Ülkemizin her yeri ayrı bir değerde ve güzellikte. Cennet gibi bir ülkeye sahibiz. Ama bir cenneti cehenneme çevirme işini ihaleye çıkarsak, dünyanın tüm dev şirketleri bir araya gelse, bizim kadar başarılı olamaz.
.
Biz kendi ülkemizi mahvetmekte, tüm güzelliklerini ve değerlerini dinamitlemekte müthiş ustayız. Dünyanın tüm ülkeleri bir araya gelse, bizim kadar başarılı olamaz. Son çeyrek asırda ormanlarımıza, denizlerimize, akarsularımıza, göllerimize, tarlalarımıza çok büyük ve telafisi mümkün olmayan zararlar verdik. Vermeye de devam ediyoruz hala.. Gün geçmesin ki bir doğa faciası ve vahşeti haberi gelmesin. Her gün, ülkenin her yanından katliam, talan, doğa faciası feryat ve çığlıkları duyuyoruz. Tüm değerlerimizi tüketme, tüm güzelliklerimizi kaybetme noktasına doğru dörtnala koşuyoruz ama, kimsenin pek umurunda bile değil. Biraz siyasete malzeme yapıyoruz, üç-beş nutuk atıyoruz, sosyal medyayı şöyle bir hafiften sallar gibi yapıp duruyoruz, hepsi o. Hele incelemeden, bilgi sahibi olmadan fikir sahibiymiş gibi görünüp, ciddi projelerin üzerine yürüyerek prim yapmaya çalışmıyor muyuz, o zaman kargaları bile güldürüyoruz işte. Neyse, zamanı gelince bu konunun üzerinde ayrıca ve tekrar duracağım. Ama şimdi, Türkiye’mizin gözbebeği ve tabiat varlığımızın bir şaheserinden Göcek’ten bahsedeceğim.
.
Rahmetli Turgut Özal, 33 yıl önce Başbakanlığı döneminde Göcek’te bir tekneyle koyları dolaşırken, buraları ve benzer güzelliğe sahip yerleri mutlaka korumamız gereğinden bahsediyordu. O sohbette koruma yasalarının yetersiz olduğu ve bazı bölgelerin özel yasa ya da kararnamelerle korunması gerektiği sonucu ortaya çıkınca, Özel Çevre Koruma Kurumu modeli gündeme geldi.
Başbakan Özal, bu model üzerinde çalışma ve geliştirme görevini basın-çevre ve turizm danışmanı olarak bana verdi. Birkaç aylık çalışma sonucu hazırladığım raporun ışığında Özel Çevre Koruma Kurumunu kurarak süratle devreye soktuk. Pilot bölge olarak Göcek’i seçmiş, işe oradan başlamıştım. Sonradan kurumun genç ve yetenekli bürokratları, Göcek-Köyceğiz-Dalyan-Gökova üzerinde dikkatle çalışarak, buraların güçlü bir koruma çemberi içine alınmasını başarıyla sağladılar. Bu bölge için az kavga vermedim, hele Katrancı koyu çalışmasında silahlar çekildi, az daha postu mafyaya deldiriyordum, neyse delikanlılık işte gözüm karaydı gençliğimde.
Gidenleriniz görenleriniz bilir, Göcek gerçekten harika bir yerdir. Muhteşem koyları, adaları, yeşil bölgeleri ve mevzi ormanlarıyla eşsiz bir tablo güzelliğindedir. İç deniz olduğu ve kirlenme tehlikesi taşıdığı için, özellikle koylarda ve adalarda yapılaşma yasağı vardır. Vardır diyorum, çünkü bu yasak son yıllarda iyice delinmiş, şimdi de öğreniyorum ki çokları özelleştirmeye açılmıştır.
Göcek’i korumaya aldığımız ilk yıllarda, kent sahilinde birkaç restoran, bar ve pansiyonlar vardı. Yerleşim ve yeni evlerin yapımı dağlara kaydırılmış, sahilde mükemmel bir yürüyüş bandı ve oturma alanları ile küçük turistik işletmelere imkan tanınmıştı. Bazı koylardaki yerel restoranlara sınırlı ve kontrollü izin verilmişti. Planlar buna göre yapılmış, izinler buna göre düzenlenmişti.
