nebi’ye hükümler konusunda kendi önüne geçmemesi (6:50; 10:15; 46:9).ayetleri ile emredilmiştir.

Yüce yaratıcı akıl ve vicdan verdiği kullarını iki cendere arasına bırakıp, her adımda ne yapıp edeceğine müdahale etmez. Karışmadığı bilinçli sustuğu binlerce alan vardır. Bunların detayına girmez. Sadece ilkeleri belirler, norm koyar! Mesela dört tane haram sayarken bunun yanında “Temiz olan şeyler helal, necis olan şeyler haramdır” der.. Bunların ölçüsünü de insanın aklına bırakır.

Onüç asır önceki bilgi ölçeğinde temiz zannedilenlerin bugün zararlı ve pis olduğu bilgi ile tespit edilmekte.

Yine Rabb, "Temiz olun" diye bir ilke koyar. Güncel temizlik anlayışında sorgulayan sevgili Nebimiz, o güne kadar diş temizliği nedir bilmeyen insanlığa diş temizliğini, taş ile taharet yapanlara su ile temizliği öğretir. Birçok alanda insanlığın önünü açmıştır. Dolayısı ile Allah Resulü dinin esaslarını belirleyen değil, vahyi düşüne düşüne okuyan, kendisine verilen hikmet ile çıkarımlarını insanlara tebliğ eden, sorumluluk bilinci ile kendi de uygulayarak örneklik sergileyendir.

Eğer Allah’ın Nebisi, dinde şari yani "hüküm koyucu" olsa idi, vahyin geldiği güne kadar cahiliye arabı ile birlikte müminlerin de bir çoğunu işlediği evrensel aklın kötü gördüğü onlarca kötülüğün önüne bir an önce hükümler koyar, o konularda vahyin gelmesini beklemezdi. Mesela; Öldürme, hırsızlık, gasb, yetim hakkı, içki, kumar, kız çocuğunu diri diri gömmek, faiz, domuz eti, leş, zina, metres edinmek, put edinilen şeylere kurban kesmek, falcılık, büyücülük…gibi daha bir sürü şeyleri kendisi yapmamıştır, ancak dini hüküm olarak yasaklanmasında vahiy beklenmiştir.

Vahiy gelmeden önce bu çirkinliklerin yanlış olduğunu Nebinin bilmediğini düşünmek son derece saçmadır. Ancak, o güzide insan Rab’binin önüne geçmemiş dini yalnız Allah’a has kılmıştır.

Diyorlar ki, abdest ayeti medenidir. O güne kadar Nebi namazını abdestsiz mi kılıyordu? Cuma ayeti de Cuma toplantısı yapılmaya başlandıktan sonra gelmiştir. Demek ki Nebi de hüküm koyar!

Aslında çok doğru bir tespit, ancak varmak istenilen sonuç yanlış.

Şöyle ki;

Abdest Mekke toplumunda da ibadet öncesi Allaha saygı acısından arınma olarak biliniyordu zaten. Vahiy gelmeden de Nebimizin arınma anlamında o günkü bilinen şekli ile uygulaması vardır elbet. Abdest ayetine dikkat edecek olursak namaz için zorunlu hale getirilmiş, bilinen abdestte ayaklar bol su ile yıkanırken mesh ile kolaylaştırmıştır..

Dinin suskun kaldığı konularda her insan gibi sorumlu bir insan olarak Nebi'nin elbette tecrübe ederek ya da etmeden o günkü bilgi ölçeğinde verdiği kararları, içtihatları vardır. Olmalıdır da. O bir devlet başkanı, aile babası, sosyal hayatın içinde her konunun danışıldığı bir lider.. Kendisine sorulan ya da sorulmayan konularda, toplumun ihtiyaçlarına yönelik elbette hem konuştu, hem uyguladı, hem tavsiyelerde bulunup hem de emretti.

Devlet olmayı gerektiren danışma, karar alma, ihtiyaç sahiplerini öğrenme ve ulaşmanın bir aracı olarak düşünülen cuma toplantıları ihtiyaçtan doğmuştur. O toplantılarda o günkü öğle namazı ifa edilmiştir.

Yüce kitabımız dikkatli incelendiğinde, önceki kitapların tasdik ettiğini, toplumda yaşanılan doğru ilkelere onay, eksik olan doğruları tamamlama, yanlışları da kökten reddettiğini görürüz.

Bu bağlamda faydalı bir karar olan Nebimizin Cuma toplantısı sonraki süreçte ayet ile tasdik edilmiştir.

Bu sonuçtan Nebinin hüküm koyduğu anlamı çıkmaz. Nebinin uyguladığı bazı şeylerin yaratıcı tarafından dinin emri haline getirildiği anlaşılır.

Nebinin her söylediğini hüküm yerine koyanlara sormak gerek!

Nebimizin yanlış olduğuna inandığı sonradan vazgeçtiği içtihatlarına ne diyeceksiniz?

Mesela Hurma aşılamayı yasaklayıp iyi sonuç vermediğini görünce serbest bırakması, hamile annelerin emzirmesini yasaklayıp, bunun anne karnındaki çocuklara bir zarar vermediğini öğrendiğinde yasağı kaldırması, Bedir savasında ordunun konumu için karar kıldığı yerden, bir sahabenin teklifi üzere vazgeçip ona uyması, gibi…

Bir de verdiği kararın yanlışlığı neticesinde vahiyle uyarılarak yanlıştan vaz geçtiği hususlarda vardır. Mesela, kendisine bir dava geliyor, o haksız tarafın Müslüman oluşuna aldanıp hatalı karar veriyor! Hemen ardından inen ayet, onu sert bir şekilde uyarması: “Sakın hainlerden yana olma!” (4:105)

Yine, O helal bir şeyi kendisine haram ettiğinden dolayı, "helal olan şeyi nasıl haram edersin" denilerek Rabbinden azar işitiyordu (66:1). Bütün bu örnekler tabii ki bunlarla sınırlı değildir.

Yukardaki hususları destekleyen onlarca hatta yüzlerce ayet olmasına rağmen, bu ayetlere tezat teşkil eden, hatta yalanlayan rivayetleri doğru kabul etmek, okuduğu ve iman ettiği Kuran’ı anlamamak, mesajlarını bilmemekten başka bir şey değildir.

İddia sahiplerine sormak gerek! Sizin kitabınız Kuran‘mı, yoksa Nebinin ölümü üzerinden 2 asır sonra "şu şundan duymuş, o bundan duymuş" şeklinde dilden dile dolaşarak gelen, zan ifade eden rivayetler mi?

İslam bir hayat dini olduğuna göre, her zamanın farklı sorunları ve soruları olacaktır. Bu soruların cevabını da din adamları değil iman sahibi ve o alanda derinleşmiş uzmanlaşmış ilim adamları verecektir.

Anladığım ve kanaatim budur. En doğruyu söyleyen sadece Rabbimizdir.

Dostlara selam..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Tatar solmaz 1 yıl önce

Allah razı olsun

Avatar
Ahmet Şahin 1 yıl önce

Teşekkürler sayın yazar.

Avatar
Esma ve Ayhan - Aachen 1 yıl önce

sizi ilgiyle izliyoruz. sağolun,varolun.

Avatar
T.Z.A. 1 yıl önce

Resul, Nebi, Peygamber lafızlarını yazarken bir defa olsun salat-selam getirmiş olsaydınız kaleminizin mürekkebi mi, kağıdınız mı tükenecekti?