Seçim bitti, otokrasi yine bitmedi. Umut ikinci tura kaldı. Bilhassa son yirmi yılda en azından tabelada -ki bir ara ona dahi tahammül edememişlerdi, artık toptan silmelerinin yolu da açıldı- “cumhuriyet” ile yönetildiği iddia edilse de düpedüz “seçimli otokrasinin” hâkim olduğu güzel ülkemiz 100. yılında cumhuriyetten biraz daha uzaklaşmış oldu.
Peki “ŞİMDİLİK” kim kazandı, kim kaybetti?
Lidere, şeyhe biat etmeyi hayat biçimi yapanlar kazandı, “özgür birey, hür vatandaş” olmak isteyenler kaybetti.
Türk milliyetçiliğini pkk karşıtlığına indirgeyenler, sırtını hamasete dayayanlar kazandı, milliyetçiliği kurduyla, kuşuyla, toprağıyla, insanıyla, vatanına, milletine hizmet bilenler kaybetti.
Ülkenin tüm hücrelerine hâkim olmuş siyasi erkin güdümündeki patronlar ve çeteler kazandı, emeğinin karşılığını alamayan, ağır ekonomik şartlarda ezilen emekçiler ve emekliler kaybetti.
Taşra siyaseti kazandı, kent soyluluk kaybetti.
“Bu ülke artık bizim!” diyen ve vatandaşlık alanlarının %5 oyu olduğu söylenen Suriyeliler başta olmak üzere sığınmacılar ve tapuyla vatandaşlık satın alan yabancılar kazandı, bu ülkenin gerçek sahipleri kaybetti.
“Benim babamın yaşadığı hayata göre ben zengin hayatı yaşıyorum, şükürsüz bu insanlar!” diyen, “telefonunu çıkar!” diye kükreyen 60 yaş üstü dedeler, neneler kazandı, (aslında onlar da kaybetti ama olan biteni fark etmelerinin mümkün olmadığı ortada), “elin emeklisi dünyayı geziyor, ben şehirde bir yemeğe çıkamıyorum” diyen amcalar, teyzeler kaybetti.
İdeolojik ve inançsal dogmalarla doldurulmuş gençler kazandı, (ki bazı yaşlılar için söylediklerim onlar için de geçerli), özgür ruhlu, üretken, başka ülkelerdeki emsalleri seviyesinde bir hayat isteyen gençler kaybetti.
“Nefes almayı yaşamak zannedenler” kazandı, daha iyi, daha kaliteli, daha güzel yaşamayı talep edenler kaybetti.
Şifacı şarlatanlar kazandı, “giderlerse gitsinler” denilen doktor ve sağlık çalışanlarımız kaybetti.
Yandaş medyanın yalan kusan kanalları, gazeteleri, onlara malzeme veren sözde muhalifler kazandı, her şeye rağmen hakikati kovalayan medya kaybetti.
Yurtlarında erkek çocuklara musallat olan birtakım vakıflar kazandı, millî eğitim kurumları ve öğretmenlerimiz kaybetti.
Terör başta olmak üzere her türlü ideolojik, kimliksel ve inançsal yolla “ölümü kutsayanlar” kazandı, hangi fikir ya da kimlikte olursa olsun her türlü kışkırtmaya rağmen bu ülkeye entegre olmuş ve “ölmek ya da nefes almaya razı olmak değil gerçekten yaşamak istiyorum” diyenler kaybetti.
“Bu ülkenin bayrağının adı değişmeli, üniter yapı terk edilmeli” diyenler kazandı, “Türk milleti, vatanı ile bölünmez bir bütündür, parçalanamaz” diyenler kaybetti.
Dini siyasete alet edenler, tarikat liderleri, hocaefendiler, şeyhler ve meczuplar kazandı, “İslam’da ruhbanlık yoktur” gerçeğini haykıranlar kaybetti.
Eli kana bulananlar, terör örgütleri kazandı, Gaffar Okan’lar, Gonca Kuriş’ler, Sinan Ateş’ler kaybetti.
Beynelmilelci, milli kimliği reddeden, din sosuna batırılmış neo-osmanlıcılar kazandı, laik, sosyal, hukuk devleti temelli Türkiye Cumhuriyeti diyenler kaybetti.
Ülkenin doğal kaynak ve güzelliklerine göz diken rantiyeciler kazandı, Uzungöl, Salda Gölü, Kaz Dağları, Kuzey Ormanları ve muhtemelen sıradaki güzellik olan Uludağ kaybetti.
Kanal İstanbul ile zengin olacaklar, o bölgeyi işgal edecek yerli ve daha çok yabancı sermayedarlar, iktidar yancıları kazandı, deprem tehdidiyle baş başa kalan İstanbul kaybetti.
Türkiye’nin demografik gerçeklerine göre “nabza göre şerbet” verenler, istediğini alana kadar her şekle girebilenler kazandı, eğilimleri ve durumu doğru okuyamayanlar kaybetti.
Kendi vatandaşını iyi ve mutlu yaşatma amacı olmayan aksine sömüren “kendine emperyal devlet” yapısı ve “tek adam rejimi” kazandı, “parlamenter sisteme” dayanan sosyal-millî devlet kaybetti.
Aklı reddeden hurafeciler ve uydurdukları hurafeler kazandı, aklın ve bilimin ışığını savunanlar kaybetti.
Yazdıkça afakanlar basıyor, burada keseyim..
Evet, başta da dediğim gibi “şimdilik” kazananlar ve kaybedenler bunlar!
Ama son olarak şunu söylemem gerek.
Bütün bunlara rağmen son bir şanstır 28 Mayıs!
Yazıyı sosyal medyada rastladığımız güzel bir soruyla bitirelim.
“Mhp, İYİ Parti, Ümit Özdağ, Sinan Oğan, Muharrem İnce… Bayağı bir milliyetçi oy çoğunluğu var sandıkta. Yahu o zaman niye her geçen gün daha çok Arabistan’a benziyor güzelim Türk yurdu?”
İronik, ama doğru bir soru!
Düşünün, düşünmek iyidir!
Tebrikler Alperciğim. Çok güzel yazmışsın. Ben de kaybedenlerdenim bilesin