Afrika ve Çin, yaşadığımız yüzyılda küresel düzeni yeniden şekillendirmeye çalışan ve bu yolda birbirlerini tamamlayan ortaklar olabilirler.
Afrika'nın büyüklüğünü hafife almak kolay. Oysa kıta coğrafi olarak ABD, Çin, Hindistan, Japonya, Meksika, Birleşik Krallık, Fransa ve daha birçok Avrupa ülkesinin toplamını içine alacak kadar büyük. Afrika dünyanın en genç kıtası olmasının yanında en büyük işgücü rezervini oluşturuyor. Afrika’da şu anda yaş ortalaması 18,8 olan 1,3 milyar insan yaşıyor. Bu yüzyılın sonlarında kıtanın nüfusunun yaklaşık dört milyara, yani toplam dünya nüfusunun yüzde 40'ına ulaşması bekleniyor.
Kıtanın zengin ve verimli topraklara sahip olması nedeniyle küresel ekonomi ve inovasyon merkezlerinin önümüzdeki yıllarda Afrika'ya yöneleceğini hayal etmek zor değil. Afrika, verimli toprakları, olağanüstü yenilenebilir enerji potansiyeli, okyanusa nazır geniş manzaraları ve sanayi devriminin bir sonraki aşaması için gerekli olan nadir bulunur mineralleriyle ülkelerin sürdürülebilir sermaye aktarması ve teknolojiyi yayma sözü vermesi halinde 21. yüzyılın yeni Amerika'sı olabilir.
Öte yandan Çin, henüz altın çağının zirvesini yeni yeni yaşamaya başlıyor olsa da koronavirüs (Kovid-19) salgınının ardından Çin'de uzun zamandır beklenen güçlü ekonomik toparlanma henüz gerçekleşmedi. Çin'in 2021 yılında gayri safi yurtiçi hasılası (GSYİH) ABD’ye kıyasla (nominal olarak) yüzde 78'ken yılın son çeyreğinde yüzde 69'a düştü. Bunun yanında Çin, şiddeti giderek artan bir mali krizle, daralan bir ekonomiyle, daralan bir demografiyle ve Batı’nın üst düzey teknolojilerine erişimine getirilen kısıtlamalarla karşı karşıya.
Çin, Batı ile ayrıştığı bir dönemde küresel tedarik zincirlerini, ticaret yollarını, sermaye ve teknoloji akışını Küresel Güney'e yönlendirmeye devam ediyor. Çin merkezli çokuluslu şirketler, azalan işgücünü ve artan işçilik maliyetlerini karşılamak için üretimin yoğun ve emek getirisinin yüksek olduğu Küresel Güney'e kaydırırken Çin, Batı'dan gıda ve enerji gibi temel mal ithalatını çeşitlendirmeye çalışıyor. Bu da gelişmekte olan bölgelere fayda sağlıyor.
Hem Çin hem de Afrika’nın ortaklıkları konusunda bir istek ve tamamlayıcılık olduğuna hiç şüphe yok. Ancak Çin ile Afrika arasındaki iş birliğine yönelik bir mekanizma olan Çin-Afrika İşbirliği Forumu'nun (FOCAC) 2001 yılında kurumsallaşmasından bu yana aralarındaki iş birliği ticaretle sınırlı olmaktan çıkıp kapsamlı ve stratejik bir ekonomik, güvenlik ve yumuşak güç ilişkisine dönüştü.
Çin, Afrika kıyılarında kendi kıyı ekonomik kalkınma modelini bir taklidi olan sanayi siteleri, limanlar ve özel ekonomik bölgeler inşa etti, finanse etti, yönetti ve ortak mülkiyete koydu.
Çin bugün ticaret, devlet borcu, doğrudan yabancı yatırım, altyapı geliştirme ve yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlar açısından Afrika’nın en büyük ortağı konumunda. Afrika’daki akıllı telefonların neredeyse yarısını sağlayan Çin, Afrika genelinde kent merkezleri ve kırsal kesimlerde telekomünikasyon altyapısı da hazırlanıyor. Afrika kıyıları boyunca deniz altına kablolar döşeyen ve Afrika'nın uzay hedeflerini finanse eden Çin, aynı zamanda Afrika'da görev yapan Birleşmiş Milletler (BM) barışı koruma misyonlarına en fazla asker gönderen ülke olarak karşımıza çıkıyor. Bunun yanında İngilizce konuşan Afrikalı öğrencilerin ilk hedefleri olan ABD ve İngiltere’nin de yerini almış durumda. Bu sayede da yumuşak güç olarak siyasetten medyaya ve felsefeye kadar pek çok alanda iş birliği mekanizmasının hayata geçirmeye çalışıyor. Peki Çin-Afrika ilişkileri bugünlere nasıl geldi? Afrika Çin'in geleceği açısından ne ifade ediyor?
