Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş ve FETÖ‘nün rolü.
Refah-Yol hükûmetinin güvenoyu çalışmalarına destek olmam için merhum Necmeddin Erbakan benden bazı görüşmeler ve çalışmalar yapmamı istedi.
Ancak bu konuyu anlatmadan önce çok önemli tarihî bir gerçeği sizlerle paylaşmak isterim:
1995 yılında Refah Partisi yüzde 22 oy alarak birinci parti olmuştu.
Hükûmet kurma çalışmalarına merhum Erbakan, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz ile başladı. Ancak Yılmaz hükümet kurmaya yanaşmadığı gibi hocayı geldiği gibi hemen gitmesi için makamında ayakta ve oturmadan karşılıyordu. Hoca durumu fark ediyor Yılmaz Hoca’yı “kovar gibi” hemen ayrılması için gayret gösteriyordu. Merhum Hoca koltuğa oturuyor ve “Mesut Bey kahvemizi söyle bakalım” diyor
Mesut Yılmaz mecburen kahveyi söylemiş oluyor.
Hoca içerde bulunduğu yaklaşık 45 dakikayı Yılmaz‘a nasihat ile geçiriyor ve oradan ayrılıyor.
Daha sonra Tansu Çiller ile görüşülüyor ve görüşmelerin sürdürülmesini içinde sayın İsmail Kahraman‘ın da bulunduğu heyet yürütüyordu.
Ancak Çiller de büyük baskı altında olduğu için hükûmeti kurmak istemesine rağmen parti içinde Süleyman Demirel’in tesiri altında oldukları ifade edilen vekiller tarafından problem çıkarılıyor Hoca, heyeti DYP’ye gönderiyor; gönderirken diyor ki “Bu hükûmette RP’nin bulunma zorunluluğu var. Eğer RP hükûmette bulunmazsa Türkiye ile Suriye’yi savaştıracaklar, Müslüman kanı akacak. Onun için gerekirse DYP’ye Başbakanlığı verin!” diyor. Bunun üzerine heyette bazıları itiraz ediyorlar ve Hocam bunu teklif edemeyiz onurumuza yadiremeyiz. Böyle bir teklifte bulunamayız denilince bu defa Hoca “O halde gerekirse bütün bakanlıkları verin!” diyor. Heyet bu şartlarda Doğru yol Partisi (DYP)’nin kapısını çalıyor ve çok ilginç bir şekilde DYP yetkilileri "Millî Eğitim Bakanlığı, Savunma Bakanlığı" falan deyince RP heyeti teklifi derhal kabul ediyor ve “Kahvelerimizi söyleyin!” diyorlar iş tatlıya bağlanıyor.
Şimdi düşünebiliyor musunuz ? ABD Büyükelçisi Morton Abramowitz tarafından ileri sürülen, “1990 sonrası Suriye–Türkiye arasında savaş çıkacak!.." öngürü / projesini merhum Hoca nasıl bertaraf etmiş.
Ve bugünlere gelinmiş.
Hatırlayınız, Türkiye o tarihte Suriye sınırına asker yığmış savaş için emir bekler hâlde idi.
Bir başka hatıra ise REFAH-YOL Hükûmeti yıkılmasını takip eden Ramazan ayında AVRASYA BİR /ASAM Vakfı'nda iftar yemeğine davet edilmiştim.
O sıralarda AVRASYA BİR Vakfı'nın Başkanlığını daha sonraki MHP koalisyon hükûmetinde Ulaştırma Bakanlığı yapan Prof. Dr. Enis Öksüz yapmaktaydı.
İftar yemeğine katılım bir hayli yüksek olmuştu.
İftar yemeğine uzun boylu orada bulunanların çoğuna göre daha yaşlı olan bir zat vardı ve hemen herkes o şahsın konuşmalarını hürmet ve saygıyla dinliyorlardı. Ben şahsı tanımıyordum.
