Çevre Bakanlığı ne işe yarıyor Allahaşkına. Çevreyi korusun diye kurduğumuz Bakanlık, Şehircilik Bakanlığı tabelası altında can çekişiyor. O kadarla kalsa iyi, bitkisel hayatını sürdürmeye çalışırken, çevreye de inanılmaz zararlar veriyor.
Oysa biz bu bakanlığı kurarken geceli gündüzlü çalışmış ve dönemin merhum Başbakan’ı Özal’ın tüm gayretlerine rağmen hayli zorlanmıştık. Çünkü o dönemde Bir Başbakan’ın "ben yaptım oldu" demesiyle hiçbirşey günümüzdeki gibi kolay olamıyor ve mutlaka Devlet Planlama Teşkilatı'nın onayı gerekiyordu. Türkiye’nin geleceğini uzun yıllar çok iyi planlayan bu teşkilatımız, ince eleyip sık dokuyarak böyle bir bakanlığın faydasını uygun görmüş ve kuruluşuna gerekli izni vermişti.
Gerek Çevre Bakanlığı ve gerekse Özel Çevre Koruma Kurumu, hayli eksiklerine rağmen Türkiye’nin yararına büyük işler yapmış ve önemli koruma karar ve prensiplerinin altına imzalarını atmıştır. Ancak iyi giden işleri bozmakta çok mahir olduğumuz için, önce Çevre Bakanlığı'nı kuşa çevirdik, sonra da Özel Çevre Koruma Kurumu'nu mahvettik. Tabela Bakanlığı haline getirdiğimiz çevreyi bir ara Tarım-Orman Bakanlığı'na, yıllar sonra da Şehircilik Bakanlığı'na bağladık. Öyle olunca birkaç yıl Ziraat Mühendisleri, birkaç yıl da inşaat mühendisleri sorumlu oldular çevreden. Oysa çevre, ayrı ve özel bir bilgi, donanım ve deneyim isteyen bir sahaydı. Özal döneminde iyi-kötü yetişen uzmanlar, arkadan gelen iktidarlarca sağa sola dağıtıldı, bilgi ve deneyimleri yok edildi. Bu yüzden çevre işleri, yıllardır ehliyetsiz ve liyakatsiz amatörlerin elinde oradan oraya savrulup duruyor.
Şehircilik ve güya Çevre Bakanlığı bugün, Ankara’da masa başında aldığı kararlarla Türkiye’nin doğasını mahvediyor. Yeşil örtüsünü delik deşik ediyor, önüne gelen yere imar izni veriyor, bu konudaki mahkeme kararlarını bile hiçe sayıyor. Vahşi rant yatırımcıları, gözlerine kestirdikleri yerlerin iznini Belediyelerden alamayınca, doğru Şehircilik Bakanlığına gidiyor ve gerekli belgeleri kolayca alıp ceplerine koyarak, hepimizin gözü önünde yasalara aykırı yatırımlarını sürdürüyorlar. Çed raporu filan hikaye.. İktidarı destekliyorsanız eğer Çed raporuna gerek yok, desteklemiyorsanız mahkeme kararı bile geçersiz. Böyle şey olur mu, yıllardır oluyor işte.
Bunun çarpıcı örneklerine her yerde rastlamak mümkün. 81 ilde 22 bölge, doğal sit değişiklikleriyle sürekli tehdit altında. Yıllardır gözümüz gibi koruduğumuz doğal değerlerimiz ve muhteşem güzelliklerimiz, hovardaca eşe dosta tahsis ediliyor. Ormanı madenciler için traş edilen, meraları yok edilen, suları hidroelektrik santralleri için cılızlaşan köylüler, çiftçiler ayakta. Topraklarını, sularını, ormanlarını, köylerini jandarma engeline rağmen korumaya çalışıyorlar. Bakın televizyonlara, köylünün feryadından geçilmiyor.
Bu feryatlara, bu imdat çığlıklarına, bu ülkenin her yerindeki sürekli tepkilere kulak asan yok. Şehircilik ve Çevre Bakanının sesi bile çıkmıyor, ortada görünmüyor, çiftçisine ve köylüsüne yardım etmiyor. Yürekleri yakan, vicdanları sızlatan son çığlık Kırklareli’nden geldi. Doğa harikası Istranca ormanlarında 144 bin ağaç, taşocağı kapasitesinin artışı için kesilecek. Kimsenin umurunda değil. Bakanlığın o kadar umurunda değil ki kendisinin yapması gereken doğal sit alan değişiklikleri raporu işini bile, bir gayrimenkul şirketine yaptırmış. Sayıştay, bir özel şirketin Türkiye çapında yaptığı 22 adet değişiklik raporunu usulsüz bulmuş. Bulmuş da ne olmuş, uluslararası sözleşmelerle de çelişen bu kararlar halen geçerli…
Öyle uzaklara gitmeye gerek yok. Çevre tahribatının en çarpıcı örneğini, dünyadaki tüm turizm ülkelerini kıskandıracak doğal zenginliklere sahip Muğla’dan verelim. Bu harika ilimizin yüzde 59’u maden sahası haline getirildi. Dünya cenneti Gökova, Hisarönü Körfezi, Datça yarımadasının çevresi, koruma kararları kaldırılarak ya da düşürülerek imara açılmak isteniyor. Çoğu yerde tahsisler yapıldı ama kime yapıldı, işte bu sır gibi gizli tutuluyor. Göcek-Ölüdeniz-Farilya ciddi şekilde tehlikede. Bodrum koyları ve Karada, Turizm Bakanı Ersoy’un Kisebükü projesi filan, doğal güzelliklerimizi ve değerlerimizi korumak için çırpınan vatanseverlerin uykularını kaçırıyor. Düşünsenize bir, Muğla’nın çok değerli alanlarından 600 bin dönümü topun ağzında şimdi.
İşin aslına bakarsanız, çevreyi önce Çevre Bakanlığından korumak lazım. Hani "gölge etme başka ihsan istemez" denilir ya, Çevre Bakanlığı da Türkiye’nin doğal değer ve güzelliklerinin üzerinde büyük bir gölge gibi duruyor.
Ankara çevreyi koruyacağına, koruma kararlarını sürekli değiştirerek ya da kaldırarak, çevreye devamlı ateş ediyor. Dur durak dinlemeyen bir zihniyetin sebebiyet verdiği bu telafi edilemez zararları nasıl önleyebiliriz acaba? İşte şimdi buna kafa yormak lazım.