Kısıtlamaların kademeli olarak kaldırılması kararıyla Korona Virüs salgınıyla mücadelede 1 Haziran’dan itibaren ‘Yeni Normal Dönem’e geçildi. Bunun sonucu olarak hayatın her alanında büyük bir hareketlilik gözleniyor.
Yaklaşık 45 gündür tatilde olan TBMM’nin çalışmaya başlamasıyla siyaset de ısınmaya başladı.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın başlatacağı ‘sahaya inerek halka kendilerini anlatma ve dertlerini dinleme’ kampanyası, İstanbul’daki bazı törenler ve açılışlar nedeniyle henüz gerçekleştirilemedi.
Erdoğan, 2 ayı aşkındır İstanbul’da yürüttüğü çalışmalarını Ankara’ya taşırken, Milli Güvenlik Kurulu, AKP MYK ve Cumhurbaşkanlığı Kabine toplantıları nedeniyle bu hafta da Başkentten Anadolu’ya açılamayacak.
VAPUR SOHBETİ
Erdoğan ile Devlet Bahçeli, iktidardaki Demokrat Partililerin 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra yargılandığı Yassıada’nın, ‘Demokrasi ve Özgürlükler Adası’ olarak yeni çehresiyle açılış törenine birlikte katıldı.
15 Temmuz 2016 gecesi FETÖ’nün darbe girişimi sırasında Erdoğan’ın halka mesajını telefonundan canlı olarak yayınlaması nedeniyle yıldızı parlayan gazeteci Hande Fırat’a göre, törene giderken Erdoğan ve Bahçeli arasındaki vapur sohbetinde sadece dış politika konuşulmuştu.
Hürriyet’teki yazısında AKP ve Saray kaynaklarından aldığı bilgileri de paylaşan Fırat, şunları söylüyor:
‘Cumhur İttifakı’nın iki ana partisi de erken seçim olmayacağının altını çiziyor. Peki onlara göre seçim nasıl mümkün olur?
Özellikle MHP açısından ‘Cumhur İttifakı’ bozulursa seçim gündeme gelebilir. Ancak böyle bir durum mümkün değil.
MHP açısından AK Parti’den çok sayıda milletvekilinin yeni kurulacak partilere geçmesi durumunda meclis aritmetiğinin yeni sistemde seçim isteyecek şekilde değişmesi durumunda gündeme gelebilir. Kısacası bu durumda parlamento aritmetiğinin tamamen değişmesi gerekiyor.
MHP’nin endişesi sadece CHP’nin yeni kurulan DEVA ve Gelecek partilerine destek verebilme ihtimali değil. Aynı zamanda yeni kurulan partilerin, mevcut partilerden, özellikle de iktidar partisinden vekil transfer etme olasılığı. Bu yüzden AK Parti ve MHP, vekil transferi üzerinde çalışmaya başladı.’
KATOLİK NİKAHI
Hande Fırat, ihtimaller listesine 'Cumhurbaşkanı’nın seçimleri yenileme yetkisini bilerek koymadığını, çünkü iki parti açısından da bunun şu an için beklenen bir adım ve gerçekçi olmadığını' söylüyor.
Cumhurbaşkanının seçimi yenileme kararı almasının neden zor olduğunu ise, Uğur Dündar’a konuşan İYİ Parti'nin Güvenlik Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray, ‘Katolik nikahı’ örneğiyle şöyle açıklıyor:
“Yeni rejimin 16 Nisan Anayasası’na bakalım. Ona göre Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilleri seçimleri -halk dilinde birbirinden ayrılamaz durumlar için yaygın biçimde söylenen şekliyle- ‘Katolik Nikahı’ ile birbirine bağlanmış durumda. Matematik olarak Meclis’te ne Cumhur İttifakı’nın, ne de muhalefetin tamamının erken seçim kararı çıkarma ihtimali yok. O halde tek çare; Türkiye’yi Sayın Erdoğan’ın seçime götürmesi. Ancak bu durumda, hakkı olan 3 seneyi kullanmamış olacak. Zorda olan ekonomi, başarısız Covid -19 süreç yönetimi, hem de muhalefetin oylarının yüzde 55’te sabitlenmiş olması, erken seçimi halen imkânsız kılıyor.”
ERDOĞAN-BERLİSKONİ DİYALOĞU
‘Katolik Nikahı’nın İtalya, İspanya, Polonya ve Hırvatistan gibi Avrupa'nın bir çok ülkesinde ‘evlendikten sonra boşanmanın mümkün olmadığı’ bir nikah türü olduğunu, bu nedenle de, ‘bitirilmesi imkansız ilişkileri’ anlatmak için deyim olarak kullanıldığını nakledeyim.
Sonra da, ‘Katolik nikahı’ söyleminin geçtiği tarihi bir görüşmeyi hatırlatayım.
2002 yılı Kasım ayı. AKP seçimi kazanmış, iktidar olmuş. Ancak Erdoğan henüz milletvekili de başbakan da değil. AKP Genel Başkanı olarak Yurt dışı ziyaretlere başlıyor. Bir günlük İtalya ziyaretinde Başbakan Berlusconi ile yaptığı görüşmede, Türkiye'nin AB üyeliği de konuşuluyor. Erdoğan’ın, Türkiye'nin AB'ye mutlaka girmek istediğini belirterek ''Nikah kıymak istiyoruz'' demesi üzerine, Berlusconi ''Mantık nikahı mı, yoksa aşk nikahı mı olsun?'' diye soruyor. Erdoğan, ''Katolik nikahı olsun, bir daha kopmasın'' karşılığını veriyor.
