Bayram Bilge TOKEL diyor ki; “Türküler bizi söyler yüzlerce yıldır, biz türküleri... Türkü BİZİZ. Aslında, en sade en yalın, en insan halimizle biz. Sevdalarımız, gurbetlerimiz, ayrılıklarımız, yoksulluk ve acılarımız kadar dualarımız ve beddualarımızı da türkülerimize ısmarlarız. Gün olur türkülerimiz serapa insan, insanımız tepeden tırnağa türkü kesilir. Türkülerimiz buram buram insan, insanlarımız burcu burcu türkü kokar. Türkü’ye uzak olmak kendimizden uzaklaşmaktır bir bakıma. Türkü vatansız, vatan türküsüz olur mu hiç? Türküsüz kalmak ise gurbette olmanın diğer adıdır. Türküsünden ayrı kalan insan, ümmetinden ayrı düşmüş Peygamber gibidir.” (1). Öncelikle Milliyetimizin ve Vatan coğrafyasının ölümsüz sesleri Türkülerimizdeki vatandadır. Nevzat Kösoğlu " Biz birbirimizi Ahirette bile Türkülerimizle tanıyacağız” diyor. Yine Nevzat Kösoğlu’nun muhteşem tespiti ile: “Biz türkülerimizi sokakta mı bulduk sanıyorlar?
Kaç bin yıl var ki ölülerimize ağlarken, düğünlerimizde söylerken ve savaşlarımızda nara atarken sesimizi terbiye ettik; hançeremizin bütün gücüyle söyleye söyleye bu hale getirdik. Çin şeddinden Viyana’ya, Moskova kapılarından Yemene kadar o muazzam coğrafyanın genişliğinden ve derinliğinden nice zenginlikler devşirerek ruhumuzun ahengini kurduk; biz bu türküleri sokakta mı bulduk? Ahmet Hamdi Tanpınar’da "Türk insanının yazılmayan romanı türkülerde saklıdır" diyor. Aşık Veysel; “Türküz Türkü çığırırız” derken türkülerimizdeki söz bayrağımızı dalgalandıranlardan olmuştur. Kısaca Türkülerimiz Manzum Türk Tarihimizdir.
Sevda, mutluluk, neşe, düğün türkülerimiz yanında; savaş türkülerimiz, göç, acı, keder, gurbet türkülerimiz bulunmaktadır: "Ol revanda balam kaldı" diyen Azeri türkü anamızın türküsü, "Can boğazda iken verdiler salamızı" diyen Kerkük yiğidinin türküsü, "ben bir göçmen kızı gördüm Tuna boyunda" diye yürek yakan acı yenilgimiz balkan göçümüzü anlatan türkümüz. "Bitlis’te beş minare" diyen ermeni komitacılarının Türklere yaptığı zulmü anlatan türkülerimiz. “Halk Edebiyatımızın seçkin örneklerinden olan Türkülerimizden hepimizin bildiği gibi bir kısmının hikâyeleri vardır. Bunlardan savaş türkülerimizin hikâyeleri oldukça yekûn tutarlar. Hikâyeli türkülerimiz içinde daha alt başlıklarda değerlendirilebilecek yiğitlik ve kahramanlık konularından savaş konulu türkülerimiz önemlidir. Çünkü yiğitlik ve kahramanlık konularının büyük ekseriyeti de yine savaşlarla bağlantılıdır. Savaş konulu hikâyeli türküler, Türkiye genelindeki hikâyeli türkülerin yüzde on ikisini meydana getirmektedir. Bu da savaş konusunun, ölüm ve sevda konularından sonra üçüncü sırada gelen ana konuyu teşkil ettiğini gösterir Anadolu coğrafyası, Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan bir köprü vazifesi görmesi; Akdeniz ile Karadeniz arasındaki geniş tek bir kara parçası olması; ayrıca Ortadoğu ve Kafkaslara açılan kapıları elinde bulundurmasıyla birlikte daha birçok mühim stratejik ve jeopolitik önemi yanında kültürlerin kavşak noktasında bulunması sebebiyle de tarihin her döneminde dikkatleri üzerine çekmiştir.
