Ülkücüler hamasete dalmış,
İslamcılar gaflete düşmüş,
Devrimciler kendi içinde kaybolmuş..
Hiç kimsenin uyandığı yok,
Gözler görmüyor, kulaklar duymuyor, kalpler mühürlenmiş adeta.
Ülke bir garabetin içerisine götürülüyor ama kimse yerinden kımıldamıyor.
Adeta beyaz boyanın içine siyah boya dökülmüş ve karıştırılıyoruz..
57. Mesut Yılmaz Hükümeti ve ortaklarınca (Mesut Yılmaz- Bülent Ecevit- Devlet Bahçeli) 15 Ağustos 2000 tarihinde BM’de ülkemizin “BölünmeTaahhüdü” yapılarak imza altına alınıyor.
Rahmetli Kamran İnan Devlet Bahçeli’ye “Gerekirse koalisyondan çekil ama bunu imzalama“ diyerek vazgeçirmeye çalışıyor ama Bilge Lider Devlet Bahçeli bildiğini okuyor.
Ali Güngör bu durumu Devlet Bahçeliye tekrardan ilettiğinde bu günün Bilge (!) Lideri o umursamaz cevabı veriyor;
“Unuturlar Ali ağa unuturlar”
Bahçeli yanılıyordu. Bu olaylar tarihin sayfalarına düşmüş ve arşivlerdeki yerini almıştır.
Günler, yıllar, çağlar geçse bile ülkeye yapılan bu kötülük unutulacak bir konu değildir.
…
2023 yılına gelindiğinde atılan imzalar semeresini göstermeye başlamıştı.
Sınırlar açılmış, ülke yolgeçen hanına dönmüş.
Amerika’nın eğittiği Afganlı gençler ve Suriyeliler ülkemize giriş yapmıştır. Hem de İran’ı geçip yaya olarak. (Tabi bunun böyle olduğunu yerseniz).
Ve bu gençler şimdi nerede, ne yapıyorlar. Bilen var mı? Gündeme getiren var mı?
Gelin şimdi tarihin derinliklerine bir yolculuk yapalım. Nasıl bir belanın içine çekilmeye çalışıldığımızı da görmeye çalışalım.
Yaradan kutsal kitabımız Kur’an’da Yusuf suresi 2. Ayette;
“ Anlayabilesiniz diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik. “
Yaradan acaba burada kimlere hitap ediyordu.
Bunun cevabını Fussilet suresi 44. Ayette görebilirsiniz;
“Biz o Kur’an’ı yabancı bir dilde indirseydik, onlar elbette: ‘Onun âyetleri anlayacağımız bir dille iyice açıklanmalı değil miydi? Arap olmayana yabancı dilde bir kitap olur mu?’ diyeceklerdi..”
Peki, Kur’an neden Arapça indirildi bu konuda hiç düşündünüz mü?
Cevap olarak cahiliye dönemine baktığınız zaman Kur’an’ın nasıl bir topluma indiğini de göreceksiniz.
Cahiliye dönemi denilen o devrin başlıca özellikleri şunlardı:
Kan davaları yaygındı, sürekli olarak kan davaları yaşanırdı,
Kabileler arası savaş hâkimdi,
Putperestlik vardı ve yaygındı,
İçki yaygındı,
Kumar oynanırdı,
Tefecilik yapılırdı,
Eşitsizlik hâkimdi,
Rüşvet verilirdi,
Kız çocukları doğar doğmaz diri diri toprağa gömülürdü,
Zina oranı çok yüksekti,
Köle alım- satımı yapılırdı.
İşte Kur’an böyle bir topluma inmiş.
Peygamberin gelişi ile birlikte bu toplum bütün bunları terk etmiş.
Ama Peygamberin irtihalinden sonra da büyük çoğunluğu eski hallerini benimser bir yaşam tarzının içine girmişlerdir. Öyle ki Peygamber Efendimiz vefat ettiğinde Halifelik kavgasına düştükleri ve cenazesinin 2 gün bekletildiği kaynaklarda belirtilmektedir.
Kabileler halinde yaşayan bu toplumların “Devlet Kurma” gibi bir özelliği yoktu. Güçlü olan kabile idareyi eline geçiriyordu.
Tabi ki bizi ilgilendiren bu Araplar değildi. Onların bir parçası olan Suriyeliler…
Müslüman kardeşliği adı altında Ülkemize getirilip bir anda 81 vilayetin ilçe ve köylerine kadar bir gecede dağıtılan bu Suriyeliler kimlerdir? Asıl sorgulamamız gereken bunlardır.
