11 Eylül 2001 sadece Amerika Birleşik Devletleri için değil, tüm dünya için yeni bir düzenin, küreselleşmenin yanında, yeni bir ülkelerarası savaş perdesini açacaktı.

Dünyanın geleceğini değiştiren 11 Eylül günü, Ortadoğu halkı için de önemlidir. ABD dâhil tüm Batı devletlerinde bir ‘‘İslamofobi’’ yaratacaktı. İslam karşıtı hareketler giderek artacak ve İslam dini rencide edilecekti. İnsanların gözünde Müslüman olan herkes bir teröristtir görüntüsü ABD veya Avrupa medyası tarafından gösterilecekti. 11 Eylül 2001 günü El-Kaide mensubu teröristlerin kaçırdıkları 4 adet yolcu uçağı ile New York’ta Dünya Ticaret Merkezi olarak bilinen 110 katlı İkiz Kuleler’e iki uçakla saldırı yapıldı ve kuzey ve güney kulelerine çarptı ve 110 katlı İkiz Kuleler 2 saat içinde yerle bir oldu.

Aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı’na bağlı olan Karargâh gibi faaliyet gösteren Pentagon binasının batı cephe kısmına kaçırılan 3. uçakla terör saldırısı gerçekleştirildi.

Kaçırılan 4. Uçak Washington’u hedef almaktaydı ancak yolcuların teröristlere müdahalesi ile Pennsylvania eyaleti yakınına düştü. Yapılan saldırılar sonucunda 2 bin 966 insan hayatını kaybetti.

Bu olay tarihin tozlu sayfalarına kara harflerle yazıldı. Olay sonrasında FBI (Federal Soruşturma Bürosu) bu terör saldırıların araştırmasına başladı. Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) 16 Eylül 2001 tarihinde verdiği resmi açıklamada Pentagon’a yapılan saldırıda 125 insanın Pentagon binasındaki çalışanlardan 53’ü uçak yolcusu, 6’sı uçağın mürettebat heyetinden, 5’i ise terörist olmak üzere 189 insan hayatını kaybetmiştir.

Yapılan 4 saldırı sonucunda 3000 insanın hayatını kaybettiği açıklaması yapıldı (FBI, 2018a). 11 Eylül saldırısının hemen ardından Amerika Birleşik Devletleri uluslararası sistemde büyük bir aktör olduğunu bilerek diğer devletleri terörle mücadele doktrini kabullendirmeye sevk etti. Günümüzde ‘‘Proxy’’ denen vekâlet savaşları başlatıldı. Halen 7 yıldır bitmeyen Suriye iç savaşı ve Lübnan, Irak, Mısır ve Afganistan iç savaşı gerekse de bu devletlerin terörle mücadeleleri diğer devletleri de rahatsız etmektedir. Terörle mücadele ve NATO’un kırmızı kuşağı yeşil kuşak olup Ortadoğu’nun haritası kaderi ve bu bölgelerde bitmeyen terör başlatıldı.

11 Eylül saldırısının üzerinde 2 yıl geçmişti ki 2003 yılında İspanya terör saldırısına uğradı. 2005 yılında İngiltere’nin de aynı kaderi yaşayarak terör saldırısına maruz kalması ile Amerika Birleşik Devletleri’nin ve Avrupa devletlerinin esas hedef noktası Ortadoğu ve bu topraklar üzerinde varlığını sürdüren terör örgütleri olmuştur (Sancaktar ve diğerleri, 2016, s. 130-366). Fakat 11 Eylül saldırısı üzerinden 17 yıl geçse de terör ve terör örgütlerinin önü kesilmemiştir. Bazı devletler ekonomik, askeri ve teknolojik yardımları sayesinde ayakta kalmayı başarmışlardır. Örneğin 2017 yılı ikinci yarısında ABD terör örgütü olan DAEŞ ile mücadele için PYD-YPG terör örgütüne hem teknolojik, hem askeri, hem de maddi olarak destek vermiştir. Genelde süper güçlerin en büyük yanlışı bir terör örgütünü diğer bir terör örgütüne destek vererek yok etme çabasıdır. Soğuk Savaş SSCB yok olmasından sonraki zamanda terör olayları şiddetli derecede arttı ve iki kutuplu bir dünya düzeni haline geldi. Bu durum güvenlik kavramının öne çıkmasına neden oldu. Terörizmle mücadelede gereken en önemli husus ise uluslararası sistemde güç dengeleri doğru kurmak ve yönetmektir (Başbuğ, 2016, s. 65-166).

16 yıl sonra 31 Mart 2017 tarihinde FBI “11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı Karargâhı Pentagona yapılan saldırının resimlerini” medyayla paylaştı (The Guardian, 2018). 2001 yılında ise terör saldırısının hemen ardından dönemin ABD Başkanı G. BUSH tarafından 9/11 komisyonu kuruldu. Komisyon kurulu ilk raporunu 2004 yılının Haziran ayı içinde kamuoyuna sundu. Raporu değerlendiren dönemin ABD Başkanı G. BUSH tarafından 4 maddeden oluşan kanun kabul edilmesini gerekli buldu. Bunlar: ABD başkanına bağlı olan bir istihbarat teşkilatı gibi ODNI – ‘‘Office of the Director of National İntelligence’’ Ulusal İstihbarat Ofisinin kurulmasını ve diğer ülke içindeki istihbarat teşkilatlarını kendi idare etmesiydi. Kanunun diğer bir maddesi ise NCTC – ‘‘National Counterterrorism Center’’ Türkçe karşılığı Uluslararası Terörizmle Mücadele Merkezinin kurulması ve ODNI-e ‘‘Ulusal İstihbarat Ofisine’’ bağlı bir birim olmasıydı.