İlk 7-8 yıl koruma başarıyla sürdürülmüş, sonradan siyasi değişikliklerle yasaklar delinmeye başlanmış, birkaç yıl içinde de o güzelim Göcek tanınamaz hale getirilmiştir. Ama buna rağmen koylar ve adalar, fazla zarar görmeden ve önlemler fazla delinmeden yakın bir tarihe kadar kısmen korunabilmiştir. Gerçi yeni marinalar, siyasi baskılarla yapılan oteller, denizi kanallarla içeri çekip kenarına yapılan villalarla Göcek, o muhteşem güzelliğini ve bakir yapısını iyice kaybetmiş, plansız-programsız ve de sağlıksız büyüyen bir kent görüntüsü kazanmıştır. Denizi de, marina ve tekne fazlalığı ve trafik yoğunluğu nedeniyle iyice kirlenmiş, koruma anlayışı berhava olduğu gibi Göcek, tam bir rant bölgesi haline dönüştürülmüştür.
Son ziyaretimde Göcek’i enine boyuna ama büyük bir üzüntüyle inceledim. Tüm emeklerimiz, gayretlerimiz boşuna gitmiş, Özel Çevre Koruma Kurumu’nun rüzgârı değil, adı bile kalmamıştı ortalıkta. Fethiye’ye giden devlet anayolunun kenarındaki ormanlar bile talan edilmiş, her yere siteler kondurulmuş, yeşil alanlar büyük bir başarıyla betona çevrilmişti. Tam bir sahipsizlik, tam bir karambol hakimdi ortalığa. Bir sürat motoruna atlayarak koyları ve adaları dolaştım. Oralara da rant rüzgarı bir miktar esmiş ama hızı meltem yumuşaklığında olduğu için, koylara fazla zarar vermemiş. Şimdi öğreniyorum ki Göcek’te son kaleler de yıkılıyor ve buraları da yapılaşmaya açılıyormuş. İnanmak istemedim ama, ne yazık ki doğruymuş duyduklarım. Hatta Boynuzbükü, Osmanağa, Günlük ve İnceburun’un ihalesi yapılmış bile. Killebükü, Kille koyu, Bedri Rahmi Koyu, Sıralıbük ile Sarsala koyu, Hamam koyu, Binlik koyu, ve Martı koyu ise 24 Mart’ta ihaleye çıkıyor. Bu ne demek biliyor musunuz, Göcek’in idam fermanı yazıldı, tüm değerinin ve güzelliğinin üzerine kapkara bir şal örtüldü demek… Buralara kim bilir neler yapılacak, herhalde oteller, moteller, restoranlarla dolduracaklar koyları. Giderek bozulan bakirliğini ve giderek daralan tüm güzelliklerini, bu sefer tam manasıyla bitirecekler. Oysa koyların birkaçında öyle güzel ve yerel balık restoranları vardı ki, Yörük ailelerin işlettiği bu restoranlarda yöresel yemekler yenir, iptidai odun fırınlarında pişen balık ve deniz ürünlerinin, köy ekmeklerinin tadı damaklarda kalırdı. Allah rahmet eylesin Kapıdağ yarımadasına açılan Göbün koyundaki Kayaköy’lü dalgıç Tahir’in Kapıkoy restoranı unutulur mu hiç?..
.
Bu üç-beş restoranı işleten Yörük çocukları Göcek koylarının, dağ ve tepelerinin fahri ve gönüllü bekçileriydi de… 20’ye yakın koy ve bük ile irili ufaklı adacıkların korunmasındaki hizmet ve emekleri inkâr edilemez. Hepsi fahri turizm elçileri gibi çalıştılar, ter döktüler yıllarca. Şimdi buralara büyük sermaye girecek, beton yeşilin ve doğanın sırtını ister istemez yere yapıştıracak. Bir sürü marina, irili ufaklı binlerce tekne denizin temizliğini ve değerini tehlikeye düşürmüştü, şimdi bir sürü yeni işletme de koy ve büklerin canına okuyacak. Yazık, hem de çok yazık. Geçmişte denizi koruyabilmek için, teknelerin sayısını bile sınırlamayı düşünmüştük. Günümüzde demir atacak yer bulmakta bile zorluk çekiliyor.
İnsanlığı sevgiyle kucaklayan ve devamlı bağrına basan Göcek’i, doğayı tahrip ederek beslenen vahşi ranta teslim ediyoruz. Ve ne yazık ki elimiz kolumuz bağlı seyrediyoruz bu acıklı tabloyu.
Geçmiş olsun Göcek, zararın neresinden dönülse kardır umudunu bile taşıyamıyoruz artık.