Uzakdoğu’da 2010’da ortaya çıkan tsunaminin televizyon ekranlarına yansıyan görüntüleri, depremlerin ne kadar büyük felaket halini alabildiğini herkese göstermiştir. Suların kabarıp on binlerce insanı birkaç dakika içinde yutması görüntüleri bütün dünyayı ürkütmüştür. Bu sahneler aynı zamanda, her an bir felaketle yüz yüze olduğumuzu gayet açık bir şekilde anlatmıştır. Şom ağızlılık yapmayalım ama ya 9 şiddetinde olacağı yerde 11 veya 12 şiddetinde olsaydı. Bugün herkes, uygarlığı tehdit eden en önemli etkenlerden birinin büyük ölçekli depremler olduğunu anlamıştır.
.
Tarih boyunca dünyada meydana gelen depremleri gösteren aşağıdaki harita, Anadolu’nun tamamının depremin en yoğun yaşandığı yerlerin başında geldiğini göstermektedir. Haritaya dikkat edilirse, Pasifik’in batı kıyıları da işaretlerden dolayı kapkara olmuştur. Bunun yanında Kafkasya, İran’ın Basra körfezi kıyı bölgeleri ile Hazar kıyı bölgeleri, Aral gölünün güneyinden doğuya doğru oluşan bir eksende, Yunanistan ve İtalya yarıma- dalarındaki büyük deprem yoğunluğu görülmektedir.
Dünyanın kabuğu yavaş yavaş yer değiştiren levhalara bölünmüş durumdadır. Kıtalar sal üzerinde yaşam savaşı veren kazazadeler gibi bu levhaların üzerindedir. Hareket halindeki levhalar biribirine sürtünür ve irili ufaklı birçok depremler meydana gelir. Yukarıda harita tarih boyunca depremlerin yoğunlaştığı bölgeleri göstermektedir. Deprem bölgelerini gösteren noktaların oluşturduğu çizgiler yer kabuğunun kırık levhalarının sınırlarını da ortaya çıkarmaktadır[i].
Aynı şekilde, son yılların en büyük depremlerinin meydana geldiği Pasifik Okyanusu’nun batı kıyıları da tarihsel yoğunluğun en büyük olduğu yerlerden olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanında, doğu kıyıları da yoğun deprem bölgeleridir. Dikkat edilirse, beş bin yıldır eserleri ayakta duran Mısır uygarlığının deprem kuşağı üzerinde olmadığı görülmektedir. Buna karşılık, Nil ırmağının kaynak bölgeleri deprem kuşağındadır ve tarihte en fazla can kaybına neden olan deprem buralarda bir yerde olmuştur. Orta Afrika’nın doğu kıyıları da deprem tehdidi altında görünmemektedir. Aynı şekilde Moskova, İskan- dinavya, Fransa, İngiltere ve Sibirya deprem bölgesi değildir. Buna karşılık Çin, Anadolu kadar olmasa da depremlerin yoğun yaşandığı yerlerdendir. Burada nüfusun da yoğun olması yüzünden depremlerde tarih boyunca çok can kaybı olmuştur.
Yerkabuğunun birbiriyle çarpışan kırık levhalı yapısı sürekli olarak depremlere neden olmaktadır. Gözle görülmez ama sürekli bir hareket söz konusudur. Yeryüzü 250 milyon yıl önce tek bir kıtaydı. Sürekli hareket hali söz konusu olduğundan günümüzdeki biçimini aldı. Fakat bugünkü biçimi de geçici bir durumdur. Mesela Amerika kıtası tırnaklarımızın uzaması hızında Avrupa ve Afrika’dan uzaklaşmaktadır. Atlantik büyümekte ve Pasifik küçül- mektedir. Diğer yandan Akdeniz, 100 milyon yıldan beri kapanmakta olan bir okyanusun kalıntısıdır. Ölçümler önümüzde 50-100 milyonluk zaman zarfında tamamen kapanacağını göstermektedir. Yeryüzünde depremlerin en yoğun olduğu bölge olmasının nedeni budur.