O şahıs başladı konuşmaya ve burada konuşmasının bir bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum:
Bu şahıs, “Devlet siyasî partilerin oy oranlarını tespit için ülkemizde on altı yerleşim biriminde kamuoyu yoklaması yapar ve seçim sonuçlarında çok yakın sonuç çıkar. Bu merkezlerden birisi olan Ankara Kızılcahamam’da büyükçe bir köye de ben gittim orada üç gün kaldım. Halk Refah-Yol hükûmetinden çok memnundu ve ikna içinde çok konuşmama rağmen ikna çabalarım netice vermedi. Hâlbuki köylü daha önce çoğunluk olarak ANAP'a destek veriyorlardı. Anket yaptım. Refah Partisi'nin oyu yüzde kırkın üzerinde görünüyordu. Diğer on beş bölgeden gelen rakamlara göre Refah Partisinin oy oranı yüzde 42 ile yüzde 46 civarında çıkıyordu; eğer hükûmeti şimdi yıkmazsak Erbakan’ı bir daha ülke yönetiminden indiremeyeceğimizi gördük onun için hükûmeti yıktık.” deyince orada bulunanlar arasında beni tanıyanlar bana baktılar.
Söz ağızdan bir defa çıkmıştı. Kemal Cabioğlu Bey hemen söze karıştı beni takdim etti. Ben “Beyefendi konuşmasını bitirsin, gerekli cevabı vereceğim” dedim. Bunun üzerine orada bulunanlar, benim şahsı tanımadığımı anlamış oldular ve şahsı bana tanıttılar. “1960 İhtilalinde Alparslan Türkeş ile birlikte hareket eden subaylardan Muzaffer Özdağ abimiz, büyüğümüzdür.” dediler. Muzaffer Bey bu açıklamaları “devlet”in tercihi olarak ifade ediyordu, yaptığı gafı açıklamak istedikçe işi daha da sarpa sardırdı. Subay olarak görevde iken kendisinin de namazlarını GİZLİ olarak kıldığını ifade etti ve Hz Ali ile ilgili sözler sarf etti. Ben sözlerini bitirmesini beklediğim sırada hemen yanımda oturan oldukça modern giyimli bir bayan Muzaffer Beye “Hz Ali ile ilgili böyle konuşamazsınız.” dedi. Bayan MHP Küçükçekmece yönetim kurulu üyesi imiş.
Daha sonra çekinmeden tepkisini söylediği için kendisini tebrik ettim ve ilave ettim: “Burada bu kadar Bey var, işe siz müdahale ettiniz.”
Söz bana geçti. “Beyefendi namaz gizli kılınacak bir ibadet değildir üstelik açıktan kılmalıydınız ve sizi gören namaz kılan erat da sizden cesaret alarak namazlarını kılarlardı ve bunun gösterişle hiçbir alakası da ayrıca yoktur. Erbakan hükûmetinin yıkılması gayretinize gelince nasıl böyle bir şey yapabilirsiniz.”
"Lider Ülke Türkiye diyen, kendi topumuzu tankımızı silahınızı kendimiz yapmalıyız ve bunun için daha önceki hükûmetler de kuruluşlar kuran Erbakan, emperyalistlere karşı savaş açan Erbakan, denk bütçe yapan Erbakan, dış borç almadan efsane hizmetler yapan, havuz sistemini kurarak soygun hortumlarını kesen Erbakan, sizler Erbakan’dan ne istiyorsunuz" diye sözlerimi sürdürdüm.
Anladığım kadarıyla vatanperver olan Muzaffer Bey ve Muzaffer Bey gibi pek çok vatanperve,r devlette etkin pek çok şahsiyet üzerinde algı işe yaramış Erbakan'a karşı olumsuz kanaat oluşmuştur.
Algı operasyonlarına fırsat vermemeliyiz.
Refah Partisi kapatıldığında Muzaffer Bey’in açıklamalarına göre oy oranı yüzde 42 ila 46 oranına yükselmiş, parti kapatılıp Fazilet Partisinin kurulması ve Fazilet Partisinin de kapatılmasından sonra AKP girdiği ilk seçimlerde yüzde 34 civarında oy alarak iktidara gelmiştir.
Vesselam.
Devamı edecek…