Bu konuda hiç kafa yorup düşündünüz mü?
Yaradan Ali imran suresi Ayet 65 de ve daha birçok ayette
“Siz hiç düşünmüyor musunuz?” diyor.
Biz de bu konu ile ilgili olarak İslam Ansiklopedisinin sahifelerini karıştırdık.
Suriyeliler “Gassaniler” olarak geçiyor.
200-636 yılları arasında Suriye’de hüküm süren Hristiyan Arap hanedanı.
Bizans İmparatorluğu’nun vasalı (Vasal, Avrupa feodal sisteminde, derebeyine hizmet karşılığında, kendisine toprak ve köylü (yurtluk) tahsis edilen kişi.) olan Gassânîler, Hıristiyanlığı kabul ettiler ve Bizans kültürünün etkisi altına girdiler. Mezhep olarak da Monofiziktlik mezhebine dâhildirler. Monofizitlik Suriyeli Araplar arasında yaygınlık kazandı (Cevâd Ali, III, 409; Hitti, I, 121).
Gassânîler Bizans’ın güneyini koruyan güçlü bir tampon devlettir.
Hz. Peygamber, Gassânî emirlerinden Hâris b. Ebû Şemir’e 628 yılında İslâmiyet’e davet mektubu göndermiş, yine bir Gassânlı olan Busrâ Emîri Şürahbîl b. Amr’a yolladığı Hâris b. Umeyr adlı elçi Mûte’de öldürülünce Mûte Seferi’ni tertip etmek mecburiyetinde kalmıştır.
Gassânîler’in son hükümdarı olarak kabul edilen Cebele b. Eyhem’in kendisine Müslüman olup zekât vermesi veya kendi dininde kalıp cizye ödemesi yahut yurdundan ayrılıp istediği yere gitmesi teklif edildiğinde zekât verebileceğini, ancak dininden dönmeyeceğini söylemiş, Müslüman olmadığı takdirde cizye ödemesi gerektiği kendisine bildirilince cizye ödemeyi küçüklük kabul ederek maiyetindeki 30.000 kişiyle Bizans’a gitmişti.
Tarihler 630’u gösterdiğinde Gassânîler Devlet olma vasfını yitirmişlerdir.
Hulefâ-yi Râşidîn döneminde Gassânîler’den hiç bahsetmeyen kaynaklar, Sıffîn Savaşı’nda onlardan bazı kimselerin Muâviye’nin safında yer aldıklarını, Yezîd’in bu kabileden bir kadınla evlendiğini ve bazı Gassânîler’in Kuzey Afrika fetihlerine katıldıklarını haber verir. Bugün Ortadoğu’daki Hristiyan Araplar onların torunlarıdır.
Tarih kaynakları bu insanların Hristiyan olduklarını kaydediyor.
Şimdi aklımıza takılan soru şu?
Türkiye’ye “Müslüman Kardeşler” adı altında getirilen bu Suriyeliler Hristiyan inancına sahip olan insanlar mıdır?
Eğer böyle ise yapılmak istenen ne?
Bunun cevabını da Arap Baharının başladığı dönemlerde Dış işleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Hillary Clinton’ın Suriyeli muhaliflerle yaptığı toplantıda bulabilirsiniz.
Bilinmesi gereken diğer bir konu da “BOP Eş Başkanlığının” hala ülkemizde bulunmasıdır.
Şimdi neden dikkat etmemiz gerektiğini anladınız mı?
Özellikle de “Turan Davası” güden kardeşlerimizin nazarı dikkatine sunulur.
Anlamadıysanız Kur’an’ın emirlerine uyarak bir kere daha düşünün.
Yaradan bizleri sürekli ikaz ediyor. Düştüğünüz yanlıştan dönün diyerek.
Sel felaketleri,
Yangınlar,
Depremler,
Ve gelen mülteciler..
Uyanın uyanın artık,
Yalanın ve dolanın peşinden gitmekten vaz geçin diyor. Benim kitabıma bakın diyor.
Yoksa bu olay Türklerin tarihten silinmesine vesile olacak.
Ve İslam’ın Bayraktarlığı sanki başka bir yerlere gider gibi. İbrahim suresi ayet 20:
“Eğer dilerse sizi ortadan kaldırıp yepyeni bir halk getirir. Allah'a göre bu, sözü edilecek bir şey değildir.”