Depremlerin şiddeti hakkında bir kayıt tutulmadığı için tarihteki büyük depremlerin ancak bazıları bilinmek- tedir. Mesela Akdeniz’in ortasındaki Girit adasında 365 yılında meydana gelen büyük bir depremin, 50 bin kadar insanın ölümüne neden olduğu tahmin edilmektedir. Bu sayı, Girit’in o zamanki nüfusuna göre çok büyük bir sayıdır. Antakya’da 526 yılında meydana gelen büyük bir depremde 250 bin kişi hayatını kaybetmiştir. 856 yılında İran’ın Damgan bölgesinde meydana gelen depremde 200 bin kişini öldüğü tahmin edilmektedir. Bu sayılar, o çağdaki nüfus yoğunlukları dikkate alındığında çok büyük can kayıplarının olduğunu göstermektedir. Tarihteki en büyük deprem, haritada yoğun bir deprem bölgesi olarak görülmeyen Yukarı Mısır’da 1201 yılında meydana gelmiştir ve 1 milyon kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. Demek ki 800 yıl önce Yukarı Mısır yoğun insan yerleşimlerine sahne olan bir bölge imiş. Can kaybı bakımından ikinci büyük deprem 1556 yılında Çin’in Şansi bölgesinde olmuştur ve 830 bin kişinin öldüğü tahmin edilmektedir.
Türkiye’de büyük can kayıplarına neden olan büyük depremleri yaşadık. 1999 Marmara Depremi dehşeti bütün çıplaklığıyla ve hep birlikte yaşadığımız büyük yıkım oldu. Türkiye cumhuriyetinin gelmiş geçmiş iktidarlar tarafından ne kadar bilinçsizce yönetildiğini hep birlikte apaçık gördük. Kafamıza dank etti. Oysa tarih boyunca İstanbul ve çevresinde meydana gelen depremlerin kayıtları meğerse varmış. Bu hayati bilgilere hiç aldırış etmeden, dileyenin dilediği kadar çürük bina yapabildiği denetimsiz geçen on yıllardan sonra gerçekle yüzleştik.
İstanbul, Kral Konstantin’in Roma’ya başkent olması kararını aldığı 325 yılından beri, 7 şiddetinden büyük, bilinen 14 depreme sahne olmuştur. Şiddetli depremlerin meydana geliş tarihlerinin istatistiksel bir anlamı olduğunu da düşünerek, şöyle sıraya dizelim: 325, 427, 478, 553, 865, 986, 1262, 1303, 1500, 1509, 1719, 1754, 1766, 1894, 1999. Dikkat edilirse, sadece iki kez 9 ve 12 yıl arayla iki büyük deprem arka arkaya gelmiş, diğerleri 50 ila 100 yıllık aralıklarla meydan gelmiş. Ne var ki, arada tesbit edilememiş büyük depremler de söz konusu olabilir. Mesela İzmit taraflarında 715 yılında meydana gelen bir depremde İstanbul’daki binaların üçte birinin yıkıldığı bazı yazmalardan biliniyor. Söz konusu deprem İstanbul’da olmadığı için yukarıdaki listede yer almıyor. Nitekim 1999 depremi de Gölcük merkezli bir depremdi ama İstanbul’un birçok yerinde büyük can kayıplarına neden oldu. 1500 yılında İstanbul’da meydana gelen depremde 109 caminin ve sur içinde 1070 evin yıkıldığı da kayıtlardan bilinmektedir.
Depremler, meydana geldikleri bölgenin yakınlarına büyük felaketler getiriyor. Ama sera etkisi, aşırı soğuklar ve salgın hastalıklar gibi sınır aşan ve bütün insanları hızla etkisi altına alan sonuçlar doğurmuyor. Tsunami böyle bir etki doğurdu ama 11 şiddetindeydi ve dalgalar işin doğası gereği bütün Pasifiğe yayılmıştı. Deprem konusunu, daha çok ulusal ölçekte büyük felaket olarak değerlendirmek gerekir. Bu bakımdan Türkiye, depreme dayanıklı yapılar inşa etmek konusuna büyük bir ciddiyetle eğilmelidir. Cumhuriyet tarihi boyunca Anadolu’da deprem hep olageldi. Ama deprem İstanbul’u vuruncaya kadar etkili çevreler işi ciddiye almadı. Birkaç yardım kampanyasından sonra depremler hep unutuldu gitti. Depreme dayanıklı yapılar konusu ciddi ciddi gündeme hiç gelmedi.