Son romanımın kahramanları ile vedalaştığım yorgun bezgin bir günün son saatlerinde, parkın isim yazılarak delik deşik edilmiş bankına oturdum. Biraz sonra orta yaşlarda bir bey izin isteyerek oturdu yanıma. Oğluna bisiklet sürmeyi öğretmeye çalışan komşum seslendi.
-İyi akşamlar hocam.
Beyefendiyle sohbetin fitilini ateşledi bu sözler.
-Öğretmen misiniz?
-Evet ama emekli.
-Öğretmenin emeklisi olmaz. Öğretmen ölünceye kadar öğretmendir. Ben hep sevdim öğretmenlerimi.
-Ne güzel! Tersini söyleyen de çok.
-Ben demem. Emekleri çok bizde. Bugün torunum karne aldı. Törende gördüm bir kez daha emeklerini gururla sergilediler.
-Maşallah! Nice nice başarılı karneler alır inşallah..
Kendi sesimi dinlemek isteyip, yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştum. Bir başka banka oturmayı düşünmedim değil. Tüm banklar doluydu ve öyle nazikti ki utandım kalkıp gitmeye.
-Affedersiniz ne öğretmeniydiniz?
-Edebiyat.
Geveze komşum tepeme dikilip sohbete dahil oldu. Belki de adamın beni rahatsız ettiğini düşünmüştür.
-Hocam nasıl gidiyor son kitap?
-Bitti şükür son okumaları yapıyorum.
Oğlunun attığı topla devrilen bisiklete koştu.
-Aaa siz yazar mısınız?
-Evet.
-Ne tür kitaplar yazıyorsunuz?
-Aşk ve dönem romanı.
Yüzüme dikkatle baktı.
-Sizi sıkıyorum farkındayım ama ne olur benim aşkımı da dinler misiniz?
Gözleri parlıyordu. İlgimi de çekmişti açıkçası. Her söz, her anı, her insan, her olay malzemedir yazara, bilirsiniz.
-Bundan yedi yıl önceydi, diye başladı anlatmaya.
-Bir sabah oğlum aradı ve vaktin geldiğini haber verdi. Nasıl giyindiğimi, evden nasıl çıktığımı bugün bile hatırlamıyorum. Cüzdanımı ve hep yanımda taşıdığım o kadife kutuyu unuttuğum için bindiğim taksiyi eve döndürdüğümü hatırlıyorum bir tek. Girişte öğrendim oda numarasını. Öyle heyecanlıydım ki, hemşire hanım gülümseyerek söyledi. Alışıktır muhtemelen böyle hallere.
Odaya girdiğimde gelinim ter içindeydi. Yüzünden çok acı çektiği belliydi. Ama oğlum tek kelime ile bitmişti. Sarıldım. “Şimdi dik durma zamanı. Biraz sonra hiç atamayacağın bir yükü kucaklayacaksın.” dedim. Anneler duada. Dışarıya çıkıyorum, nihayet çağırıyorlar bizi.
Gözleri dolu dolu olmuştu
-Sırayla kucağımıza veriyorlar. Askerde ilk kez elime silah alınca böyle titremiştim. Aşkın başlaması üç dakikaymış ya da saniye. Tüylü başı, minicik burnu ve üzüm gözleri. Bakıştık. Kalbim gözüne düştü. O an, o saniye tutsaktım ben. Yedi yıl her gece onunla uyudum, onunla uyandım, şükür dolu sabahlara. Giderek benden bir şey istenmesi zul gelirken ondan gelen başım üzereydi. Bana ”dede” dediği ilk gün gizli gizli ağladım sevinçten. O günlerde en büyük kaygım aşkımın karşılık bulmamasıydı. “Aşkımın” diyorum yadırgamayın. Çok roman okumuş biriyim. Duygularım öyle örtüşüyor ki başka bir isim bulamadım. Bu ilişkiye aşk dedim o yüzden. Tek dedeydim ben. Utanmazca seviniyordum. Gelinimi çok sevmeme rağmen. Tek olmak, inkar edemeyeceğim, çok mutlu ediyordu beni. Sevgimi paylaşmak zorunda kalmayacaktım…
Terlemişti. Derin bir soluk aldı. Bana baktı. Dikkatle dinlediğimi görünce devam etti.
-Eşim yıllardır altın saat isterdi. Şimdi komşu liseli çocuğun yardımı ile torunuma saat bakıyorum. O çocuktan onunla oynayabileceğim internet oyunları dersi alıyorum. Şimdilerde çiftlik oyununu oynuyoruz birlikte ve bana hayli pahalıya mal olan sanal alışverişler yapıyoruz. Anne babasından gizli hatta. Bu gizli alışverişler paylaşımlar bile bana gizli aşk heyecanı veriyor. Çok isteyerek evlendiğimde elime verilen nikâh cüzdanı bile bu ilk karne kadar heyecanlandırmadı beni.
Bana hiç yabancı değildi bu duygular öyle içten öyle samimi anlatıyor ki…
-Dün törende onca çocuk vardı. İnanın sahnede oyuncuya odaklanmış ışık gibi o parlıyor diğer çocuklar sönük kalıyordu.
Telefonunu açtı. WhatsApp mesajını gösterdi “Dedeciğim seni çok seviyorum” Tekrar doldu gözleri.
-Bakın, çok şükür aşkım karşılıksız değil. Bu yüzden çok mutluyum, kendime iyi bakıyorum. Ve hep şükrediyorum. Siz söyleyin hocam bu aşk değil de ne?
-Tam da öyle..
Diyorum. Gülüyor, mutlu oluyor onayımdan. İsmimi ve kitaplarımı sormak yeni aklına geliyor. Özür diliyor. Daha anlatacak.
-Hava kararıyor hocam arabayla geldik. Sizi de bırakalım
Diye sesleniyor komşum. El sıkışıyoruz. Ve aşkıyla sağlık, huzur ve mutluluklar diliyorum. Arabaya bindiğimde dönüp bakıyorum. Telefonu açmış gülümseyerek bakıyor. Muhtemelen aşkı yeni bir mesaj göndermiş.
Okuduğum kitaplar, dinlediğim insanlar hep bana aşkın binbir türlü hali olduğunu öğretti. Bu da onlardan biriydi.
Yüce Allah gençlik yıllarımızda çalışmaktan düşünemediğimiz, tadamadığımız her duyguyu ileriki yaşlarda başka bir sebeple önümüze koyuyor. Çalışma hayatının acımasızlığında inkâr etmeyelim hiç birimiz böylesine vakit ayıramadık çok sevdiğimiz ve uğurlarına nelere katlandığımız yavrularımıza. Torunlarımıza gösterdiğimiz olağanüstü sabır ve ilgi, belki de bilinçaltımızda yatan ihmal etmenin bedelidir. Sebep ne olursa olsun onlarla zamanı yakalıyoruz ve o beyefendinin söylediği gibi aşkın heyecanını…
Torunum geldi aklıma.. Bambaşka bir duygu. Teşekkürler.