Hatırladığım kadarı ile 1968’li yıllarda sağlık personeli maaşları diğer memur maaşlarının en az 2-3 katı olmuştu. Ücret hiyerarşisinde ki bu bozulma devlet çalışanları arasında huzursuzluk ve tartışma yaratmıştı. Talep ettiği belgeyi imzalamayan kaymakamdan şikâyetçi olacağını söyleyen bir vatandaşın aldığı cevap: “kaymakam hastanedeki hemşire. Git o imzalasın. Buraya neden geldin. Köyündeki ebeye de imzalatabilirdin” olmuştu. Her halde programın adı da “Sağlıkta Sosyalizasyon” idi. Yaşıtlarımın kurtuluş hayali de herhangi bir hemşire veya ebe ile evlenmekti.
Yıllar sonra 1988 yılında Libya’ya gittiğimde görüştüğüm üst düzey bürokratlarda da bunun tersi bir sıkıntı vardı. Her vilayet bir eyalet statüsün de idi. Maliye ve Askeri hiyerarşi dışında kalan üst düzey yöneticiler emin (bakan) statüsünde mahalli seçimlerle yönetime geliyorlardı. Her memurun maaşı 220 dinardı. Makam sahipleri 20 dinar fazla alıyorlardı. Seçimle gelen Valinin yanına gittiğimiz de çaycı gelip bakıyordu. Beğenirse size çay getirir; beğenmez ise valinin ısrarına rağmen çay getirmezdi. Bir sonraki seçimde o çaycı da Vali seçilebilirdi.. Sıra imzaya geldiğinde şikâyete başlardı. “Bütün sorumluluk bende. İmza yetkisi bende. Fakat çaycı ile maaşlarımız arasındaki fark 20 Dinar”… Bizde vicdan yapardık. Ah, vahdan sonra bir sıkıntı varsa karşılamaya hazır olduğumuzu söylerdik. Türkiye’ye davet ederdik. İşlerinin sıkı olduğundan kendisinin gelemiyeceğini. Ama kardeşinin görmek istediğini söylerdi. O da Ailesi ile birlikte gelirdi. Onun belirlediği “beş yıldızlı” bir otelde misafir eder, tüm sülalesinin giyim ihtiyacını karşıladıktan sonra yolcu ederdik.
İnşaatlarımızı denetleyen kontrol mühendisleri de bizden “açık pazarlıkla” istediklerini alırlardı. Yapılmamış işleri de yapılmış gibi gösterip istihkakları imzalarlardı. Maliye Emin’i bazı akşamları uğrar, hal hatır sorduktan sonra muhasebeciye bir torba bırakırdı. Muhasebeci de bu parayı sayar Türkiye’de merkez muhasebeye bildirirdi. İlk başta sordum. “Bu nerden buluyor” diye. “Hocam bunlar toplanan pul paraları, vergiler, petrol istasyonlarının hasılatı v.b. gibi. Bütün şirketlere bu şekilde dağıtır”… Bir dinar resmi kurda 3,33 Amerikan Doları idi. Vatandaşlar ve memurlar bunu müteahhitlere 1,5 dolara veriyorlardı. Yazın da gelip Türkiye’de ihtiyaçları kadarını alıp harcıyorlardı. Bu parayı üretime harcadığınızda “dokuz kat” gelir elde edebiliyordunuz.
1998 yılında Amerika’ya gittiğimde orada tanıdığım bir Türk bizi yemeğe götürdü. Bilgisayar kontrollü kaynak ustası imiş. Üniversitede okumuş. Ayda 4000 Dolar maaş alıyormuş. “Burada ücretler nasıl” diye sorduğumda ücret politikasını anlattı. Bu ülkede üç türlü ücret ödemesi var. Çoğu işçiler haftalık alır. Kirasını, diğer faturalarını öder. Kalanını da ihtiyaçları doğrultusunda harcar. İkinci grup aylık maaş alır. Bunlar eğitim görmüş, beyaz yakalı ve benim gibi çalışanlardır. Çok üst düzey yöneticiler ve genel müdürlerin ücretleri yıllık ödenir. Sebebini sordum. Dedi ki: “Haftalık ücret alan bir hafta çalışır. Hafta sonu eğlenmeye gider. Tüm parasını harcasa, zorunlu giderleri ödemese bile yaptığı hata oranı 52’de birdir. Diğer haftalarda bu açığı kapatır. Aylık ücret alanlar iş yönetimi bilenlerdir. Aylık bütçe yaparlar. Harcamalarını plan ve programları dâhilin de yaparlar. Bu şekil de kredibiliteleri artar. Ev, araba v.b. gibi şeyler alabilirler. Yıllık ücret alanlar bütçelerini yapıp yönetime bildirirler. Eğer 6 ayda parayı bitirir ise adamın işine son verirler. Kendi aile bütçesini yönetemeyen kişi işi nasıl yönetir? Zararın neresinden dönersen kâr kabul ederler..”
