Neşet Ertaş sazının teline bir dokunun bakın neler düşüyor:
“Darda kaldım diye umutsuz olma
Yok iken dünyayı var eden vardır..”
Neydi ki bu umutsuzluk.
İnsanlar neden düşer buna.
Ülkenin durumuna bakınca insan ürperiyor.
Birden kararmış hava gibi içi kararıyor.
Enflasyon denen bir canavar var.
Sürekli artan bir işsizlik var.
Gençler ülkeyi terk etmek istiyor.
İmkânlar daralıyor,
Döviz fiyatları yükseliyor.
Herkes yarınından endişe ediyor.
Sonra kendi kendine “Yok canım bu ülke düzelmez” diye bir ses geçiyor kendi kendine.
İnsan niye bu kadar karamsar oluyor. Umudunu neden kaybediyor.
Hele bu insan bir de Müslümansa!
Hak dini olmayan Konfüçyüs bile şöyle diyor:
“Bir insan parasını kaybetmişse, hiçbir şeyini kaybetmemiş demektir. Sıhhatini kaybetmişse hayatının yarısını kaybetmiş demektir. Ama umudunu kaybetmişse her şeyini kaybetmiş demektir..”
Bir Müslüman her şeyini kaybedecek kadar niye karamsar olur?
Nasıl böyle bir yeise düşer?..
Halbuki önünde Âlemlere rahmet olarak gelmiş bir peygamber var.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve Hz. Ebubekir'in Mekke'den kaçarak sığındıkları Sevr mağarasında beklerken müşrikler Sevr mağarasının ağzına kadar geldiler ve onlar da endişeye kapıldılar. Efendimiz Hz. Ebubekir'e;
“Üzülme, Allâh bizimle berâberdir!..” diyordu; Allah da O’na sekînetini indirmiş, görmediğiniz askerlerle O’nu desteklemişti.
Kur’an gibi bir rehber var. Bakara suresi 148. Ayet de;
“Herkesin yüzünü ona doğru çevirdiği bir yönü vardır. Öyleyse hayırlarda yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizin hepinizi bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir..”
Yaradan, Ben sizin hepinizi bir araya getireceğim vaadinde bulunuyor.
Bir Müslüman ümit ile yeis arasındadır.
Ne her şeyini kaybetmiş olarak kendini görür. Ne de her şeyi garanti görür.
Müslümanda yeis yoktur. Ümidini yitirmez. Her şeyi de garanti görmez.
Ben Müslüman oldum, bana bir şey olmaz diyerek yatmak da olmaz.
Yeisin, ümitsizliğin küfür olduğunu çok açık ve kesin ifade eden Zümer Suresi 53. ayet ki, inananların tevbe edenlerin beraat belgesidir.
“De ki, ey Muhammed SAV. Ey nefisleri aleyhine haddi aşan (günah batağına batmış olan) kullarım. Sakın Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah cc. affedemeyeceği günah yoktur. (Yeter ki tevbe ile ona yönelin) Şüphesiz o çok bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.”
Bu ayet yüce Mevla’mızın rahmetinin sonsuz, hudutsuz olduğunu göstermektedir. Bunu aklımız ile de biliyor, gözümüz ile de görüyoruz.
Bunu rehber edinenler tarihte destan yazmıştır.
Bunlardan birisi de ülkenin kurucu Cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk’tür.
Bu millete şöyle hitap ediyor:
“Umutsuz durum yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim..” diyerek yedi düvelin saldırısına uğrayan ülkeyi çekerek onların elinden almıştır.
Umutsuzluğu kendine şiar edenler silkelenip kendisine gelmeli.
Şems-i Tebrizi hazretleri de aynen bunu ifade ediyor:
“Kalk, silkelen, kendine gel. Umutsuzluğa sarılma, umutsuzluk şeytandandır. Ümit etmek Allah’tandır..”
Öyleyse biz de Allah’ın hükmü altına gireceğiz.
Hala karamsar olanlar Mevla’na hazretlerine bir kulak versinler.
“Kahverengi dallardan pembe çiçekler açtığına göre ümitsizliğe gerek yok..”
Haydi, bahar gibi çiçekler açalım düşüncelerimizde.
Yönümüzü Allah’a çevirelim.
İsteklerimizi O’ndan bekleyelim.
Akif’in dediği gibi;
“Allah’a güven, sa'ye sarıl, hikmete râm ol,
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol”
Gönlüne sağlık. Selam ve sevgiler..