‘Dünya dönüyor sen ne dersen de / Yıllar geçiyor fark etmesen de’ diyordu Nilüfer ilk kez 1973’te (Söz ve Müzik Tuğrul Dağcı, düzenleme Şanar Yurdatapan).. O yıllarda dünya hem dönüyor, hem kaynıyordu. Bu kaynamanın farkında olan ve tepki koyan gençlik kıyıma uğradı.
Yıllar geçti dünyada çok şey değişti, ancak bunun farkında olanlara yapılanlar hiç değişmedi.
Dünya şimdi de kaynamaya devam ediyor. Ortadoğu’da, Afrika’da, Asya’da. Kısacası yer yüzünün her köşesinde.
Son kriz hafta sonunda Rusya ile Ukrayna arasında yaşandı. Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinden bu yana karşı karşıya gelen Moskova ve Kiev yönetimleri Pazar günü son dönemin en fırtınalı gününü yaşadı. Sabah saatlerinde Kerç Boğazı’na doğru ilerleyen Ukrayna savaş gemileri Rus donanması tarafından zorla durduruldu. Bir Rus gemisinin Ukrayna destroyerine çarptığı kayıtlara yansıdı. Ukrayna Deniz Kuvvetleri, ‘Rusya tarafından ateşlenen bir topun bir gemiye isabet ettiğini’ ileri sürdü. Rusya öğle saatlerinde Kırım Yarımadası’nı ana karaya bağlayan köprüyü ulaşıma kapattı, Akşamüstü ise savaş uçaklarını Kerç Boğazı üzerinde uçurdu. Daha sonra Rusya, Ukrayna gemilerinin dönmeye başladığının açıladı. Akşam saatlerinde ise, Ukraynalı askerler, tek taraflı bağımsızlık ilan eden Donetsk Halk Cumhuriyeti’ndeki (DHC) sivil yerleşimleri yoğun ateş altına aldı. Ardından Rusya, sınırını ihlal eden 3 Ukrayna gemisinin alıkonulduğu bildirdi. Rusya gece geç saatlerde de, Azak Denizi'nde yaşanan gerginlik nedeniyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni acil toplanmaya çağırdı.
***
Bu hafta dıştaki gelişmeleri değerlendirmek bana kaldığına göre devam edeyim.
Hafta sonunda Dünyadaki bir başka gelişme ise, AB liderlerinin, İngiltere'nin birlikten ayrılmasını (Brexit Anlaşması) ve gelecekteki ilişkileri belirleyecek siyasi deklarasyon belgesini onaylamasıydı.
İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasını Stratejist Abdullah Çiftçi, “Avrupa Birliği dağılma sürecinde, İngiltere ve ABD “Atlantikçilik” ile yeni bir dünya düzeni kurma, Rusya da “Avrasyacılık” söylemi ile bölgesel güç olma peşinde’ diye yorumluyor.
Çiftçi’nin ‘Yeni Dünya düzeni’ konusundaki yorumları ve öngörüleri özetle şöyle:
“Trump’ın ABD Başkanı olması üzerine Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, Bild am Sonntag gazetesine ‘Donald Trump’ın seçilmesiyle eski 20’nci yüzyıl dünyası tamamen sona erdi’ şeklinde bir açıklama yaptı. Dünyada 20. yy’da kurulan statüko çöktü. SSCB sonrası tek ABD merkezli yönetilen tek kutuplu dünya düzeni çöktü. Dünyada şimdi bölgesel güçler ortaya çıkıyor. Avrupa Birliği dağılma sürecinde, İngiltere ve ABD ‘Atlantikçilik’ ile yeni bir dünya düzeni kurma, Rusya da ‘Avrasyacılık’ söylemi ile bölgesel güç olma peşinde."
Batıda ‘Küreselci’ kavramı altında toplanan yeni bir ideolojik grup var. Küreselciler, 200 olan devlet sayısını bine çıkartarak dijital dünya tabanlı “tek dünya/tek dil/tek kültür/tek din” projesi peşindeler. Avrupa ve ABD’de Kapitalistler ile Küreselciler arasındaki ideolojik mücadele devam ediyor.
Kendilerini dünyanın sevk ve idaresinden sorumlu gören ‘şeytani aklın’ 21. yy’da “Dijital Tabanlı” 4. Sanayi Devrimi ve bunun üzerinden de yeni dünya dini “Transhümanizm”i gerçekleştirme projesi var.
Türkiye, Avrasyacı güçlerle yan yana gelirse bölgedeki güç dengesi farklı olur, Atlantikçi güçlerle devam ederse bölgenin güç dengesi farklı olur. Bu nedenle jeopolitik olarak kilit bir ülke... Ekonomik olarak tüm enerji yollarının kesiştiği, dini olarak da İslâm dünyasının “kalbi” olan bir ülke. Yeni dünya düzeninde söz sahibi olmak isteyen Atlantikçi ve Avrasyacı güçlerin işbirliği için hedefinde olan vazgeçilmez değerde bir ülke.