Sonuç olarak NCTC – ‘‘National Counterterrorism Center’’ istihbarat ve bütçe meselelerinde DNI – ‘‘Director National İntelligence’’ Türkçesi Ulusal İstihbarat Direktörlüğüne bağlıdır fakat terörizmle mücadele ilgili sorun ve operasyon yetkilerinde ise Amerika Birleşik Devletleri başkanı bağlıdır ve hesap sorma yetkisi ABD başkanına aittir (Yılmaz, 2013, s. 22).

2001 yılı 11Eylül saldırısından sonra ABD tarafından düzenlenen 911 raporunda ilgi çeken bir kısım vardı ve bu kısımda kısaca şöyle bahsediliyordu: “2001 yılı 11 Eylül saldırısına kadar Amerika Birleşik Devletleri güvenli bir devlet olmuştur (Bal, 2006, s. 79-90)..”

Değişen ve gelişen modern teknoloji vasıtasıyla devletler bir birini tehdit etmektedirler. 11 Eylül saldırısı başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere tüm devletlerin terörle mücadelede birlik olması gerektiğini ve bu olaydan kendilerine de bir ders götürmeleri gerektiğini bilmelidirler. Bu terör saldırısında hedef kitle masum sivil insanların olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu saldırı uluslararası sistemdeki devletlerarasında küresel bir terör olarak algılandı ve terörle mücadelede ilk adımın temelleri atıldı.

11 Eylül saldırısı adeta terörle mücadelenin bir başlangıç noktası; genel itibariyle de ABD’nin ister ekonomik olarak krize isterse de askeri istihbarat olarak krize girmesine sebep oldu.

O dönem halkın devlete olan güveni yok diyeceğimiz bir seviyeye inmiş neredeyse devletle halk arasında bir uçurum oluşmuştu. Genel itibariyle her bir devlet terörü kendine kendi halkına bir tehdit olarak görmelidir. 2001 yılı saldırısından sonra güvenlik kavramının hayatımıza girmesiyle terörle mücadele yolunda yeni yasalar kabul edildi. 11 Eylül saldırısından sonra ABD’nin hükümetinin kabul ettiği ‘‘Patriot Act’’ yasası Avrupa devletlerinde de güvenlik kavramının ön plana alınmasında bir yol olmuştur. ‘‘Patriot Act’’ yasasının içeriği kısaca böyledir: Terör olaylarında ilişkisi olan veya terörle bağlantılı şahıslarla bir yakınlığı olan şahıslar dinlenilmesine, mahkeme kararı olmadan evlerinin aranmasına ve takip edilmesine izin verilmeli, kara para aklama faaliyetleri ile uğraşan şahısların yakalanmasında istihbaratın yardımından en üst seviyede yararlanılmalıydı.

Bu kanun normalde terör ve terör faaliyetleri olan şahıslar için kabul edilse de kanun tasarısının içinde kara para aklama ve mahkeme izni olmadan insanların şahsi hayatına müdahale edilmesiydi. Bu kanun ikiz kule saldırısının üzerinden 45 gün sonra kabul edildi.

Amerika Birleşik Devletlerinde istihbarat teşkilatları denilince ilk aklımıza gelen esas itibariyle FBI ve ardından CIA gelmektedir. 2001 yılı 11 Eylül saldırısının ardından dönemin ABD başkanı George Bush tarafından FBI ve CIA dâhil olmak üzere çoğu istihbarat teşkilatlarının yapılanma şekilleri değişikliğe uğradı ve yeni istihbarat teşkilatları oluşturuldu. Yeniden yapılanma kapsamında Ulusal İstihbarat Direktörlüğü (DNI) ve Anavatan Güvenlik Bakanlığı da dâhil edilerek yeniden yapılandırıldı. Bu yeniden yapılanma sonucunda DNI (Director of National İntelligence), ve DCI (Director of Central İntelligence) ABD’de var olan diğer 16 istihbarat teşkilatının yöneticisi tayin edildi fakat bu gerçeği yansıtmadı. Bu 16 istihbarat teşkilatı genel olarak karar verme yetkilerini ve operasyon yapma yetkilerinin kaybetmediler. Kendi güçlerini aynı şekilde sürdürdüler. ABD’de istihbarat teşkilatları olarak yaptıkları iç ve dış operasyonlarıyla en önde gelen istihbarat teşkilatları FBI ve CIA olarak bilinmektedir. Dönemin ABD başkanı GEORGE Bush 7 yıllık yönetiminde ABD istihbaratı fiyaskoyla sonuçlandığını söyleye biliriz. ABD istihbaratı yeni reformlara gitti ve bu değişikliklerde tartışmalara neden oldu. Bu tartışmaların ana nedeni ABD’deki Kongre’nin özel güvenlik şirketlerine aşırı derece para hibe etmesi ve bu şirketleri bilinmeyen nedenler için beslemesiydi. O dönem ABD istihbaratında kurumlar arası bilgi alış verişi olmadığı için özel güvenlik şirketlerine ihtiyaç vardı ve gizli operasyonlar bu gibi şirketler tarafından yapılmaktaydı. Diğer bir önemli konuysa insansız hava araçları olarak bildiğimiz İHA’nın üretimi ve bunlara üretime ayrılan bütçenin aşırı derecede olduğuydu. O dönem genel olarak istihbarat bütçesini Savunma Bakanlığı yönetmekteydi. Yeni reformlar yapılsa da pek uzun süre geçerliği olmadı. Bugünde halen bir yazı tabelası Merkezi istihbarat teşkilatı olan CIA’nın ‘‘Terörle Mücadele kurumunun’’ girişinde mevcuttur ve ilgi çekmektedir. Tabelada şu sözleri yazmaktadır:

‘‘To Day 12 September 2001’’

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.