Şarkıcı, besteci, yazar, yorumcu, yönetmen, milletvekili, her yere adaylık sevdalısı ve büyük solculardan sayılan Ömer Zülfü Livaneli, zaman zaman gerçekliği tartışılan olayları ortaya saçar ve kendini gündemde tutmanın yolunu bulmaya çalışır. Livaneli, öncelikle Deniz Baykal ile ilgili 2002 seçimleri sonrasında tanıklık ettiği olayı neden beş yıl sonra, 25 Temmuz 2007 tarihinde yazdığını açıklamalıdır. Üstelik böyle bir olayın gerçekliği bile tartışma konusudur. Livaneli’nin yaptığı bu açıklama ülkemizin güncel ve ivedi sorunlarının ötelenmesine çanak tutulmasını sağlamaktadır. Zaten Livaneli, etik değer yargısının sorgulandığı bir kişiliktir.
Cumhuriyet tarihinin en adaletsiz seçimlerinden biri olan 3 Kasım 2002 seçimleri hakkında tek kelime etmeden, Deniz Baykal üzerinden tartışma açmak, emperyalizme aracılık etmektir. 3 Kasım 2002 seçimlerinde oy pusulalarında Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın adı yazılmıştı. Hâlbuki Recep Tayyip Erdoğan kesinleşmiş hapis cezası dolayısıyla Anayasa’nın 76. maddesine göre milletvekili adayı olamamıştı. Siyasi yasaklıydı ve bu yüzden AKP ile üyelik bağı kalmamıştı, değil genel başkan, parti üyesi bile değildi. Bu olay seçimlerin iptalini gerektirmekteydi.
Bu seçimde Demokratik Halk Partisi (DEHAP), %6,2 oranında oy almıştır ancak seçimden önce dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu tarafından, Yüksek Seçim Kurulu'na (YSK) başvurularak, DEHAP'ın örgütlenme koşulunu taşımadığı için seçime girmesine izin verilmemesi istenmiştir. YSK’nin, bu başvuruyu reddetmesi üzerine Sabih Kanadoğlu, DEHAP yöneticileri hakkında, “Sahte evrakla, örgütlenmesini tamamlamış gibi göstererek, 3 Kasım seçimine girildiği’’ iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Bu suç duyurusunu inceleyen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 23 Ocak 2003 tarihinde 27 DEHAP yöneticisi ve kurucu üyesi hakkında, “resmi belgede sahtecilik” yaptıkları iddiasıyla dava açtı. Yapılan bu sahtekârlık sonucunda, seçimin oy dağılımı değişmiştir.
2002 seçimleri sonrasında TBMM’de AKP 363, CHP 178 ve bağımsızlar 9 sandalye ile temsil edilmekteydi. Yapılan anayasa değişikliği sonucunda Tayyip Erdoğan yasaklı olmaktan kurtarılmıştır. YSK, bir köydeki birkaç yüz oyun kaybı nedeniyle Siirt seçimlerini iptal etmiş ve böylece Siirt milletvekili olanların milletvekillikleri düşmüştür. Yasalara göre iptal edilen seçimin aynı aday ve aynı seçmenlerle yapılması gerekmektedir. Ancak YSK, yasalara aykırı olarak aynı seçmenlerle fakat farklı adaylarla seçimin yenilenmesine karar vermiş ve bunun sonucunda Tayyip Erdoğan’ın milletvekili olması sağlanmıştır.
Aslında YSK’nin bu hukuk dışı tutumu ile Tayyip Erdoğan’ın önü açılmıştır. Çünkü zaten 363 milletvekili olan AKP, anayasayı halkoyuna götürmeden değiştirmek için 4 oy daha bulabilirdi. Burada YSK’nin tutumunu görmezden gelerek ve eleştirmeden yapılan yorumlar yanlıştır. Şimdi Zülfü Livaneli, bu olanlara değinmeyip sadece Deniz Baykal üzerinden prim toplayarak, bazılarına şirin gözükmek istemektedir.
