Antalya’yı geride bırakıp, direksiyonu Mersin’e doğru çeviriyoruz. Kıyı kıyı harika sahillerden, plajlardan geçiyoruz.
Bu bölgemiz mağara cenneti sayılır. Dimkadınini-Gilindiz, Yanışlı sahil, Cennet- cehennem mağaralarını mutlaka görmek lazım. Yer altıyla yer üstüyle, her tarafıyla çok zengin bir ülkeyiz. Ama doğa tahribatı buralarda da en acımasız haliyle dikkati çekiyor. Plansız programsız yapılaşma Akdeniz sahil yoluna da hakim.
Antalya-Mersin arası yaklaşık 490 kilometre ve normal bir araçla 8-9 saate gidilebiliyor. 227 km’lik sahil yolu tamamlandığında, yol yarı yarıya kısalacak. Öncelikler sıralamasına baktığınızda, hele şu dönemlerde zamanı mı değil mi diye sorası geliyor insanın. Bunları yaparken ekonomimizi çökerttik çünkü. Ama mevcut yol öylesine virajlı ve tehlikeli ki, belki ilerde paramız olursa yapılsa iyi olur diyelim. Ancak bu çok virajlı yolda yıllardır tek bir kaza yaşanmadığını da tır şoförlerinden öğreniyorum. Aracı çok büyük bir dikkatle sürmek gerekiyor çünkü.
Geçtiğimiz yollardaki güzellikler, tüm doğa cinayetlerimize, madencilik facialarına ve bölgede gözle görülür sahipsizliğe rağmen yine de muhteşem. Bunu fotoğraf olarak söylüyorum. Yoksa seçimler yaklaştı diye kazmayı küreği kapan kaçak inşaat yapımında yarışıyor adeta. Sahil yolu için 28 tünel çift taraflı olmak üzere tam 56 tünel planlanmış. 19 tünel ve 61 köprü ve viyadük tamamlanmış. Geri kalanlar öyle yarım duruyor ve bu gidişle bittiğini görmemize çoğumuzun ömrü yetmez. Zaten duyduğuma göre, bu işleri yapan Feza inşaat da tasfiye istemiş galiba. Her neyse, yapılanlar çok güzel ve devletimizin büyüklüğünü ve gücünü gösteriyor ama bundan sonrası meçhul. Gönül inşallah yaparlar diyor ancak kasamızda pek de para kalmadı.
Öyle büyük bir ülkeyiz ve hele taşrada öylesine tembel, hantal ve liyakatsiz bir yapıyla yönetiliyoruz ki, böyle bir kadronun Akdeniz sahillerinin güzelliklerini koruması ve kontrol edebilmesi mümkün değil. Düşünsenize bir, seçim öncesi kaçak yapılaşmayı 9 saatte varılabilen çok virajlı yollardan kontrol edebilme imkânı var mı? Bunu Gazipaşa-Anamur hattı için söylüyorum.
İlginç bir gözlemimi de aktarmalıyım. Köy kahvelerinde muhalif Fox tv izleniyor. Köy AKP’ye oy vermiş ama haberleri muhalefetin ekranından takip ediyor. Çarpıcı bir farkındalık gelişimi bu. Bir başka gözlemim de Akdeniz köylerindeki kira artışı. Küçücük bir köyde iki odalı bir evin kirası 2500 lira olur mu? Çok yoğun bir yerleşim yok ama Akdeniz sahillerinin tadını zengin Suriyeliler ile Ruslar çıkartıyor. Garibanları ise bizim garibanlardan çok daha iyi durumdalar.
Akdeniz toprağında adam diksen adam bitecek. Öylesine bereketli bir toprak çünkü. Anamur’un dağa taşa tırmanan muz tarlaları, yer fıstığı ve Mersin ile çevresindeki narenciye bahçeleri hala çok muhteşem. Ama bu görsel muhteşemliği ve ekilebilir arazilerimizi aşırı yapılaşma nedeniyle giderek kaybediyoruz. Bir yandan kontrolsüz turizm yatırımları, diğer yandan yine kontrolsüz yapılaşma, canına okuyor Akdeniz’in. Hala büyük oteller, tatil köyleri yapıp duruyoruz Antalya-Mersin bölgesine. Dünya kitle turizmine yavaştan veda etmeye hazırlanıyor. Alıştığımız tatil anlayışı yerini, gidilen ülkenin halkıyla birlikte yaşamak, onun güzelliklerini paylaşmak, doğal lokantalarında yemek, çarşı- pazarı serbestçe dolaşıp alışveriş yapmak alıyor.
Artık ormanlarımızı, sahillerimizi, koylarımızı turizm adına tahsis etmeye son vermeliyiz. Halen muhteşem tesislerimiz var. Bunları nasıl doldurmalı, sezonu nasıl uzatmalı, parasal gelirimizi nasıl arttırmalıyız? Buna bakmak lazım. Bodrum’da sezon iki-üç ayı geçmiyor. Hala büyük otellere inşaat izni veriyoruz. Önce mevcutları dolduralım, gerisine sonra bakarız. Bunları düşünerek Mersin’e yaklaşıyorum. Çok düzenli, bakımlı ve ön görümüyle harika bir kente girerek şaşırdım. Arka mahallelerini gezecek vaktim olmadı ama bu haliyle de çok Avrupa kentlerini geride bırakacak bir muhteşemliğin içinde buldum kendimi. Mutlaka eksikleri, aksakları vardır, ancak bu görünümü yaratan ya da muhafaza eden mevcut belediyeyi kutlamak gerek.
Mersin öyle tek yazıda geçilecek bir yer değil. Kitaplar, ansiklopediler yazsanız, gerçek değerini yine de anlatamazsınız. Serde denizcilik var ya, doğru Marina’sına girdim. İftihar ettim desem yeridir. Türkiye’nin en ünlü Marina Genel Müdürü Ali Erkan Bezirgan’ı Bodrum’dan getirtmişler ve harika bir yönetime kavuşturmuşlar burayı. Yüzde 70 doluluk oranını yakalamışlar. Ama devletten kaynaklanan ciddi problemleri var. Orada bağlı iki tekne sahibi arkadaşımla konuştum. Böyle büyük bir marinanın giriş kapısı yok. Gelenler gemi limanına gidip giriş yapabiliyorlar. Çok büyük bir skandal bu. Bizim küçücük Bodrum’da bile 4 giriş kapımız, gümrüğümüz var. Koca Mersin’de yok. Olacak iş değil bu..
BİR SONRAKİ YAZI:
VER ELİNİ ADANA..