Bugünlerde, TBMM'de bütçe görüşmeleri yapılmaktadır. Asgari ücretin tespiti, kamu çalışanlarının ve emeklilerin maaş artışları gibi konular gündemde olduğu için sendikaların söz hakkı aklıma geldi. Sendikacılıktan ve kurucularından olduğum sendikamı ziyaretimden söz ederek bu konuyu sizlerle paylaşmamın uygun olacağını düşündüm.
.
1988 yılında çok az sayıda devlet memuru bir araya gelerek Türkiye Kamu Çalışanları Vakfını kurarak sendikacılığın altyapısını oluşturdular. Bu sıralarda Türkiye'de, İLO'nun (Uluslararası Çalışma Örgütü), 87 sayılı sözleşme hakkı tartışılıyordu. Kabulü ile ilgili görüşmeler devam ederken, 1992 yılında Türkiye genelinde vakıf olarak kurulmuş olan kamu çalışanları teşkilatı, hizmet kollarıyla sendikalarını kurma çalışmalarını kısa sürede tamamladılar. Türk Eğitim Sen Konfederasyonu ilk kurulan sendika olarak faaliyetine başlamış oldu.
1992 yılında, Bursa'da, benim de kurucu üyelerinden olduğum ve teşkilatlanması için çalışmalarda bulunduğum Türkiye Kamu Çalışanları Vakfı ve Türk Eğitim Sendikası kurulmuş ve faaliyetlerine başlamış oldu. O yıllarda, maddi imkânsızlık ve sendikacılık anlayışının yerleşmemiş olması sebebiyle sıkıntılar yaşanıyordu.
.
Ülke ve ülkü (sendikal fikir) sahibi sevdalılar, gönüllü fedakarlıklarda bulunuyorlardı.
Sendika, kısaca, “çalışanların sosyal, ekonomik haklarını ve çıkarlarını sahiplenmek, sorunlarını çözmek, özlük haklarını korumak amacı ile kurulmuş, sosyal ve ekonomik değerler taşıyan; devlet, siyasi parti ve iktidar şekillenmesinden bağımsız olarak kurulmuş yasal teşkilatlardır” dememiz mümkündür.
Sendikacılık anlayışı, sosyal hayatımıza tam olarak yerleşmediği için amaç ve yaklaşım konularında sıkıntılar yaşanmıştır. Sendikacılık kültürü kurumsallaşmış (oturmuş) Batı ülkelerde, farklı sendikalar aynı amaçla bir araya gelerek etkili olurlarken bizde, “sen – ben çekişmesi, kadrolaşma, kıyım, sürgün, görevden almak, iktidar yanlısı olmak, üye kaydı zorlamaları, kayırmacılık, korumacılık, şikayetler, gereksiz tartışmalar ve usulsüz uygulamalar...vs gibi” pek çok sorunların yaşandığı hepimizin malumudur.
Yaşadığım bir olaydan hareketle sendikanın önemini vurgulamak istiyorum.
2009 yılında, “devamsızlıktan kalması gereken 26 lise son sınıf öğrencisinin geçirildiği” gerekçesiyle müdür olarak ben ve 2 müdür yardımcısı görevden alınmıştık. Bu, bir FETÖ operasyonuydu.
Çünkü;
1) Benim görevden alınmam konusunun görüşüldüğü Disiplin Kurulunda, Türk Eğitim Sen temsilcisinin beni savunmasını kabul etmeyerek görevden alınmam için ısrarcı olan İl Milli Eğitim Müdürü ve vali, FETÖ olayından tutuklanmışlardır.
2) Şu an Bursa'da okul müdürü olan bir arkadaşım ziyaretime geldiğinde, FETÖ'nün eğitim sorumlusunu telefonla arayarak görevden alınmamın sordu. Karşı tarafın, “Cafer hocamızı severiz, başarılı bir müdür ama bu işin böyle olması gerekiyor” diyerek kadrolaşma için kendi müdürlerini değerlendireceklerini belirtmişti.
3) 2009 yılında görevden alındım, Mahkemedeki davam uzatıldı ve 2016 yılındaki FETÖ kalkışmasından 2 yıl sonra sonuçlandı. Davamı, 9 yıl sonra tarafsız hakimler ve bağımsız mahkemeler sayesinde kazanmış oldum.