Zülfü Livaneli, 1980 yılında Atina'da ayaklarının dibinde Türk Bayrağı yakılırken, bu olayı elleri cebinde seyretmişti. Bayrağının yakılmasını seyreden bir kişinin, bayrağı yakılan bir ülkenin meclisinde milletvekili olması da ilginçtir. Böyle birinin CHP genel başkanları ve sol hakkında ileri geri ve tutarsız konuşma hakkı olmamalıdır. CHP’yi beğenmez ama CHP’li belediyelerin konserleri ve etkinlikleri üzerinden yolunu bulurken de eleştirmekten kaçınmaz. 21 Haziran 2013 tarihinde Mezitli Belediyesi’nin düzenlediği Güneş Festivali’ne gidip organizasyonu beğenmeyen Livaneli, Mezitli Belediyesi’nin ‘yüzüne tükürülmesini’ istedi ancak konaklama ve yol giderlerinin yanı sıra 60 bin lira+KDV almayı da ihmal etmedi. Benzer şekilde Denizli’de engellilerin konserine paranın tamamı gelmediği gerekçesiyle gitmeyen, ama aldığı parayı da geri vermeyen bir kişiliğe sahiptir.
İsrailli gazeteci ve yazar Benny Ziffer 10 Mayıs 2007 tarihinde Zülfü Livaneli ile yaptığı görüşmede “sizce Ermeni soykırımı oldu mu?” diye soruyor. Zülfü Livaneli şöyle yanıtlıyor: “Evet oldu ama Türklerin çoğu soykırım olduğuna inanmıyor. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, her şeyi susturmak ve silmek gibi bir arzu vardı. Türkler Ermeni trajedisindeki sorumluluğunu kabul etmeli...” Barış güvercini Livaneli, bilinmezlere doğru yol almaktadır.
Kendini solcu sayan Livaneli, 1 Aralık 2003 tarihinde Zaman gazetesindeki söyleşisinde “CHP sol vurgusunu bırakmalı” deyişiyle, leylim ley diyerek, güneş toplayarak solu nasıl çıkarı için kullandığını belli etmiştir. 3 Haziran 1996 tarihinde Milliyet gazetesinde “Bugün Mustafa Kemal yaşıyor olsaydı, Türkiye politikasında nereye otururdu dersiniz? Suna Pelister çiftliği ile birlikte Atatürk Orman Çiftliği’ni de konuşmaz mıydık?” sözleriyle, Atatürk’ü küçülteceğini sanan Livaneli, liberalizmin avucundaki çakma solcudur. Öyle ki 11 Temmuz 2020 tarihinde Yeni Asya Gazetesinde Said Nursi denen haine övgüler düzerek, onu çok zeki ve etkileyici bulmakta sakınca görmemiştir.
Türkiye’nin geleceğinde lider olarak Ekrem İmamoğlu ile Selahattin Demirtaş’ı görmek isteyen ve “ulusal sol diye bir şey olamaz” diyen Livaneli, kendine göre sol ve solcu tarifi yapmaktadır. Ancak emperyalizme ve her türlü sömürüye karşı olmayan, tam bağımsızlık için mücadele etmeyen, eşitlikten yana olmayan, haksızlıklara karşı koymayan, her türlü zulme direnmeyen solcu olarak nitelendirilemez. Böyleleri olsa olsa Zülfü Livaneli gibi emperyalizmin kucağına oturur ve gündem değiştirmekle görevlerini yerine getirir.
Büyük yazarlardan (ç)alıntı yapacaksınız, Kültür Bakanlığı'nın büyük miktarda yardımıyla film çekeceksiniz sonra ‘sol değil’ dediğiniz CHP’den milletvekili olmakta sakınca görmeyip, solculuk üzerine sığ ve ülkesinin gerçeklerinden uzağa savrulmuş konuşmalar yapacaksınız. İşte böylelerini belediye başkanı adayı yapanlar ile milletvekili yapan Deniz Baykal’ın da büyük hataları olduğunu bilmek zorundayız. Yapılan büyük hatalar zinciri sonucunda CHP, ilkelerinden uzaklaştırılmış ve savrulmuştur. Kendine “Dersimli Kemal” diyenin genel başkan olmasının yolu açılmıştır. Atatürk düşmanları, bölücüler, tarikatçılar, liboşlar milletvekili yapılmıştır. Atatürk ilke ve devrimlerine, tam bağımsızlığa sırt çevrilmiştir. Bu değişimle birlikte Livaneli gibi soldan beslenen gereksizlerin de ortaya çıkmasının önü açılmıştır.
Tüm Öğretim Elemanları Derneği’nin kurucularından Prof. Dr. Yalçın Küçük, Ömer Zülfü Livaneli’yi şöyle tanımlamıştı: “Soldan yetişmiş büyük tüccarlardan birisidir.” Ancak yaşadıkça ve gördükçe bu tanım şöyle olmalıdır: “Soldan beslenen büyük tüccarlardan birisidir.”
12 Temmuz 2021
Sayın Yazar, Bunlar sistemin tosuncukları. Tüm atraksiyonları Soros efendilerine şirin görünmek için.. Yüreğinize sağlık.