Savaş ortamından çıkıp,
Şöyle tatlı yiyip tatlı konuşulacak bir ortama gidelim istedik.
Bugün Kestane şekerinin diyarından,
Şeker gibi bir şehirden,
Yine bir başka şehrin şekerini konu edeceğim sizlere.
Kestane şekerinden Süt şekerine gideceğiz.
"Kırıkkale Süt Şekeri"
.
Bu şeker 1920 yıllarında Ankara’nın ekonomik olarak en gelişmiş kazası olan Keskin’de yapılmış olup;
Bu şeker ağalar gibi kabarmak ister,
Beyler gibi ağırlanmak ister.
Bu şeker Kralların Ressamı Rahmi Pehlivanlı’nın yiyerek büyüdüğü bir şeker.
Bey konağında yapılan bir şeker.
Tadı Beylerin konağından gelen bir tat.
Kralların ressamı rahmetli Rahmi Pehlivanlı’nın annesi Gülşen Pehlivanlı tarafından hazırlanan bir tat.
Bayram günlerinde çocuklara uzatılan bir lezzet.
Süt, şeker ve limon içermekte.
Zarar verici hiçbir gıda maddesi yoktur içinde.
Ağzınıza aldığınız zaman,
Ağız içi ıslaklığıyla ağzınızda dağılır gider.
Sütün o mis kokusunu alırsınız.
Glüten içermez.
Çölyak hastalarının rahatlıkla yiyebileceği bir şeker.
Bu ibare şeker kutusunun üzerine itina ile büyük harflerle yazılmalıdır.
Sen nereden biliyorsun bu şekeri, diye soracak olursanız,
Şeker yapılan kazanın içine çok kaşık salladığımı biliyorum.
Yani "Püf Noktasının" ortaklarındanım.
.
Bu şekeri şimdilerde Kırıkkale Belediyesi cicili biçili kutular içinde çıkarıyor.
Yalnız itiraf edeyim ki, o şekerin tadı ile bey konağında yapılan süt şekerinin tadı aynı değil.
Süt ve şekerin bulamacından kaynaklanan bir tat olmuş.
Şekerin gerçek tadına ulaşmak istiyorsanız gerçek sahiplerine giderek el alın.
İşin “Püf Noktasını" tekrardan sorun.
.
Bu şekerin tanıtımında ve piyasaya sürülmesinde Kırıkkale Belediye Başkanı Sayın Mehmet Saygılı’nın emek ve gayretleri çok fazla. Kırıkkale yöresine ait olup kaybolmaya yüz tutan yemek, tatlı ve adetlerinin peşine düşüp onlara tekrar hayat vermek isteyen bir gayreti vardı. Bu gayretkar davranışa Kırıkkale insanı da lakayt kalamazdı.
Bir hanım efendi kendisini arayarak (ki basında “Bir teyze bizi aradı“ denilerek geçiştirilen bu hanımefendi Pehlivanlı’nın yeğeni);
Kırıkkale yöresine ait, kendi aile gelenekleri içinde yaptıkları ‘Süt Şekeri'nden bahsetti.
Hanımefendi davet edilerek, alelacele nasıl yapıldığı gösterildi.
Aslında hanımefendi bu işin öğrenilmesi ve öğretilmesi adına destek bekliyordu.
Ama istediği gibi olmadı.
Orada bulunan birkaç kişinin, “Ben bunu biliyorum, bizim oralarda da yapılırdı“ demesi üzerine imalata geçildi.
Aslında “Bizim oralarda da bayramda yapılırdı“ boş bir hikayedir.
Keskin’deki Bey konağından başka hiçbir yerde çıkışı olmayan bir şekerdi.
Pehlivanlıların yeğeni hanım efendi eseri ortaya koyduktan sonra herkes konuşmaya başladı.
“Bizim oralarda da yapılırdı.“
Madem sizin oralarda da yapılıyordu süt ocağın üstüne konana kadar neyi beklediniz.
.
Şimdi şekeri çıkaranlara ben buradan tekrar seslenmek istiyorum.
“Bey konağında yapılan şekerle, sizin yaptığınız şeker, aynı şeker değil“
Şekeri ocağa koyup pişiren ve nasıl yapıldığını gösteren hanımefendi tekrardan aranıp davet edilmelidir.
Bu şeker işinde püf noktası öğrenilmeden ortaya çıkmış bir şekerdir.
Atalar boşa demiyor ;
“Ekmeği ekmekçiden al, beş kuruşta üste ver“
.
Hislere tercüman olmak adına yetkililere sesleniyorum.
Arayın o hanımefendiyi tekrar.
İşin püf noktasını bilen tek kişi. İkinci bir kişi yok. O da giderse bir daha bulamazsınız.
Kıvamında bir şeker yapılabilmesi için onlara nasıl yapıldığını örnekleriyle göstersin.
Yoksa “Kırıkkale Süt Şekeri“ bu değil.
Kırıkkale gerçek tadıyla temsil edilsin.
İkinci olarak:
Bu yapım işi Belediyenin tekelinde daha ne kadar zamana kadar sürebilir.
Halkın benimsemediği hiçbir şey kalıcı olmayacaktır.
Kalıcı hale gelmesi için de halkın bu şekeri mahalle aralarında üretir hale gelmesi lazım. Ürettiğini de yol boyunda satışa sunması lazım. Yoksa belediye el değiştirdiği takdirde şekerin ruhuna fatiha okursunuz.
Bizden söylemesi..