Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde bir ülkede
Bir padişah yaşarmış; halkı aç biilaç, fakir bir halde
Kendisi zevki safa, sarayında keyifte…
Halk başlamış bağırmaya, homurtular çoğalmış
Parklarda bahçelerde toplanmaya başlamış
Buna çare, vezir demiş toplansın ulemalar
İsyan etmeden bu halk derde derman bulalar!..
Durum müzakere edilir padişah karar verir
Tellâllar ev ev dolaşıp halka ferman bildirir;
“Ey halkım! Der padişah, kim yararlı hizmet etti ise vatanına,
Devletine, milletine, kıymetli hünkârına
Gelsin başvursun çekinmeden padişahın sarayına!...”
Ertesi gün şafaktan kuyruğa girer millet
Padişah tahtında kurulu halkına eder hizmet!
Vezirin önünde sandık; kutu, kutu tepeleme nişan, madalya
Gelene hünkâr sorar, ”Ne hayırlı iş yaptın söyle sen vatanına?”
Kimseyi boş çevirmez, altın ve gümüşten nişan,
Kimisine kaplamadan,
Kimi de nasibini alır, kalaylanmış bakırdan,
Yedi çeşit nişandan, gelenlerin boynuna
Boş çevirme sakın ha! Gelmeyesin oyuna…
Memlekette hurda demir, çinko bakır ve kalay;
Eritildi kalmadı hiç, zor işler oldu kolay.
Herkesin göğsünde ışıldar madalyalar, nişanlar
Muzaffer ordu sanırsın… Unutuldu açlıklar
O sefil isyankâr halk, böbürlenen elit oldu
Ortalık sütliman, ulema nasibini aldı.
Çakırağa eve geldi doğru ahıra gitti
Bir bakayım bizim inek aç mı, susuz mu dedi.
Göğsündeki parlak nişan karanlıkta parladı.
İneğin gözü kamaştı, şaşkın, şaşkın moğladı!
Ne moğlarsın dedi ağa, üstün hizmet madalyası, hemde bu Hünkârımdan
Sende git iste dedi, verir sana âlâsından.
İnek duydu ya bu sözü, sabah kaçtı sürüden
Doğru gitti saraya bahsetti hizmetinden;
“Devletli padişahım, sütüm, etim ve derim
Ben olmasam ne yapardı bu ahali acep derim?
Bende isterim elbet en yükseğinden nişan
Sana sadık olurum, ölürüm uğrunda inan!”
Hoşlandı bu kelâmdan padişah takın, dedi
Püsküllü gümüş nişan, boynuna geçiverdi.
İnek sevinçle yürüdü göğsünü gere, gere,
Baktı katır geliyor sordu kardeş nereye
Katır şaşırdı kaldı; bu ne hal, göğsündeki nişane ne?
Hünkârım hizmetimden hoşnut olup verdi bunu
Sende git verir belki, alırsın gümüşün suyunu (!)…
Katır kızar söylenir bana neden değersizi?
Parlayacak göreceksin boynumda çok değerlisi.
Katır durmaz dörtnala gider doğru padişaha
Olanları anlatır ister, o nişandan bana da!
Söyle katır, ne yaptın inek gibi faydalı
Katır der, savaşta çektim en ağır toplarını
Sarp kayalardan aşırdım yüklenen çuvalları
Padişah haklı bulur takın der altın nişan
Katır çok memnun kalır, cömert padişahından
Şıkır, şıkır şatafatlı hem çifteli koşuyor
Sanırsın harpten gelmiş bir kumandan coşuyor!
Bir bakar ki önde eşek, sırtında yük gidiyor
Selam verir, amca bey bak şu boynumdaki ne
Padişahım lütfetti taktı, üstün hizmetlerime!..
Yeğenim, dedi eşek, sana altın veren hünkar,
Bana çoktan altın takar…
Atar yükünü sırtından dayanır saray kapısına
Katır bile almış nişan çıkarın beni padişahıma!
Kovalarlar, anırır, yalvarır, zar zor girer
Padişahın huzurunda bir, bir derdini döker
Padişah sinirlenir; inek süt verir bize, eti, derisi makbul
Katır dersen çok yük taşır isteği gayet makul
Sen ne halt eyledin ki, benden nişan istiyorsun?..
Beni ikna eder isen Altın’ını alıyorsun.
Eşek başlar serzenişe; dayak, kötek, hakaret
Aç susuz yük taşırım hem, etmem hiç şikayet
Gözüm bağlı karnım aç, döner dururum kuyudan;
Sulanır sayemde sebzeler, halk kurtulur kıtlıktan.
Ben olmasam halkın senin çoktan isyan ederdi
Zehir olurdu hayatın, tahtın elden giderdi…
Haklısın der padişah, senin yaptığın büyük
Ama karşılamaz yaptığına, bu nişan kalır güdük!
“En iyisi ben sana vereyim; makarna, bulgur, hıyar,
Taze ot, yonca, arpa, kışın sobanda yanar,
Çuval, çuval kömür senin, hoşaf iç, durmadan anır
Sayendedir saltanatım, ulûfem baki kalır!...”
31.5.2014-
“Öykü 60 yıl önce Aziz Nesin tarafından yazılan” Nişan Alan Eşek” öyküsü olup, Sn.Çetin Altan’ın makalesinden alınmış şiirleştirilmiştir.”