YSK BİLDİĞİNİZ GİBİ !
Konu 2002 yılından açılmışken, o yıl yapılan seçimde AKP’nin tek başına iktidar olmasını sağlayan Yüksek Seçim Kurulu’nun malum (!) kararı unutulur mu. Aytun Çıray, 2018 yılındaki Milletvekili Genel Seçimi öncesi yaşananları anlatırken, 2002 seçimini hatırlatıyordu:
‘2002 seçimlerinden sonra (Yüksek Seçim Kurulu) Yargıtay Genel Kurul kararını uygulamayarak DYP'nin baraj altında kalmasını sağlayarak AKP'nin önünü açmıştı. Ve ilginçtir, her yerde yapılan FETÖ temizliğinin orada yapılmadığını gözlemliyordum. Bu nedenlerle Pazartesi tekrar toplanma kararı aldıkları haberini alır almaz, CHP adına hukuki süreci takip eden Sayın Bülent Tezcan'ı aradım. İstişare sonunda bunun bir oyun olduğu konusunda mutabık kalarak Genel Başkanlarımızı aradık ve onlar düğmeye bastı. Cuma akşamı Sayın Koray Aydın ve ben, Sayın Engin Altay'la son toplantımızı yaparak iki partinin liderlerinin önceden aldıkları kararı uygulamaya başladık. Nitekim Pazartesi toplanacağını açıklayan YSK, beklediğimiz gibi, Cumartesi sabahı aynı gün 14.00'te toplanma kararı aldı. Bizim için zamana karşı yarış başlamıştı. 15 demokrasi kahramanının CHP'den ayrılıp İYİ Parti'ye katılması operasyonu 13.35'te sonuçlandı.’
2002 Milletvekili Genel Seçiminde DYP (Doğru Yol Partisi) yüzde 9.52 oy almış, bu nedenle baraja takılmıştı. Sadece yüzde 0.48 fazla oy alsa yüzde 10 barajını aşacak, Meclis’e girecekti. Böylece, yüzde 37 oy alan AKP, Meclisin yüzde 66 çoğunluğuna sahip olarak tek başına iktidara gelmeyecekti.
Başta DYP olmak üzere, Siyasi Partileri’in birçoğu büyük bir hukuk mücadelesi verdi. Bu girişimler sonucunda, o seçime katılan ve yaklaşık 2 milyon oy alan Demokratik Halk Partisi’nin (DEHAP), Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlangıçta bildirdiği gibi 63 ilde değil sadece 22 ilde teşkilatlandığı Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.06.2003 günlü kararıyla belirlendi. Yargıtay 6. Ceza Dairesi söz konusu mahkemenin bu kararını 29.09.2003 tarih ve E:2003/6243, K:2003/5880 sayılı kararı ile onadı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 6. Ceza Dairesinin bu onama kararını YSK’ya resmen bildirerek kendi hatasını düzeltti.
Bu maddi ve hukuki durum karşısında, mahkeme kararıyla kanıtlanan ve seçimden sonra ortaya çıkan tam kanunsuzluktan ötürü 22. Dönem Milletvekili Genel Seçiminin iptaline karar verilmesi istendi. Ancak nafile.. Yüksek Seçim Kurulu, ‘Adları yazılı siyasi partiler, milletvekili adayları ile özel ve tüzel kişiler tarafından yapılan şikayet, itiraz ve olağanüstü itirazların SÜRE ve KESİNLİK yönünden reddine’ karar verdi.
Böylece, atı alan Üsküdar’ı geçmişti.
Keza 16 Nisan 2017 tarihindeki 'Anayasa Değişikliği Referandumu'nda da, yaklaşık 2 buçuk milyon mühürsüz zarfla kullanılan oyu (haksız yere) geçerli kabul eden YSK, bugünkü tek adam rejimi getirilmesini sağlamamış mıydı?
YSK sayesinde bir kez daha, atı alan Üsküdar’ı geçmemiş miydi?
(Neyse ki, 31 Mart Yerel Seçiminde YSK’nın iptal kararı 23 Haziran’da duvara tosladı. AKP ve MHP yöneticilerinin aklını başına getirdi)
VEKİL TRANSFERLERİ RÖVANŞ OLABİLİR Mİ ?
Eğer YSK, DEHAP'a verilen oyları geçersiz sayıp, geçerli oyları yeniden dağıtsaydı, barajı aşan DYP 66 milletvekili ile Meclis'e girecekti. Böylece AKP tek başına iktidar olamayacaktı. (DYP’nin 66 milletvekilinin Meclise girmesi, AKP’den 44, CHP’den ise 22 milletvekili azaltılarak sağlanacaktı).
Eğer YSK mühürsüz zarfları geçersiz saysaydı, referendumda anayasa değişikliği reddedilecek, tek adam rejimi gelmeyecekti.
Rahmetli Süleyman Demirel’in ünlü sözüdür: 'Keser Döner Sap Döner Gün Gelir Hesap Döner'…
Bu tarihi gelişmeler karşısında komplo teorisyenleri, ‘AKP ile MHP'de mi Katolik Nikahı kıydı?’ diye mırıldanıyor. Ve ‘İddia edildiği gibi 63 AKP milletvekili Ali Babacan’ın partisine geçerse 2002 seçiminin rövanşı alınmış olacak, hak yerini bulacak’ demekten kendini alamıyor.
---
İyi Haftalar