Yaşadığımız yüzyılda Çin-Afrika ilişkilerine bir bakış
Çin, 1996 yılında kişi başına düşen GSYİH açısından Sahra Altı Afrika ülkelerinin gerisindeydi. Deng’in ‘Reform ve Açılım’ politikasıyla ülkenin çift haneli bir ekonomik büyüme dönemine tanık olduğu dışa açılımın başlamasına rağmen Çin, bu yüzyılın başlarına kadar küresel piyasada ötekileştirilmiş bir oyuncu olarak kalmaya devam etti.
2001-2006 ticaret odaklı bir ilişki dönemi
FOCAC 2001 yılında kurumsallaştığında Çin'in ekonomik kapasitesi, Afrika ile ilişkisinin büyük bir vizyonla yönetilmesinden ziyade artan ilerlemeyle tanımlanmasını gerektiriyordu. Çin’in 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü'ne (DTÖ) katılması, ekonomisinde altın çağ başlattı. Çin’den Batı pazarlarına ihracat akını başladı. Bu da Çin'e ‘dünyanın fabrikası’ unvanını kazandırdı.
Bu dönemde Çin'in Afrika ile ticari ilişkileri Batı ülkeleriyle elde edilen devasa ticaret fazlasının aksine ithalat odaklıydı. Çin, Afrika’daki az gelişmiş ülkelerden gümrüksüz ürün ithal ediyordu. Sonraki yirmi yılda Çin'in Afrika ile ticareti 20 kat artarak yaklaşık 250 milyar dolara ulaştı. Bu rakam Çin'in ABD ile olan ticaret hacminin yüzde 35'ine denk.
2006-2015 Çin sermaye ihraç eden bir ülke haline geldi
Bu dönemde Çin, Afrika'da mali yardım, doğrudan yabancı yatırım ve kalkınma finansmanı konularında öne çıktı.
2007 yılına gelindiğinde Çin-Afrika Kalkınma Fonu kuruldu ve Çin'in kıta genelinde doğrudan yabancı yatırımlarının sayısında artış oldu. Bu on yıllık dönem küresel mali krizin ardından başlarken küresel mali kriz sürecinde Batı ülkelerinin Afrika'daki yatırımlarında bir düşüş gözlemlendi. Bu yüzden kalkınma finansmanında büyük bir boşluk oluştu. Bu boşluk Çin tarafından uygun bir şekilde dolduruldu.
Çin, Afrika kıyılarında kendi kıyı ekonomik kalkınma modelini bir taklidi olan sanayi siteleri, limanlar ve özel ekonomik bölgeler inşa etti, finanse etti, yönetti ve ortak mülkiyete koydu. Afrika'nın kaynak zengini iç kesimlerini kıyı bölgelerine bağlayan ulaşım altyapısını geliştiren Çin, Afrika'nın enerji ağlarının neredeyse üçte birinin geliştirilmesinde rol oynadı. Çin, elektrik şebekelerinin yaklaşık üçte birini geliştirerek Afrika'nın enerji altyapısı ve kaynak-yoğun (resource-intensive) projeleri için önemli bir finansörü haline geldi.
Çin ile Afrika arasındaki ticaret hacmi ve yatırımlar arttı. Çin'in üretim, işleme tesisleri, ulaşım bağlantıları ve özel ekonomik bölgelere yaptığı yatırımlar, ekonominin temellerini yerel ticaretten küresel ticarete dönüştürdü. Çin, 2009 yılında Afrika'nın en büyük ticaret ortağı haline gelirken, 2013 yılında kıtadaki en büyük doğrudan yabancı yatırım kaynağı olarak ABD'yi geride bıraktı.
Çin merkezli teknoloji devi Huawei, Dünya genelinde 5G teknolojisi alanında rakipleri arasında Afrika'da en büyük uzun vadeli başarısını elde etti. Şirket, Afrika'da veri depolama merkezleri kurmayı ve ilk halka açık dijital bulutu geliştirmeyi de başardı.
2015-2021 Çin ile Afrika’nın ortak kaderi
Çin, 2015-2021 yılları arasında Afrika'daki varlığını kıtanın en büyük yatırımcısı olmanın ötesine geçip en iyi teknoloji sağlayıcısı haline getirerek iki taraflı vizyonuna karşılıklı güvenlik yardımını da ekledi ve yumuşak güç olarak Afrika'da kök salmaya başladı.
Çin, 2013 yılında Şi Cinping iktidarının en büyük projesi olan Kuşak-Yol Girişimi'ni başlattı. Bu küresel altyapı geliştirme girişiminin duyurulmasının üzerinden geçen on yıl içinde dünya genelinde 2,2 trilyon dolardan fazla finansman kaydedildi.