Yazacak daha çok şey var, uzatmayayım, daha önce köşemde de yazmıştım. Bu olayla ilişkilendirerek sendikanın öneminden (etkisinden ve yaptırımından) söz edeyim.
Görevden alındığım günlerde basın, köşe yazarları, siyasi partiler, sendikalar bir hayli tepki göstermişlerdi. Medyada, "Böylesi görülmedi", "Ödül yerine ceza verildi", "Okul müdürüne ÖSS sürgünü", "Takdir yerine ceza" başlıklarıyla duyuruldu.
O günlerde, Türk Eğitim Sen başkanı olan Selçuk Türkoğlu çok uğraştı. Basını ve siyasi partileri, hazırlanan dosya ile bilgilendirdi. TV'de açık oturumlarda, basın bildirilerinde anlattı.
Siyasi partiler, "Meclis'e taşıyacağız" dediler. Nitekim, benimle ilgili TBMM'ne, 2010/5258 tarih, sayılı 5 maddelik "soru önergesi" verildi. Bu soru önergesinin bir yerinde, “1 yılda 4 defa olmak üzere pek çok defa ödüllendirdiğiniz ve hatta görevden aldıktan 1 ay sonra bile ödül verdiğiniz bir öğretmeni görevden almanız çelişkili olmuyor mu? denilmişti.
Köşe yazarları, "Bu kıyıma kim dur diyecek”, “Cafer Genç'in insanlık suçu”, “Bu ceza, müdür için onur olur”, “Neler oluyor?”, “Müdüre haksız ceza”, “Usulsüzlük bazen suçtur bazense teşekkür vesilesi..." başlıklarıyla köşelerinde bu olaya yer veriyorlardı.
Sosyal medyadaki haberlere çok ilginç yorumlar yapılarak tepki gösteriliyordu. Bir kişi, "Mesele, Fetullahçı olmaması”, bir başkası da, “Cehennemde ateş çok” diyordu.
Bunları, sözü sendikaya getirmek için yazıyorum. Sendikam beni savundu, korudu, davamı takip etti, haksızlığa karşı sonuna kadar mücadele etti ama, FETÖ'ye gücü ancak bu kadar yetti.
Sendikacılığın etkisini ve yetkisini bu şekilde vurgulamamın akabinde, maaş ve ücret artışlarının görüşüleceği bu günlerde Türk Eğitim Sendikasını ziyaret ettim. Nilüfer İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü iken bu makamından ayrılarak Türk Eğitim Sen 3 Nolu Şube Başkanlığına seçilen dostum Ömer Işıkoğlu ile görüşmelerde bulundum. Yönetim kurulunun da hazır bulunduğu samimi sohbetimizde sendikacılık anlayışını değerlendirdik.
Başkan Ömer Işıkoğlu, “Mensubu olmaktan onur duyduğumuz Türk Eğitim-Sen, kutlu hak mücadelesiyle kazanımlarımız için Hakkı haykıran ve hak arayan cesur bir sendikadır. Genel Başkanımız Sayın Talip GEYLAN'ın ifadesiyle; "Mücadele azmimizle, cesaretimizle, köklü geleneğimizle ve kutsal ülkülerimizle çok büyük bir sendikayız" diyerek sözlerine başladı.
Bizim mayamızda olan adaleti, sevgiyi, samimiyeti, hoş görüyü, yardımlaşmayı ve dayanışmayı önceleyerek Türkiye sevdalılarının yuvası olan sendikamız her kademedeki eğitim çalışanlarını kucaklayacaktır. Sendikacılık anlayışımızla haksız ve hukuksuz uygulamalara, değersizleştirilmeye, sürgün ve kıyımlara karşı mücadele edeceğiz, diyerek amaçlarını belirtti.
Sorunun değil çözümün paydaşı bir sendika olarak bu salgın döneminde mesleki çalışmalarını fedakarlıkla sürdüren, uzaktan eğitimle görev yapan öğretmen arkadaşlarımızı yürekten kutluyorum. Öğretmenlerimizin itibarının korunması ve haklarının elde edilmesi konusunda sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Biliyoruz ki sendikacılık bir ekip işidir.
Hep beraber yapacağız, birlikte başaracağız, diyerek sendikacılığın önemini dile getirdi.
Ben de, kolaylıklar ve başarılar dileyerek sendikaların çaresiz olmamaları gerektiğini, çare olmak ve çözüm üretmek için var olduklarını belirtmiş olayım...