Savaşa, askerliğe ve yiğitliğe (kahramanlığa) dair hikâyeli türkülerin çoğu (bazıları ise daha eski dönemlere aittir) son yüzyılda yaşanan bu özgürlük mücadelesine aittir. Tespit edilen hikâyeli türküler içinde savaşa dair konuları içeren türkülere, ülkenin her yerinde rastlamak mümkündür. Türkiye'nin işgal görmemiş olan kısımlarında da mutlaka savaşı anlatan hikâyeli türkü bulunmaktadır. Bunun en bariz örneğini ise İç Anadolu bölgesi oluşturmaktadır. İç Anadolu bölgesi işgal görmemiştir ama bu bölgede de savaş konulu türküler oldukça yoğundur. Özellikle işgal görmeyen bu bölgeden cepheye çok sayıda asker sevkiyatı olmuştur. Dolayısıyla cepheye gidenler ve geri dönmeyenler üzerine işgal görmeyen İç Anadolu bölgesinde de türküler yakılmıştır.
Savaş konulu türkülerin en yoğun olduğu yerler yüzde yirmi bir ile Marmara ve yüzde on yedi ile Doğu Anadolu bölgeleridir. Marmara bölgesinin Avrupa'ya, Doğu Anadolu bölgesinin ise Ortadoğu ve Kafkaslara komşu olması sebebiyle, gelişmiş Avrupa ülkelerinin -Rusya, Fransa, İtalya, İngiltere vb.- taarruzu özellikle bu iki cephede yoğunlaşmıştır. Uç bölgelerdeki savaşların en mühimleri bu iki stratejik coğrafyada (Özellikle batı cephesi "Trakya, İzmir, Çanakkale vb.", Kafkas cephesi " Erzurum, Kars", Ortadoğu cephesi "Suriye, Mısır ve Yemen") meydana gelmiştir. Bu sebepten Marmara ve Doğu Anadolu bölgesinde savaşla ilgili hikâyeli türkü oranı yüksektir. Ülkenin her yerinde olduğu gibi İç Anadolu (yüzde 14), Güney Doğu Anadolu (yüzde 13) ve Ege bölgeleri (yüzde 11) de bu savaşlardan çok etkilenmiştir. Fakat Marmara, Ege ve Doğu Anadolu'ya oranla bu yörelerdeki savaş konulu hikâyeli türkülerin oranı daha düşüktür. Bu da Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinin dağlık bir arazi yapısına sahip olması ve işgal esnasında halkın daha iç kısımlara çekilerek güç toplayıp düzenli ordu ile düşmanı topraklardan kovma stratejisini benimsemesine bağlanabilir. Çünkü savaş üzerine yakılan türküler böylece daha iç kesimlerde oluşmuştur. Diğer bölgelerde bilinen türkülerinin konuları mutlaka farklı bölgelerde cereyan eden savaşlarla ilgilidir. Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde daha az savaş türküsü olması, buralarda savaş olmadığı anlamını taşımamaktadır. Savaşlar nedeniyle göçler sonucu bugün bile iç bölgelerde akrabaları olan Karadenizli, Akdenizli, Doğu ve Güneydoğu Anadolulu ailelere rastlamak mümkündür.”(2). “Hey on beşli on beşli” türküsünün; I. Cihan Harbinde Çanakkale Cephesi'ne giden ve genellikle Tokat yöresine atfedilen 1315 doğumlu (1898-1899 yıllarında doğmuş) çocuklar için söylenmiş halkın “On beşliler” diye ağıt yaktığı bir türkü olduğunu çoğumuz belki bilmiyordur.
Mehmetçikler oluk oluk vatan toprağını sularken, göçler katar katar yollara dizilirken, analar, yavuklular, evlatlar her biri Cennetteki Kevser havuzunun suyu gibi mübarek göz yaşlarını dökerken, yürekleri, dilleri Türkülerimizi söyledi. Kimimiz “türkü deyip de geçme tanı” (3) diyen seslere kulak verdi. O’nu “bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı” diye uyandıran şairin sözü gibi bellediler. Bellediler ve Her bir Türkü’nün binlerce insanımızın destanı olduğunu anladılar anlattılar ve asırlar boyunca anlatacaklardır.
(Davem edecek)
.
Kaynaklar:
(1) Bayram Bilge Tokel, Biz Bu Türküleri Sokakta mı Bulduk. Türk Yurdu. Sayı: 269. Ocak.2010.
(2) Merdan Güven, Türküler Dile Geldi. Ötüken Yayınevi.İst.2009.
(3) Mehmet Özbek, Türkü Deyip De Geçme Tanı. Türk Yurdu. Sayı: 269. Ocak.2010.