Karayolları, demiryolları, limanlar, enerji kaynakları gibi fiziki altyapının yanı sıra Afrika'nın dijital ekonomiye geçişini ve endüstriyel sanayinin bir sonraki dalgasına katılmasını sağlaması bakımından önem taşıyan dijital ve teknolojik altyapıyı kapsayan Kuşak-Yol Girişimi’nin ilk stratejik atılımı 2015 yılında oldu. Çin’in bu noktada elde ettiği başarı Batı'yı alarma geçirdi.
Çin merkezli teknoloji devi Huawei, Dünya genelinde 5G teknolojisi alanında rakipleri arasında Afrika'da en büyük uzun vadeli başarısını elde etti. Şirket, Afrika'da veri depolama merkezleri kurmayı ve ilk halka açık dijital bulutu geliştirmeyi de başardı.
Çin merkezli bir şirket, Afrika'yı Asya ve Avrupa'ya bağlayan, Afrika'nın büyük bölgelerine düşük maliyetli, yüksek hızlı veri sağlayan ‘PEACE (Barış) Kablo Sistemi’ adıyla bir deniz altı kablo ağı kurdu. Çin, bir yandan Afrika’daki kamu sektörlerine yazılım sistemleri sağlarken diğer yandan Çin merkezli e-ticaret devi Alibaba, Afrika'nın uluslararası ticaretini destekleyen dijital bir DTÖ çerçevesi olan E-DTÖ (ETWP) programını başlattı.
Bu dönemde Çin, 2019 yılında Afrika’nın uzay çalışmalarına katıldı ve Etiyopya'nın ilk uydusunun fırlatılmasına yardımcı oldu. Çin, Afrika'nın uzay alanındaki geleneksel ortaklarının aksine yalnızca uydu fırlatma hizmetleri sağlamakla kalmayıp aynı zamanda bu uyduları da finanse ediyor. Uzay gün geçtikçe küresel rekabet sahası haline gelirken, Çin'in bu kapsayıcı modeli Afrika ülkeleri arasında büyük ilgi görüyor. Dünya Ekonomik Forumu'na (WEF) göre uzaydan toplanan veriler Afrika'ya yıllık 2 milyar dolar kazanç sağlayabilir.
Başta teknoloji devleri olmak üzere Çin merkezli özel şirketler, Afrika'ya üretim kapasitesi ve hizmet ihracatı konusunda başı çekiyorlar. 2021 yılı itibariyle, Afrika'da faaliyet gösteren Çin merkezli şirketlerin yüzde 90'ı özel sektördendi. Bu şirketler, düşük üretim maliyetleri ve gelecek vaat eden tüketici pazarının cazibesine kapıldılar.
Çin'in daha yirmi yıl önce kitlesel olarak kentleşmeye başlamasını fırsat bilen Çinli girişimciler, bu başarıyı Afrika'da tekrarlamanın yollarını arıyorlar. Çin merkezli özel şirketler, Afrika’daki emlak, inşaat, eğlence, finansal hizmetler, sağlık, eğitim ve e-ticaret sektörlerine adeta akın ediyor.
Bu süreçte Afrika ile ikili ilişkilerin temel dayanağı olarak güvenlik ve siyasi iş birliğinin altını çizen Çin, kalkınma için demokrasinin ve modernleşme için batılılaşmanın gerekli olmadığı ‘Çin-Afrika Ortak Kaderi’ adıyla bilinen alternatif bir küresel kader ortaya koydu.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, 2018 yılındaki FOCAC toplantısında Çin’in Afrika ülkelerini ulusal özelliklere uygun alternatif kalkınma yolları bulmaları için desteklediğini belirterek Çin'in Afrika vizyonu ortaya koydu.
2021 ve sonrası stratejik dönüşüm
Kovid-19 sonrası dönemde Afrika'daki varlığını daha da pekiştiren Çin, Afrika’ya emtia, sermaye ve teknoloji ihracatçısı olmanın ötesine geçip özellikle kamu sağlığı, eğitim, mesleki eğitim ve yenilenebilir enerji alanlarında yaptığı yatırımlarla Afrika'nın temel ürün tedarikçisi haline geldi.
Çin, Kovid-19 pandemisi sırasında Afrika kıtasına 1,5 milyar doz aşı gönderme, hastaneler inşa etme ve tıbbi personel sağlama sözü verdi.
