Güzelim ülkemde öyle kötü şeyler oluyor ki insanın inanası gelmiyor.
İyiliğe, mutluluğa, sevince yıllardır hasret yaşıyoruz. Her gün kötülük, felaket, afet, facia haberleri alıyoruz. Televizyonlar felaket tellalı gibi çalışıyor. Haberleri de öyle, dizileri de öyle. Vurdulu, kırdılı, ölümlü, kan revan içinde ortalık. Sanatçıların cebinde mendil yok ama hepsinde silah var. Çoluk çocuk geç saatlere kadar izliyor bunları. Haberlerde cinayetlerden, kazalardan, cesetlerden, ambülans ve polis araçlarından geçilmiyor. İzlenme rekorları kırma ve daha fazla ilan geliri sağlama peşinde koşan televizyonlar, tuhaf-yorgun-tembel ve yılgın bir toplum yaratmaya yardımcı oluyorlar.
Gazeteler farklı mı sanki? Sosyal medyayı iyi ve yararlı mı kullanıyoruz acaba? Dizi filmlere, cep telefonlarına, internete bağımlı şekilde yaşar hale geldik. Bir de yapay zekâ işi çıktı ortaya. Normal zekâya sahip olmayan bir toplum, yapay zekâyla ne çılgınlıklar yapar acaba? Ürkmemek, korkmamak mümkün değil. Teknolojiden elbette yararlanmalıyız. Ama bilinçsiz, kuralsız, disiplinsiz kullanım başımıza yeni ve büyük dertler açmaz mı?
Bu ülkede hiç mi iyi ve güzel bir şey olmuyor? Her şey kötü, hep kötü, hep kötü mü yani?.. Mutlaka iyi şeyler de oluyordur ama bunca kötülük arasında kaynayıp gidiyor işte. Ayrıca bizim medya genelde iyi ve güzelden çok, kötülükleri ve olumsuzlukları vermeye alışık. Ehhh ortam da müsait olunca, bekle de yazılsın, çizilsin güzellikler. Gerçi siyasi kavgalardan, enflasyondan, pahalılıktan, geçim sıkıntılarından, işsizlikten, haksızlıktan, yolsuzluktan, yasaların ve Anayasa’nın sürekli çiğnenmesinden medyada güzele ve iyiye yer kalmıyordur. Bunu da dikkate almak lazım.
Bazı konularda idarecilerimiz çok duyarsız ve sorumsuz davranıyor. Geçim sıkıntısı milletin gırtlağını iyice sıkarken, ülkemize sorgusuz sualsiz sokulan 12 milyondan fazla mülteci çok ciddi sorun ve problemlere yol açarken, sağlıkta şiddetli alarm zilleri çalarken, eğitimde çağdışı öğretileri hakim kılarken, devletin kadrolarını gereksiz yandaş personelle şişirirken, atama bekleyen gerçek hak sahiplerini süründürürken yönetim, sürekli gündemi değiştirip duruyor. Yok Apo Meclis’e gelecekmiş, yok belediyelere kayyum gidecekmiş, yok AKP Genel Başkanının yeniden seçilmesi için Anayasa değişecekmiş.. Bunlarla uğraşıp duruyorlar.
Geçim sıkıntısı çeken milyonların sesini duyan, çöplüklerden yiyecek toplayanları gören, emeklilerin ve asgari ücretle yaşamak zorunda olanların çığlıklarına kulak veren yok.
Bizi yönetenlerin tuzu kuru. Şöyle bir çarşıya pazara çıksalar, felaketin boyutlarını fark ederler belki. Yahu bir yuvarlak yufka 30 lira olmuş. Pazarda 80-100 liradan aşağı sebze yok gibi. Adana’da üretici limonu dalında 2 liraya satamazken, marketlerde ve pazarlarda kilosu 50 liraya alınıyor. Karnıbahar ve lahana 80 liraya çıktı. Yumurtanın tanesi 8 lira, peki sarımsağa ne demeli? Kilosu 400 liraya sarımsak olur mu? Etin, balığın, tavuğun yanına bile yaklaşamıyor millet. Zeytin, peynir 400 liraları aşmış.
Bu korkunç pahalılık yetmiyormuş gibi, her şeye vergi üzerine vergi getiriyor yönetim. Aklınıza ne gelirse, hepsine gizli-açık vergi ödüyoruz. Vatandaş yiyecek ekmek bulmakta zorlanırken, yeni vergiler salınıyor üstüne. Şimdi elektriğe de zam yapacaklarmış, yakıta zaten yapıp duruyorlar. Kiralar aldı başını gitti. Ev sahiplerini de, kiracıları da sahipsiz bıraktılar. Şimdi herkes mahkemelerde boğuşup duruyor. Bu feci ve acıklı ortamdan şikâyetçi olursanız, yönetim hemen dış tehditlerle korkutuyor sizleri. İsrail yarın bize saldırabilir, ortalık karışabilir. Yahu İsrail kim, onun patronu Amerika bile Kıbrıs konusunda gözümüzü korkutamadı, adaya girmemize engel olamadı. Rahmetli Ecevit’in ruhu şad olsun. Korkusuz Türkiye’den ne günlere geldik.. Nereden nereye, nereden nereye…
Siyaseti partilerin ve politikacıların çıkarı için değil, ülkenin ve milletin çıkarı ve iyiliği için yapmalıyız. Bu doğruda buluştuğumuz gün, sorunların çözümünü çok kolaylaştırmış oluruz.