Ülkemizde uygulanan 2017’den sonraki ücret ve personel politikası, kadrolar arasında huzursuzluk yaratmış durum da. Taşeron işçilerinin ve geçici personellerin bir seçime tabi tutulmadan işe alınmaları ve seçim dönemlerinde kadroya geçmeleri personel rejimini bozmuştur. Ücretlerdeki dengesizlikleri ve yetersizlikleri düzeltmek amacıyla yapılan ücret zamları A klasmanındaki personelden fazla olmuş ve ordaki hiyerarşiyi de bozmuştur.
Kamu işçileri ve güvenlik görevlileri yöneticilerinden fazla maaş aldıkarı için kendilerini memurlardan daha önemli ve gerekli oldukları kanaatine ulaştırmışdır. Oturuşları bile değişmiştir. Hastanede katarkat ameliyatı olacağım zaman, ameliyathaneyi temizleyecek personele doktorlar yaptıramadılar. Asistanlara temizlenttiler. Personel de homurdanarak atıkları taşıma zahmetinde bulundu. Adam 3 kişinin işini yapmaktan şikâyetçi idi. Diğer ikisi mazeret izinli imişler. Hocalar bir şey söylediğinde kendilerinin de artık memur olduklarını ve aynı statüye kavuştuklarını söyleyerek tepki gösteriyorlardı. Siyasi rekabet personel sistemini alt üst etmişti. Yönetim hiyerarşisinin zaafa uğradığı görülmektedir. Destek personelleri ana ve üst kadroların üzerine çıkarılmıştır. Ankete dayalı personel ve ücret politikasının ülkemizi sıkıntıya soktuğu görülmüştür.
Aynı hataları tekrarlamanın faydası yoktur. Günde 8 saat ameliyathaneden çıkmayan sağlık personeli hizmetliden az maaş alıyorsa, topluma karşı duyacağı hisler hoş değildir. Özel sektörün ihtiyaç duyduğu elemanları temin etmesine katkıda bulunma çabasıyla Demirel hükümetleri, üst düzey yöneticilerin maaşlarını bazı dönemlerde pek yükseltmezlerdi. Bu işverene bir destek politikasıydı. Şimdi bu yaplanın bir politika olup olmadığı bilinmiyor. Yurt dışına kaliteli eğitim almış işçi gönderme politikası mı? Diye düşünenler var.
Bu hizmetli kesimin ücretlerinin artırılması zorunluluk. Fakat hiyerarşik yapıyı bozmamak için ana kadrolarada zam yapılması sistemin işleyişi açısından çok önemli. “Seyyanen zam” adı altında ücret dengesi sağlandığı kanısı, emeklilerde sefalet ve farklılıklar meydana çıkarmıştır. Siyasi partilerimizin hiç birisinin programın da devlet yapılanmasına dayalı bir personel politikaları yok. Esen rüzgâra göre savuruyorlar. Oy karşılığında at pazarlığına dönmüş durumda. İşe girmek isteyen gençler öncelikle iktidar ortağı siyasi partilere yakın Sivil Toplum Kuruluşlarına üye oluyorlar. İdareciler işe alınan kadroların siyasi güçlerini bilmedikleri için bir yaptırımda bulunmaktan çekiniyorlar.
Meclis ve planlama teşkilatı “Personel Kanunu”nu bir an önce yeniden düzenlemeli ve oluşan huzursuzlukların önüne geçilmeli diye düşünüyorum.