Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yandan, bir yandan Türkiye’ye özgü tek adam sisteminin eksikleri ve aksayan yönlerini tespit ettirirken, diğer yandan da, yerel seçimde sendeleyen partisini yeniden yapılandırmaya çalışıyor.
Bu arada, yaz sıcağında devlet organlarının aldığı kararların bazıları şaşırtıp sevindirirken, bazıları ise öfkelendirip adeta isyan ettiriyor.
Herkesi şaşırtan 2 kararı Anayasa Mahkemesi (AYM)) aldı.
Yüksek Mahkeme, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiri nedeniyle mesleklerinden ihraç edilen, haklarında disiplin cezaları verilen, “terör örgütü propagandası” suçundan dava açılarak hapse mahkûm edilen ve bir bölümü cezaevine konulan akademisyenlerin bireysel başvurusunu karara bağladı. Bin 128 imzayla açıklanan ‘Barış Bildirisi’nin ardından yaptırım sürecine maruz kalan akademisyenlerin bir bölümünün yaptığı başvurular konusunda AYM, oy çokluğu ile 'hak ihlali' kararı verdi.
Kararın oylamasında, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanan ve halen görevde olan 7 üyeden 5’i, akademisyenlerin haklarının ihlal edildiği yönünde oy kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından atanan 5 üyeden 4’ü ise “ihlal yok” oyu verdi. TBMM tarafından, ağırlıklı olarak AKP’nin oylarıyla AYM’ye seçilen 3 üyeden ikisi “ihlal”, biri ise “ihlal yok” dedi.
Kritik oylamada 8 üye barış akademisyenlerinin ifade özgürlüğü haklarının ihlal edildiği yönünde oy kullanırken, 8 üye ise bu görüşe karşı çıktı. Oylar 8’e 8 eşit olunca eşitliği AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın oyu bozdu. AYM’nin Kuruluş Kanunu’na göre, eşitlik halinde başkanın oyu iki oy sayıldığından, barış akademisyenlerinin özgürlük haklarının ihlal edildiği görüşünde olan Başkan Arslan’ın 2 oyu sayesinde 'hak ihlali' kararı verilmiş oldu. AYM Genel Kurulu’nca verilen karar, 10 akademisyenin başvurusu için verilmiş olsa da, barış bildirisinin ilk ve ikinci imzacısı akademisyenlerin tamamı için emsal niteliği taşıdığı hukukçular tarafından belirtiliyor.
Anayasa Mahkemesi’nin basın özgürlüğü konusunda verdiği, özellikle haber siteleri için emsal teşkil etmesi beklenen bir başka karar da, artık 24 Temmuz Basın Bayramını kutlamayan basın mensuplarını sevindirdi.
Yüksek Mahkeme, Türk Tanıtma Vakfı (TÜTAV) Başkanı da olan yazar Kemal Baytaş’a, ‘Devlet sırlarını satmada Sülün Osman'a parmak ısırtıyor’ başlıklı yazısında, ‘Kozmik Oda’daki bilgileri içeren hard diskin FETÖ’cü savcılara teslim edilmesi konusunda dönemin Başkanı Necdet Özel’i eleştirdiği’ gerekçesiyle 7 bin lira para cezası verilmesini ‘hak ihlali’ saydı. Ayrıca, yazının yayımlandığı internet sitesi hakkında verilen 'erişim engeli' nin de 'basın ve ifade özgürlüğüne aykırı’ olduğuna karar verdi.
***
Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bu kararların yanı sıra, Saray’ın doğrudan yaptığı düzenlemeler ve TBMM’den geçirdiği yasalara dayanarak başlattığı bazı uygulamalar da kamuoyunda tartışılıyor.
Örneğin, Türk Vatandaşlığına geçme koşullarının hafifletilmesi. İYİ Parti Genel İdare Kurulu Üyesi İlkay Aksoy, 250 bin dolar ödeyen herkese ailece vatandaşlık verildiğine ve vatandaşlığa alınma süresinin en fazla 4 ay olduğuna dikkat çekerek, ‘dünyanın hiçbir yerinde bu kadar kolay vatandaşlık verilmiyor' diye feryat ediyor. Aksoy açıklamasını şöyle sürdürüyor:
"Bazı emlak firmaları kampanyalar başlatmış. Yabancı uyruklu bir kişi 'Türkiye'ye gelmeye vaktim yok nasıl vatandaşlık alabilirim?' diye soruyor. O firma da 'Güvenilir bir emlak şirketine vekalet verirseniz Türkiye'ye gelmeden vatandaşlık alabilirsiniz' diyor. Düşünün diğer ülkeler vatandaşlık vermek için en az 5 yıl oturum şartı ararken, biz Türkiye'ye gelmeden onlara vatandaşlık veriyor ve oy verme hakkı tanıyoruz. Türkiye'nin kaderini Türkiye'de hiç yaşamamış yabancı uyruklu insanlara teslim ediyoruz. Bu, toplumu kökünden dinamitler."
