Yabancı bir doktor dizisinin altyazısında şöyle bir replik ilişti gözüme…

“Behçet Hastalığı olmasın sakın!”

Geri alıp tekrar dinledim ve dizideki doktorun “ç” sesini vererek düpedüz “Behçet” dediğini anladım.

Anladım ve çocukluğumdan bir kare beliriverdi hafızamın aynasında.

O yıllarda karıştırmayı pek sevdiğim resimli “Kim Kimdir?” ansiklopedisinde görmüştüm sanırım Dr. Hulusi Behçet ismini.

Küçük bir aramayla internetten tazeledim hafızamı.

“Türk dermatoloji uzmanı ve bilim insanı Hulusi Behçet, 1937 yılında, bir kan damarı enflamasyonu (vaskülit) hastalığı olan ve bugün kendi adıyla anılan Behçet hastalığını tanımlayan ilk bilim insanı olmuştur.

1933'te İstanbul Üniversitesi yeni kurulmuş, bir dizi reformlar devam ederken bu reform döneminde İstanbul Üniversitesi'nde dermatoloji o zamanki adıyla Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniğini kurmuş ve profesör seçilmiştir.

Hulusi Behçet, Türk akademisinde profesör unvanını alan ilk kişidir. Mesleğinin ilk yıllarından itibaren dermatoloji konusunda üretken bir bilim insanı olarak, birçok ulusal ve uluslararası kongreye özgün makalelerle katılmış ve birçok bilimsel dergide makalesi yayınlanmıştır.”

Ünlü Alman patolog Prof. Philipp Schwartz onun için, "Behçet, dünya çapında ünlü bir bilim insanı ama Türkiye'de değil…" demiş.

Demiş ve kendince nazik ve Hulusi Behçet’i yücelten bir sebep bulmuş Behçet’in kendi ülkesinde tanınmamasına ilişkin.

"O her zaman yurt dışında buluşlarını tanıtıyor; bunun için onu Türkiye'de duyamıyorsunuz."

Hulusi Behçet adının Türkiye’de duyulmuyor olmasının sebebi çalışmalarını uluslararası alanda tanıtıyor olması mı yoksa Cumhuriyet değerleri ve vizyonuna uzak kakafonik koronun hayata, yaşamaya, ülkeye küstüren, umutsuzluğa sürükleyen, kültür, sanat ve bilim dünyamızı baskılayan naraları mı? Tartışılır.

Şunları düşünün lütfen!

Sene 1937. Türkiye Cumhuriyeti henüz 14 yaşında!

Savaştan hatta savaşlardan çıkmış bir millet.

Yeni kurulmuş bir cumhuriyet.

İmkanları sınırlı bir devlet.

Böylesi bir ortamda bilimsel araştırma yapabilecek bilgi birikimi ve vizyonu olan, hastalık keşfeden ve bu hastalığa adı verilen bir doktor:

Hulusi Behçet!

Başka bir ülke böyle bir değere sahip olsa rol model olarak sunulup sayısız filmi, dizisi yapılır, devrimin ve ona yön veren fertlerinin vizyonu dünyaya haykırılır ama…

Biz onun ismini anca yabancı dizilerden “tesadüfen” duyuyoruz.

Çünkü…

Türk Devriminin Türkiye Cumhuriyeti ile bedenlenen ruhunu anlama, sindirme, içselleştirme noktasına gelemedik bir türlü.

O günleri görecek miyiz?

Haftanın Notu:

23 Nisan geliyor!

Sözlerini benim yazdığım besteleri müzik öğretmeni Oya İlkbahar tarafından yapılıp çocuklarımıza armağan ettiğimiz “Ata’dan Miras” ve “Çocuklar Gelecektir” adlı şarkılarımızı paylaşmak istiyorum sizlerle kıymetli okurlarım.

Şarkılara aşağıdaki bağlantılardan erişebilirsiniz.

Ayrıca öğrenci ve öğretmenlerimiz, şarkıların buradaki sözsüz (karaoke) icralarını kullanarak okullarında, törenlerinde seslendirebilirler.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.