Kâbe, Suudi Arabistan’ın Mekke kentinde bulunan ve Müslümanların hacı olabilmek için, belli kurallara uyarak tavaf etmeleri gereken kutsal yapıdır, diğer ismi Beytullah’tır. Hz. Âdem ve Hz. Havva, insanlığın yaratılış gayesi üzerine olsunlar diye, ki bu gaye, Bakara suresi 30. Ayeti kerimede,

Hani Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Biz seni eksiksiz bilirken ve durmadan övgü ile tenzih ederken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu.

denilerek vurgulanan yeryüzünün halifesi olması gayesidir, bu sebeple cennetten çıkartılıp yeryüzüne ayrı bölgelere gönderildiklerinde, tövbeyle geçen uzun yıllar sonunda bugün Arafat denilen yerde tekrar buluştular. Buraya yerleşip Kâbe’nin şu an olduğu yere Kâbe’yi inşa ettiler. Nuh As döneminde gerçekleşen tufan esnasında Kâbe’den geriye sadece temeli kaldı. Hac suresi 26. Ayeti kerimede,

Hani Biz İbrahim'e evin Kâbe’nin yerini belirtip hazırladığımız zaman şöyle emretmiştik, “Bana hiçbir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için evimi tertemiz tut.”

denildiği gibi daha sonra Hz. İbrahim ve Hz. İsmail birlikte Kâbe’nin temellerini bulup aynı temeller üzerine Kâbe’yi yeniden inşa ettiler. Kâbe, Hz. Âdem As’dan itibaren, insanların Allah’a duyduğu inancını yaşama ve Allah ile yarattığı insanın bağı ve insanın, Allah’ın “Kulum” dediklerinden olup yeniden yaratılış gayesi üzerine yaşama dönebilmesinin merkezi olmuştur. Kâbe’nin, putperestlik döneminde dahi merkez oluşu, Kâbe’nin varlığının merkez oluşundan dolayıdır. İnsanlar, inançlarını yaşamak istiyorlarsa Kâbe’yle irtibat halinde olmak zorundadırlar.

Hz. Muhammed efendimiz, Mekke’yi fethettiğinde Kâbe’yi içindeki putlardan temizleyerek aslına döndürmüştür çünkü Kâbe, Beytullah oluşuyla putların değil Allah’ın evidir. Peygamberimizin bedenen terki dünya oluşundan 30 sene sonra Allah’ın yüce Kur’an’ı Kerim’de lanetlediği soy olan Süfyan yani Emevi soyu Süfyan ve Hindin oğlu, İslam’ın baş belası Muaviye’nin yine baş belası oğlu Yezit’in ordusu, Yezit’in emriyle Kerbelâ’da İmam Hüseyin’i katlettikten sonra Medine’ye gidip Medine’yi yağmalayıp Ehlibeyt yolunda olanları da katletmiş, oradan Mekke’ye geçip mancınıklarla taş atışlarıyla Kâbe’yi de yıkmıştır. Bugünkü Kâbe, gelen tepkiler üzerine Yezit’in daha küçük olacak şekilde yeniden yaptırdığı Kâbe’dir.

Kâbe, yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibi, Beytullah olmasıyla Allah’ın evidir ve iman üzerine sürdürülen yaşamın merkezidir. Kâbe’yle bağı olmayan bir insanın iman üzerine bulunup insanlığına ve Allah’ın kulluğuna ulaşması mümkün değildir. Ali İmran suresi 96. Ayeti kerimede,

Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan ev, Mekke’de o kutlu olan ve bütün insanlar için hidayet olan Kâbe’dir.

denilerek bu hakikat vurgulanır. Hidayet, Hakk’ı Hak, batılı batıl olarak anlayıp kabul etmek, doğru yolda olmak, doğruya örnek olup davet etmek, batıl yoldan, şirkten, benlikten uzaklaşmak, iman üzerine yaşamaktır. Hidayet ehli olabilmek için Kâbe’yle bağımız olması farzdır. Bu bağ sadece Hac ibadeti için Mekke’ye gidip Kâbe’nin etrafında 7 kere dönmek değildir. Bu bağ sadece namaz kılarken yüzümüzü Kâbe’ye dönmek de değildir. Bu bağ, Hac ve namazla birlikte tüm yaşantımızı, yüzümüz Kâbe’ye dönük yaşamaktır. Yüzü Kâbe’ye dönük yaşamayanın Allah ile bağı olmayacağından hakikatte, kıldığı namaz namaz, ettiği tavaf tavaf değildir. Allah ile bağı olmayan insan, imanın ruhundan kopuk olarak inancını kılık kıyafet ve şekil boyutunda yaşar.