Şu an 600 milyon Afrikalının elektriğe erişimi yok. Bu sorunu çözmek için Afrika'nın 2030 yılına kadar 2 trilyon dolarlık altyapı yatırımına ihtiyacı var. Çin ise küresel güneş enerjisi tedarik zincirinin yüzde 70'inden fazlasına ve küresel rüzgar toplama kapasitesinin yüzde 50'sinden fazlasına sahip. Bu da onu ‘Yeşil Devrim’ kapsamında Afrika için vazgeçilmez bir ortak haline getiriyor. Küresel yenilenebilir enerji alanının önde gelen ülkelerinden biri olan Çin, Sahra Altı Afrika'da hidroelektrik enerjisini, Batı ve Güney Afrika'da güneş enerjisini, Kuzey Afrika'da rüzgar enerjisini ve kıtanın doğusunda jeotermal enerjiyi hızla geliştiriyor.
Afrika'nın ekonomik yükselişi başlı başına küresel büyümenin itici gücü olduğundan, artık kendi kaynaklarıyla kendine yetemeyen Çin ekonomisine ivme kazandıracak. Afrika, Çin'in ekonomik refahının kurtarıcısı olabilir ve yükselişini sürdürmesine alan sağlayabilir.
Çin, 2021 yılındaki FOCAC toplantısında önümüzdeki üç yıl içinde Afrika'da 10 milyar dolarlık özel sektör yatırımı sözü verdi. Devlet destekli finansman ve çeşitli imtiyazlı krediler ve kalkınma yardımları için 2018 yılında verdiği 60 milyar dolarlık bir başka söz daha veren Çin'in bu sözünde önemli ölçüde düşüş gözlemlenirken devlet yerine özel sektörün aktif oyuncuya dönüştüğü görüldü. Çin'in Kovid-19 pandemisi sonrası ekonomik görünümü çok daha az pembe görünürken bu durum, Afrika'nın en büyük dış borç vericisi ve geliştiricisi olarak kapasitesi üzerinde belirsizlik yarattı.
Çin, 2021 yılında Afrika’ya yaklaşık 140 milyar dolar borç vermişti. Ancak çoğu kişi bunu bir ‘borç tuzağı’ olarak görüyor ve Afrika için ciddi bir endişe kaynağı olduğunu düşünüyor. Öte yandan Çin'in Afrika'daki yatırım ve kalkınma taahhütlerinden geri adım atması, belki de daha büyük başka bir risk teşkil ediyordur. Bu risk, son iki yüzyıldır Afrika’nın kalkınmasının önündeki en büyük engellerden biri olan kıtaya sermaye ve teknoloji girişi açığını daha da kötüleştirebilir. Çin'in Afrika'nın kalkınması alanında bırakabileceği boşluk o kadar büyük olacak ki, bu boşluk ilgili herhangi bir tarafça kolay kolay doldurulamayacak.
İkili ilişkilerde durum nasıl?
Her ideal ilişkide olduğu gibi Afrika da Çin'e onun sahip olmadığı şeyleri sunuyor. Afrika'nın fazlasıyla sahip olduğu işgücüne karşın azalan işgücüyle karşı karşıya olan Çin, dünyanın en büyük gıda ve enerji ithalatçısıyken Afrika bu iki alanda zengin kaynaklara sahip. Çin'in makinelerden otomobil parçalarına kadar geniş üretim kapasitesi, işgücü maliyetlerinin daha düşük olduğu pazarlara kaymasını kaçınılmaz kılıyor. Afrika da bunun için en ideal destinasyonlardan biri olarak görülüyor. Bunun yanında Çin, artan tüketici ihtiyaçlarını karşılamaya devam etmek için endüstriyel ve tarımsal genişleme açısından büyük potansiyele sahip bir pazar arayışında. Afrika ise geniş bir arazilere ve mükemmel okyanus manzaralarına sahip. Aynı zamanda Çin, Küresel Güney'de kendi küresel gelecek vizyonunu destekleyen çok taraflı kurumlara ihtiyaç duyuyor.
Çin ve Afrika, Batı sömürgeciliğine karşı şikayetleri ve ulusal ilerleme konusundaki özlemleriyle dolu bir siyasi geçmişi paylaşıyorlar. Bu da iki taraf arasındaki siyasi bağı sempatiye dayalı hale getiriyor.
Afrika'nın ekonomik yükselişi başlı başına küresel büyümenin itici gücü olduğundan, artık kendi kaynaklarıyla kendine yetemeyen Çin ekonomisine ivme kazandıracak. Afrika, Çin'in ekonomik refahının kurtarıcısı olabilir ve yükselişini sürdürmesine alan sağlayabilir.
Afrika yeni Amerika olabilir. Eğer bu gerçek kanıtlanırsa hem Çin hem de Afrika, yaşadığımız yüzyılda küresel düzeni yeniden şekillendirmeye çalışan ortaklar olabilirler.
* Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.
Shirley Ze Yu