Türkiye’nin yeri ne Avrasyacı Doğu, ne de Atlantikçi Batı. Türkiye tarihi misyonuna uygun olarak kendi yerli ve millî projelerini geliştirmeli. Ama hem Avrasya ile hem de Atlantikçiler ile dengeli bir politika yürütmeden bunu gerçekleştiremez.
Türkiye’nin siber güvenlik yazılımlarının büyük çoğunluğu yabancı. Uçak, tank, tüfek gibi savunma sanayi silahlarımızın yazılımları yerli/milli olmadan güvenlikten bahsedemeyiz. Kendi milli/yerli yazılımı olmadan dijitalleşen devletler, her sabah sürprizlerle uyanabilir. Örneğin, elektrikler gidebilir, internet sistemi çökebilir, uçakların rotası değişebilir, e-devlet kapsamındaki kurumların yazılımları çökebilir. Bu nedenle devlet yöneticileri 21.yy Dijital Dünyayı iyi anlamalı.
***
Türkiye’yi yönetenlerin üzerine gitmesi gereken bir başka konu da ‘topraklarımızın altındaki enerji kaynakları’nın yer yüzüne çıkarılmasında bilinmez güçlerin çıkardığı engelleri kaldırmak. Hep duyarız ya, ‘sınır komşumuz ülkelerde petrol varsa bizde de vardır. Çıkarttırmıyorlar, kuyuları açıyor sonra beton döküp kapatıyorlar’ diye,
İşte, Silopi’de madencilik yapan Beşir Yılmaz’ın feryadı da aynen böyle.
Türkiye-Suriye sınırında uydu verilerine göre petrol denizi olduğu iddiasını köşesinde yazan gazeteci Vedat Yenerer’i telefonla arayan Beşir Yılmaz bakın neler söylüyor:
"Biz aileden madenciyiz. Irak sınırında yaklaşık 300 km ya da bir başka deyişle yaklaşık 150 milyon ton asfaltit madeni buldum.. Bu madeni bir süre resmi olarak işlettikten sonra devlet 1978 yılında kamulaştırıyoruz" diyerek el koydu. Rezervin de 50 milyon ton olduğu iddia edildi. Madem asfaltit rezervi az, neden el koyuyorsunuz. Dünyanın neresine giderseniz gidin asfaltit madeni bulunan her yerin altında petrol vardır. Silopi'nin altı da petrol denizidir. Yaz aylarında etraftaki ocaklardan resmen petrol akar ve Hezil çayına karışır. Gelin görün! Sadece petrol değil, burada çok zengin uranyum ve nikel madenleri de var…
Türkiye'deki analizlere güvenmediğim için madenin her tarafından örnekler alarak Almanya'ya bizzat götürdüm ve analiz yaptırdım. Sonuçlar elimde. Yatağan ve Tunç bilek'e göre 2(iki) misli rakamlar var. Dünyanın en önemli uranyum madenlerinden birisi buradadır ve aktif haldedir… Bu bölgede İngilizler 1967-87'de petrol aramışlar. Açılan kuyulardan gökyüzüne doğru 100 metre kadar petrol fışkırmış. Ardından kapatmışlar ve betonlamışlar. Benim madenimin yanında da bu kuyudan var ve vanasını gelin birlikte açalım eğer beton ve civa basıp tıkamadılarsa bakalım ne kadar petrol fışkıracak. Dönemin köylüleri arasında hâlâ yaşayan görgü tanıkları var ve petrolün 100 metre kadar fışkırdığını görenler var.."
Beşir Yılmaz konuştukça pür dikkat dinlemeye devam ediyorum;
"Vedat Bey, asfaltit madeni olan her yerde petrol vardır. Eğer petrol yoksa bana neden petrol çıkartma ruhsatı vermiyorlar? Musul ve Kerkük'ün rakımı 80-100 metre civarındadır. Cudi Dağı'ndaki petrolümüz resmen Irak'a doğru akıyor ve başta İngilizler ve ABD bunu biliyor… Biz yerli teknoloji ile 1200 metreye kadar sondaj yapabiliriz kimseye ihtiyacımız yok. İzni versinler siz görün petrol nasıl fışkıracak.”
***
Beşir Yılmazı tavsiyesi üzerine irtibata geçtiler, Soma’da görevli (ismi saklı) bir mühendisin ise şöyle bir iddiası var:
“Altı ay kadar önce Cudi dağı eteklerinde bulanan 6 insan iskeleti 18 yıl önce o dağda kaybolan 6 Türk petrol mühendisine aittir. Kafaları kesilerek öldürülmüşler… Türkiye maden bakımından dünyanın en zengin ülkesi. Örneğin, Ödemiş yakınlarındaki Bozdağ, dünyanın en büyük altın rezervi olan dağlarından biri. Ama bu madenleri kimse çıkaramaz. Hatta bu konunun üzerine giden gazeteciler öldürüldü. Uğur Mumcu ve Çetin Emeç, öldürülmeden kısa bir süre önce bu madenlerin üzerine gitmişlerdi…”
---
İyi Haftalar
remzidilan_48@hotmail.com