Yaşamın içinde her an yüzümüzün Kâbe’ye dönük olması yani Allah ile bağımızın olması, yaşantımızın Hz. Muhammed Peygamber efendimizin ve O’nun kutlu Ehlibeytinin yaşamıyla aynı olmasıdır. Bu yaşam, Allah’ın “Kulum” dediklerinin yaşamı olup, kendisinden emin olunan, Rahmanî vasıflar üzerine yaşayan, okuyan, eğitim alıp kendisini geliştiren, dürüstlükten, adaletten, ahlaktan asla vazgeçilmeyen yaşamdır. Allah ile bağ kurmak, yaşamda Allah’ın emirleri üzerine bulunmaktır. Allah’ın emirleri içinden kendi işimize gelenleri alıp işimize gelmeyenleri yok sayarak işimize gelenler üzerine bulunarak kendi halimizin kabulü için Allah’ı zorlamak, Allah’ın “Kulum” dediklerinden olmayıp, aksine çok çok uzak ve şirk içinde yaşamaktır. Allah’ı reddederek Allah’a kulluk yaptığımızı zannetmek münafıklıktır. Cenab-ı Allah, Münafıklar için Bakara suresi 9. Ayeti kerimede,

Onlar sözde Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller.

demektedir. İşte Kâbe, dünyevî yaşamlarında işlerine gelmediği için Allah’ın emirlerini reddederek aslında Allah’ı reddetmiş olanlar için taştan yapılmış her bina gibi taştan yapılmış bir binadır ve o münafıkların Kâbe’yle bağları yoktur. Ama Allah’ın emirlerini nefsine uydurmak yerine nefisini Allah’ın emirlerine uyduranlar için Kâbe, Allah ile bağ kurulan Beytullah olmasıyla Allah’ın evidir.

Kâbe’nin iki boyutu vardır ki bunların birisi yeryüzü Kâbe’si, diğeri gökyüzü Kâbe’sidir. Kâbe’nin yeryüzünde bulunduğu yer, Hz. Âdem As’ın toprağının yeryüzünden alındığı yerdir. İnsanın bedensel yönü yeryüzü Kâbe’siyle ilişkiliyken, manevî yönü ise gökyüzü Kâbe’siyle ilişkilidir. Bu sebeple, insan, hakikat yönüyle tavaf ederken Kâbe’nin etrafında her dönüşünde insanlığına ait vasıflarını Mümin vasfı haline getirir. Mümin, Kâbe’yle bağını kuran olduğundan, onun hayatiyeti tevhit, ilmi tevhit, iradesi, kudreti, görmesi, işitmesi ve kelamı tevhitle ziynetlenip tevhit üzerine olmaya başlar da o mümin Kâbe’yle bağ kurmayla Allah ile bağ kurmuş olduğundan Allah’ın “Kulum” dediği yaratılış gayesi üzerine yeryüzü halifesi olur ve halifeliğiyle her isimden Rabbini bilip, zikredip, seven olur.

Kâbe, taştan bina olmasının çok ötesinde, Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet edebilmek için yüzümüzü dönüp şehadet ettirmeyen görüşümüzü verip şehadet ettirecek görüşe ereceğimiz merkezdir. Kâbe, taştan bina olmasının çok ötesinde, ikiliğimizi verip tevhidi alacağımız merkezdir. Kâbe, taştan bina olmasının çok ötesinde, insanca yaşantının merkezidir. Kâbe, taştan bina olmasının çok ötesinde, kendisiyle bağ kurulunca Allah ile bağ kurulan merkezdir.

Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet etmeyen gözün, gördüğü Kabe’nin Beytullah oluşu değil bina oluşudur. Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet edenin gördüğü Kâbe ise Kâbe’nin Beytullah oluşudur. Bizler, Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet etmek isteyen samimi Müslümanlar olarak yaşantımızı Kâbe’ye dönük yaşayıp Kâbe’yle bağımızı kurmak zorundayız ki şehadet edecek görüşe erebilelim ve Kâbe’ye bu görüşle bakıp şehadet edenlerden olalım.

ozkan.gunal@emekyayinevi.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.