Özdemir İnce de Cumhuriyet’teki köşesinde adeta ateş püskürüyor:
“İtiraz ediyorum, isyan ediyorum: Hiç kimse Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını 500 bin, 250 bin dolara satamaz; T.C. vatandaşlığını din, iman ve oy hesabıyla Suriyeliklere peşkeş çekemez. Türkiye ABD, Kanada, Yeni Zelanda, Avustralya gibi bir göçmen ülkesi değildir. Binlerce yıllık süre içinde oluşan Anadolu halkları hamuruna son olarak 1071 yılında Türkler katıldı… 1071 yılından itibaren Anadolu’ya gelen Oğuz Türklerinin daha önce Orta Asya halklarıyla kaynaşmış olduğu unutulmamalıdır. Şu anda Türkiye nüfusunu oluşturan insanların kanında Orta Asya’ya özgü genlerden çok, Anadolu haklarının genlerinin egemen olduğu bilimsel olarak saptanmış bulunmaktadır. Bu insanlar 250 bin dolar karşılığında değil, binlerce yıl dökülen ata kanı sayesinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuşlardır. Bu insanlardan izin almadan hiçbir yabancıyı para karşılığında ve Suriyelileri de özel nedenlerle T.C. vatandaşı yapamazsınız..”
Ankara Tren Garı’nın başına gelenler konusunda da vatandaş öfkeli. Gar kampüsü içerisinde bulunan ve daha önce ikinci bölge müdürlüğü olarak kullanılan tarihi bina (TCDD Misafirhanesi binası) ile içerisinde tescilli kültür varlığı olan müzenin de bulunduğu, kreş, lojmanlar ve Sanat Galerisi, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın kurucusu olduğu Ankara Medipol Üniversitesi’ne devredildi.
Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS) Genel Basın Yayın Sekreteri Ahmet Eroğlu, "Böylesi bir planın hayata geçirilmesi Ankara Gar yerleşkesini parçalamaktır. Burası toplumsal hafızanın önemli bir parçasıdır. Vakit çok geç olmadan, TCDD yönetimini bu yanlış karardan dönmeye çağırıyoruz. Bizler işimize, iş yerlerimize sahip çıkmaya sonuna kadar devam edeceğiz. İş yerlerimizin peşkeş çekilmesine sessiz kalmayacağız" diyerek, ilk tepkiyi dile getiriyor.
Son olarak, Türkiye Barolar Birli Başkanı Prof.Dr. Metin Fyzioğlu ile Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ve bakanlık yetkililerinin yaptıkları Yargı Paketi toplantısını aktarmak istiyorum. Toplantıda alınan kararları TBB Başkanı Feyzioğlu açıkladı:
“Toplantıda Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin ilk paketinin daha da genişletilmesi noktasında uzlaşıya vardık. Bu kapsamda düşünce ve ifade özgürlüğünün yargısal güvencesini artırmak amaçlı belirli suçlarda İstinaf denetiminin üzerine Yargıtay denetiminin de getirilmesi konusunda mutabık kaldık. Davaların gereksiz gecikmeler sebebiyle yıllarca uzamasını önleyecek önemli tedbirler üzerinde durduk. Bu çerçevede avukatların Avukatlık Kanunu’nu kullanarak yargıda delil olmak üzere belge toplama yetkisinin güncellenmesi hususu genel kabul gördü. Ayrıca avukatların mahkemeye sunduğu belgelerin bir kez de ilgili yerlerden istenerek davaların uzamasına yol açan uygulamayı düzeltecek tedbirler konusunda uzlaşıldı. Hukuk mesleklerine giriş sınava konusu baştan sona bir kez daha ele alındı. Her noktasında uzlaşı teyit edildi. TBMM açıldığında el birliğiyle ilk paketi hazır edeceğimize inanıyorum.”
***
Memurlar ve emeklilerinin 2020 yılındaki maaş artışlarının ele alınacağı 'Toplu Sözleşme görüşmeleri' başta olmak üzere, birçok iç ve dış gelişmenin yaşanacağı Ağustos ayında, üzen değil gülümseten haberlerin çoğunlukta olmasını diliyorum.
---
İyi Haftalar
remzidilan_48@hotmail.com